VATAN GAZETESİ'NDE YAZIP AKŞAM'DAN İZİN İSTEYEN ŞAŞKIN YAZAR KİM?
Vatan gazetesinde yazdığı halde yıllık izinlerini Akşam'ın genel yayın yönetmeninden isteyen bir yazar ortaya çıktı.
“Savaş çocuğu” diyecektim...
Geçen hafta röportaj yapmayı planladığım kişiyle tarihi tutturamadık. O İstanbul’dayken ben bir yerlere gittim, ben döndüm. o gitti... Velhasıl evdeki hesap çarşıya uymadı ve ben tekrar İstanbul dışına çıktım... Bir çeşit kaçak tatildi... Nasılsa “hayat” bana yardım eder “içinden” bir hikâye bana düşer, pazar dosyamı tamamlarım diye düşünüyordum...
Ne de olsa günlerden daha pazardı. Önümde kocaman bir 6 gün vardı...
Hatırlar mısınız, ilkokulda cuma günleri okul çıkışı bir daha hiç pazartesi olmayacakmış gibi bir coşkuyla fırlardık okul kapısından. Çocuk gözümde kocaman bir cuma akşamı, ondan da büyük bir cumartesi, arkasından da kısa bir pazar günü olduğundan ödevi ertelemek için önümde uzun mu uzun bir hayat var diye düşünürdüm. Ama o pazar gecesi hemen gelirdi ve yapılmayan ödevlerin iç sıkıntısı annemin “getir, kontrol edeceğim ödevlerini” cümlesiyle bir karın ağrısına dönüşürdü..
İlkokuldan beri günler böyle uzun ve böyle hızlı olmamıştı benim için...
***
İşte ben böyle “röportajımı teslim etmeden çıktım, Allahım İsmail’e ne söyleyeceğim” diye kıvrım kıvrım kıvranırken, kafamı bir türlü okuduğum kitaba da veremezken, o çocukluk ödevlerimi düşünüyordum bir yanda da. Yanımda dergi okumakta olan arkadaşım, önümüzde uzanmış olan güzel bir kız ve arkadaşıyla İngilizce sohbete başlamıştı. Sohbetin dili birden Türkçeye dönüştü...
Tarananananmmmm... Kitaptan kafamı kaldırmadan yarı İngilizce yarı Türkçe süren sohbete kulak misafiri oldum.
Telefonumu çıkardım ve bu sefer büyük bir itinayla kendi Genel Yayın Müdürüm İsmail Yuvacan’a mesaj attım. Evet, bu kez Akşam’ın yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya’ya değil, kendi yayın müdürüme mesaj atmayı başardım. Zira Akşam Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’dan bir kez foto muhabiri, bir kez de senelik izin istemişliğim var. İlkinde anında fark etmiş, hemen özür dilemiştim. İkincisinde bana “tam iki haftalık izin” verdi. Bu “imkânsızlık” karşısında gönderdiğim kendimce şakacı mesaja sessiz kalınınca, saatler sonra anladım ki ben yine Vatan’ın değil Akşam’ın Genel Yayın Yönetmeni’ni huzursuz ediyorum!!! Bu vesileyle kendisinden bin kez özür diliyorum!
Neyse, lafı uzattım...
***
Müdürüme gönderdiğim mesaj aşağı yukarı söyleydi: “Bir Türk kızı ile bir Yunan delikanlı. Büyük Aşk! Mekân Beyrut ve iç savaş! Kuveyt’e yerleşip bir bebek yapmışken patlayan Körfez Savaşı! Bahreyn’e kaçış. O bebek şimdi Londra’da okuyan güzeller güzeli bir genç kadın. Hayatın İçinden’e uygun olmaz mı?”
Yanıt kısa ve net! Tipik İsmail Yuvacan yanıtı: “Olur!”
Genç kıza dedim ki böyle böyle, ben filancayım, gel seninle konuşalım azıcık... Böyle bir gazetede, şöyle bir dosya yazıyorum. Hikâyen şahane olur. Ne dersin yapalım mı? “Tamam, elbette ama aileme sormam gerek” dedi... “Anlaştık” dedim ben de...
Ve fakat bir türlü buluşamadık... Bu arada ben ha bugün ha yarın buluşacağız derken yazım için küçük bölümler hazırlıyordum. Lübnan’da iç savaş nasıl çıktı? Filistin Kurtuluş Örgütü oraya nasıl yerleşti. Körfez Savaşı neden çıktı? Bir Yunan ile bir Türk’ün evliliğinin üzerine Kıbrıs sorunu nasıl düşer? Kıbrıs Çıkarması’nda bilinmeyen detaylar...
Hazırlıklar elimde kaldı... Olmadı, yapamadık. Oysa öyle güzel bir hikâyeydi ki... Hem siz okurlardan hem de yazı işlerindeki arkadaşlarımdan özür diliyorum. Bir daha ödevimi hafta başından yapacağım...
Yine de size bu hafta sonu bir Orta Doğu hikâyesi anlatmamı ister misiniz?
İclal Aydın / Vatan