VATAN YAZARI ZÜLFÜ LİVANELİ ''ÇAKMA'' HADİSESİNE NASIL YANIT VERDİ?
Zülfü Livaneli, Uğur Mumcu için yazdığı yazısı ile ilgili kendisini eleştiren Ruşen Çakır'a isim vermeden cevap verdi..
Medya ve insanlar
Uğur Mumcu’yla yıllarca arkadaşlık etmişiz. Acı tatlı günleri, baskı ve hapis yıllarını paylaşmışız.
Dün de ölüm yıldönümünde ona mektup şeklinde bir yazı yazmışım, onu daha iyi anlatacak anılara yer vermişim.
Okurlar duygulanmış, yüzlerce mesaj gelmiş. Gözyaşı dökmüşler. Keşke o cümleleri buraya alma imkanım olsa.
Ama sevgili okurlar. Herkes sizin kadar temiz yürekli değil. Hele basın dünyasında. Efendi bildiğim bazı insanlar bile neler yumurtlamışlar neler.
Onların deyimiyle ‘Çakmışlar!’
Çünkü hayatı çakmak ve çakılmak açısından seyrediyorlar.
Daha üst düzeyler; yani fikir, sanat, yaratıcılık, felsefe, hümanizm fazla geliyor.
***
Bu ülkede yürekli, duygulu, temiz ve aydınlık çok insan var ama medyada yeterince temsil edilemiyorlar.
Medyanın, kişiliği çok sağlam olmayan gençleri bozma, çığrından çıkarma, egoist yapma gibi çarpık bir etkisi var.
Kendilerine, olduğundan çok daha fazla güç vehmediyorlar.
Herkesin medya karşısında boynunun kıldan ince olduğu yanlışına sürükleniyorlar.
Bir süre borularını öttürüp, sonra ortalıktan çekiliyorlar ama insan yine de üzülmeden edemiyor: Bu ülkede niçin daha dostça, kardeşçe, sanat ve yaratıcılık dolu entelektüel ilişkiler kurulamıyor?
***
VATAN Gazetesi’nin yazı işleri şahidimdir. Bazen onlara ricada bulunurum.
Ne için biliyor musunuz?
Konser vs. gibi haberlerimin yapılması için değil, yapılmaması için.
Sevgili Atilla Güner’i ararım. ‘Yine haber yapmışsınız... Ne olur yapmayın. Mahçup oluyorum’ derim.
Çünkü bir sanatçı için dünya, medyada yer almaktan, şöhretten, hep ortalıkta olmaktan ibaret değildir.
Eğer değerli ürünler ortaya koyabiliyorsan hiçbir medya bu gücü elinden alamaz.
Eğer yapamıyorsan tüm medyanın sahibi olsan yine işe yaramaz.
Hayatı boyunca cuntalar, mahkemeler, TRT, basın, özel televizyonlar tarafından yasaklanmış biriyim.
Medyaya giren gençler, bu gerçekleri görürlerse ayaklarını daha sağlam bir yere basmış olurlar.
***
Bir de şu mahut ‘çakma’ meselesi var.
25 senedir köşe yazarım, hiç kimseye ‘çakma’ ya tenezzül etmedim.
Birisinin fikrini beğenmiyorsam onun kişiliğine saldırmam. Fikrine karşı çıkarım.
Benim de fikrimi beğenmeyen birisi çıkar, niye beğenmediğini anlatır.
Ben de doğru muyum, eğri miyim düşünürüm. Belki de yanılıyorumdur, olamaz mı?
Hatta cevap da verir, düşüncelerimi temellendirmeye çalışırım.
Ama ‘çakma’ denilen üsluba karşı bir şey yapmak mümkün değildir. Çünkü ortada fikir yoktur.
HAREM
Hayatımız haberleri düzeltmekle geçiyor ya, bu da bir düzeltme işte.
