VATAN YAZARI KÜRŞAT TÜZMEN'LE DALGA GEÇTİ; VURDUĞU ÇOK, ÖLÜSÜ YOK BİR YİĞİT VARMIŞ!

Kürşat Tüzmen'in Hürriyet gazetesine verdiği röportajdaki açıklamaları Vatan yazarı Selahattin Duman'ın kalemine fena dolandı.

Bu başlığın altındaki yazıya “bir güzelleme” mi desem? Yoksa eski bir hükümet adamının ruhsal tutanağı mı desem.. Kendim bir tarif yapmayıp bu yazıyı doğrudan psikiyatrlara “ihbar” niyetine mi yollasam.. Ben de bilemedim..

Ben şimdi oturduğum yerden yazsam..

“Adamın beynindeki her lop, kendi başına ayrı telden çalıyor..” desem..

Yüzümüze bakıp konuşuyor ama kafanın içinde başka konular da münazara ediliyor, diye tarif yapsam..

Ardından da “Delilik ile dâhilik” arasındaki çizginin çok ince olduğunu söylesem..

Noktayı da “Adam kendisini dâhi sanıyor ama..” diyerek koysam..

Ve söylemine takıldığım kişi de bir hükümet adamı olsaydı..

Daha izim yazının mürekkebi kurumadan davayı açar, özelleştirilmiş hukuk sistemimiz içindeki eli en çabuk hâkimi bulur, hayatımı kaydırırdı..

***

Bizim hukuk sistemi “Hükümet adamlarının” özelini savunmak üzere özelleştirildiğinden bu kaçınılmaz olurdu..

Vaktiyle başıma geldi..

Adam, hükümet adamı olmuştu ama içinde “hâlâ polise yakalanmadığı için..” kendisiyle gurur duyan bir tetikçi vardı..

12 Eylül döneminde işledikleri cinayetten nasıl yırttıklarını gazetecinin birine anlatmıştı..

Ben de tuttum, kendi söyledikleri üzerine kendi yazımı yazdım..

Sonuç; cinayeti ile övünüp bir gün bile hapis yatmayan hükümet adamı bir..

Onun pişkinliğinden risale çıkaran köşeci yazarı ise sıfır..

Golü yedik, 23 milyar lira da tazminat ödedik..

O LAFLARIN ASLI

Başa yani öze dönelim.. Hürriyet’ten Gülden Aydın arkadaşımızın meslektaşları arasında hasede sebep olan harika röportajından bir alıntı yapalım..

Soruları soran Gülden Aydın.. Cevapları veren eski bir hükümet adamı..

“Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler. Deliysem deliyim, deliliğimi kabul ediyorum. Ama benimki faydalı bir delilik. Zekâyla delilik arasında çok ince bir çizgi vardır. Kendime dâhi dersem ayıp olur, bunu başkaları söylesin..”

“Hiç frene basmaz mı beyniniz?”

“Beynimin freni yok. Şu anda konuşurken arka tarafta üç senaryo daha var. Tak tak tak!”

Buyrun bakalım.. Ben mi demişim beyninin dört lobu ayrı ayrı çalışıyor, diye.. Hükümet adamının kendi mi söylemiş?

Arkadaşımız madeni bulmuş, işlemeye devam ediyor.. “Hükümet adamı olarak keşke sporun başına dikilseydiniz..” deyip, süjeyi fiştikliyor..

Anında gelen cevap teşhisi kolaylaştırıyor..

“Yok, oralar beni kesmezdi. 333 milyar dolar gibi seksi bir rakam bıraktım Türkiye’nin dış ticaretine. Aganigi naganigi de benim buluşumdu.”

Röportajın içinde hem de tam yokuş inerken fren kopmuş, balatalar boş dönüyor..

Gazeteci kuşkusunu dile getirince bu kez Ali Taran alıyor nasibini..

Fındığın seks gücünü artırdığını daha müsteşar yardımcısıyken bizim eski hükümet adamı keşfetmiş.. Kendi vuruculuğu da her gün bir avuç fındık yemesindenmiş..

Badem bıyıklı fındık paşasına bunu anlatmış.. O da Ali Taran’a..

Dâhi geçinen reklamcı da rahmetli Öztürk Serengil’in meşhur “Abidik Gubidik” tekerlemesine kinaye “Aganigi Naganigi”yi bulmuş..

Bir iki milyon dolar para kazanmış ama orijinal fikrin de içine “s...m.ş!”

***

Noktalı olarak geçiştirilen bu sözcük, röportajda eski hükümet adamınınzaptedilmeyen fikri coşkusuna paralel olarak “hacet görmenin” karşılığı niyetine alenen kullanılıyor ama biz cesaret edemiyoruz..

Ali Taran’ın kafasına “s..m.ş” zaten bir de bizimkine şey etmesin..

Biz bu yazıyı ekrana yazıyoruz, tuvalet kâğıdına döktürmüyoruz..

Röportaj bir siyaset adamının, eski bir hükümet adamının “hipomanik” hâli üzerine devam ediyor.. Her sorudan sonra cevap olarak bir inci çıkıyor..

“Süje” zaptedilecek gibi değil..

USLÛB - U BEYAN..

Öğrenciyken ülkücüymüş, kendisi gibi bahadır bir arkadaşı ile birlikte on bin kişilik koca ODTÜ’yü dayakla muma çevirmişler..

Bombalanmış taranmış.. Canlı hedefler üzerine silahını kullanmamış.. Çok iyi silah atarmış.. Övünmek için kimseye göstermediği yaraları varmış ama isterse hanım gazeteciye gösterirmiş..

Yağ oranı yüzde on ikiymiş..

Doğuştan andropozluymuş..

Dövüş sanatçısıymış.. Dövüş onun taa içindeymiş.. İçinde canı istediği zaman dışarı çıkan bir kaplan varmış..

Yaşı elli dörtmüş ama saçlarını boyamıyormuş.. Boyayan erkekler de mahşer pezevengine benziyormuş..

Saçını hiç boyamayacakmış ama Avrupa Birliği’ne girdiğimizde bıyıklarını kesecekmiş..

Kadınlara hiç el kaldırmamış.. “Özel yetiştirilmiş” bir şahıs olduğundan el kaldırdığında kadın öleceğinden hesaplı davranması lazımmış.. O da öyle yapmış..

Kazandığı her şeyi kadınlara yedirmiş, onların çok ahını almış..

Aslen Kasımpaşalı’ymış.. Babası çok sakin efendi adammış ama anne tarafında yırtıcılık varmış.. Bizim eski hükümet adamı da yırtıcı kişiliğini annesinden almış..

Herhalde bu röportajı “Seyrek bıyıklı asabi şahsiyet” de okumuştur.. Bu eski hükümet adamını kendisine tavsiye edenleri sevgiyle anmıştır..

Sayın savcılara not:

Bu saydıklarımın tamamı hükümet adamının yazıya dökülmüş sözlü ifadesi olduğunun altını çizmek isterim.. Masumiyetime karine olup, hakaret kastımın olmadığını gösterir..

***

Tabii röportajın ek yeri mâlum “düğündeki yumruk” veya “kafa” meselesi..

Adam siyasetin dışına çıkıp, ruhunun cangılına girdiğinde on kaplan gücünde..

Vahşi, yırtıcı, kıyıcı, yakışıklı, hafif süvari..

Böyle bir zaptedilmez yiğidi, hasım partiden tombul bir milletvekilinin tombul oğlu, bir kafa darbesi ile yere yapıştırıyor..

Hükümet adamı bir yanda gözlükleri bir yanda.. Koruması nereye kayboldu, orası hiç belli değil..

Lafın buralarında kafam karıştı.. Yine de Gülden Aydın’a teşekkür etmek istiyorum..

Koltuktan ve kırmızı plakadan ayrı düşmenin bir hükümet adamının bünyesinde yaptığı tahribatı yazılı olarak ortaya çıkardığı için..

Selahattin Duman/Vatan