‘Harem’ diye bir film çekmiyorum, hiçbir film çekmiyorum. ‘Engereğin Gözü’ romanım üzerinde çalışmalar yapılıyor ama benim rolüm sadece romanın yazarı olmak.
Uğur Mumcu’yla yıllarca arkadaşlık etmişiz. Acı tatlı günleri, baskı ve hapis yıllarını paylaşmışız.
Dün de ölüm yıldönümünde ona mektup şeklinde bir yazı yazmışım, onu daha iyi anlatacak anılara yer vermişim.
Okurlar duygulanmış, yüzlerce mesaj gelmiş. Gözyaşı dökmüşler. Keşke o cümleleri buraya alma imkanım olsa.
Ama sevgili okurlar. Herkes sizin kadar temiz yürekli değil. Hele basın dünyasında. Efendi bildiğim bazı insanlar bile neler yumurtlamışlar neler.
Onların deyimiyle ‘Çakmışlar!’
Çünkü hayatı çakmak ve çakılmak açısından seyrediyorlar.
Daha üst düzeyler; yani fikir, sanat, yaratıcılık, felsefe, hümanizm fazla geliyor.
***
Bu ülkede yürekli, duygulu, temiz ve aydınlık çok insan var ama medyada yeterince temsil edilemiyorlar.
Medyanın, kişiliği çok sağlam olmayan gençleri bozma, çığrından çıkarma, egoist yapma gibi çarpık bir etkisi var.
Kendilerine, olduğundan çok daha fazla güç vehmediyorlar.
Herkesin medya karşısında boynunun kıldan ince olduğu yanlışına sürükleniyorlar.
Bir süre borularını öttürüp, sonra ortalıktan çekiliyorlar ama insan yine de üzülmeden edemiyor: Bu ülkede niçin daha dostça, kardeşçe, sanat ve yaratıcılık dolu entelektüel ilişkiler kurulamıyor?
***
VATAN Gazetesi’nin yazı işleri şahidimdir. Bazen onlara ricada bulunurum.
Ne için biliyor musunuz?
Konser vs. gibi haberlerimin yapılması için değil, yapılmaması için.
Sevgili Atilla Güner’i ararım. ‘Yine haber yapmışsınız... Ne olur yapmayın. Mahçup oluyorum’ derim.
Çünkü bir sanatçı için dünya, medyada yer almaktan, şöhretten, hep ortalıkta olmaktan ibaret değildir.
Eğer değerli ürünler ortaya koyabiliyorsan hiçbir medya bu gücü elinden alamaz.
Eğer yapamıyorsan tüm medyanın sahibi olsan yine işe yaramaz.
Hayatı boyunca cuntalar, mahkemeler, TRT, basın, özel televizyonlar tarafından yasaklanmış biriyim.
Medyaya giren gençler, bu gerçekleri görürlerse ayaklarını daha sağlam bir yere basmış olurlar.
***
Bir de şu mahut ‘çakma’ meselesi var.
25 senedir köşe yazarım, hiç kimseye ‘çakma’ ya tenezzül etmedim.
Birisinin fikrini beğenmiyorsam onun kişiliğine saldırmam. Fikrine karşı çıkarım.
Benim de fikrimi beğenmeyen birisi çıkar, niye beğenmediğini anlatır.
Ben de doğru muyum, eğri miyim düşünürüm. Belki de yanılıyorumdur, olamaz mı?
Hatta cevap da verir, düşüncelerimi temellendirmeye çalışırım.
Ama ‘çakma’ denilen üsluba karşı bir şey yapmak mümkün değildir. Çünkü ortada fikir yoktur.
HAREM
Hayatımız haberleri düzeltmekle geçiyor ya, bu da bir düzeltme işte.
‘Harem’ diye bir film çekmiyorum, hiçbir film çekmiyorum. ‘Engereğin Gözü’ romanım üzerinde çalışmalar yapılıyor ama benim rolüm sadece romanın yazarı olmak.