VATAN GAZETESİNDE YAŞANAN İKİ FLAŞ GELİŞME NE? SELAHATTİN DUMAN GAZETESİNDE OLANLARI YAZDI!..
Selahattin Duman, Vatan gazetesinde gerçekleşen iki gelişmeyi kaleme aldı ve ilginç detaylarını yazdı.
Hayırdır, hayırdır.. Ergenekondu, tutuklanmaydı gibi şeylerle ilgili değil haberlerimiz.. Hayatımıza yeni katılan üç bebeğe dair müjdeler aldık, ağızlarımız kulaklarımıza vardı.. Şahsen içimde yine de küçük bir burukluk var.. Üç bebekten birine bile adımı vermediler..
Tam "Akşehir'e gittik, Akşehir'den geldik.." diye tutturmuş gidiyorduk ki gazetemizin bünyesinde bir son dakika gelişmesi oldu..
Daha doğrusu iki gelişme birden..
İki gelişme diyorum ama sonuç olarak elde "üç" var.. Yeni doğmuş üç bebek..
İlk ikisi Reha Muhtar'dan olma Deniz Hanım'dan doğma Poyraz ve Minâ bebekler.. Üçüncüsü de Zafer Mutlu'nun kızı sevgili Güneş'in bebeği..
Onun da adını "Emir" koydular..
Güneş'in doğumunu da böyle sevinçle karşılamıştık.. Onu pusette gezdirdiğim günler çok eskilerde kalmış gibi gelmez bana.. Çocukluğunu, ergenliğini, genç kızlığını izledik. Mürüvvetini gördük.. Sonunda kucağına bir de bebek aldı..
Zamane ana babaları dokuz ay bekleyemiyor.. Bunların da ilk işi bebeğin cinsiyetini öğrenmek oldu..
"Oğlan geliyor.." dediler..
Zafer'in yüzünde gülücükler açıyordu..
"Oğlanmış, tebrik ederim.. Herhalde adını ne koyacağını biliyorsunuzdur?" dedim..
Yaradılıştan kibar olduğum için doğrudan "Selahattin olsun.." demedim.. İzanına bıraktım..
Reha'nın baba olacağı haberi biraz geç duyuldu.. Olay daha medyanın diline düşmeden önce haberini almıştım.. Sanırım Reha'nın öğrenmesinden bir gün sonra..
FLAŞ.. FLAŞ.. FLAŞ..
Reha yirmi dört saat geçmesine rağmen hâlâ şoklanmış gibiydi.. Boş bakıyordu.. O haliyle bile haberi benimle paylaşırken "Aramızda kalsın.." tembihini unutmadı..
Bedenen ve fikren dağılmıştı ama normal halde kalan tek şeyi gazetecilik dürtüsüydü..
Doğrusu kendi kendime "Haberi bir magazin programına satsam da sebeplensem.." diye az mücadele etmedim.. Yüksek görgüm ve aldığım iyi aile terbiyesi beni durdurdu.. Sırrı bende kaldı..
Bebeğin cinsiyetini öğrenme konusunda onlar da bekleyemediler..
Reha, astroloğu Susan Miller'e e-mail attı..
"Çocuk bekliyorum.. Acaba cinsiyeti nedir? Hangi burca girecek? Yükseleni ne olacak?" sorularını sıraladı..
Deniz ise doktora koştu.. Doğal olarak haberin doğrusu ve çabuğu doktordan geldi..
"İkizleriniz olacak.. Biri kız, biri erkek.."
Reha'nın şoklanmış halinin "tiner çekmişe" döndüğü günlerdir..
Önündeki somon ızgarayı yerken bir yandan da garsona "Benim somon ızgara nerede kaldı?" diye fırça attığı günler..
Aradan zaman geçti.. İkizlere ne isim koyacaklarını merak edip sordum.. Merakım kız bebeğe ne ismi takılacağıydı..
Oğlana "Selahattin" adını vereceklerinden kıl kadar şüphem yoktu.. Düşünüyorlarmış..
Düşünsünler bakalım..
Böyle diyorum ama içimde bir kuşku var.. O da yeni kuşakların hallerinden kaynaklanıyor.. İsim modası ve skalası öyle hızlı değişiyor ki..
Artık hamile annelere "hiç duyulmamış bebek ismi" öneren danışma şirketleri bile var..
Çocuklara incik boncuk adları takıldığı günler dahi geride kaldı.. Klasik isimler birer ikişer kaybolup gitti..
Belki yirmi yıl oldu..
Yeni doğan erkek bebeğe "Şerafettin.." adını koyan bir kişi bile tanımadım.. Kız bebeğe de "Şerife" adını koymayı kimse düşünmüyor..
İSİM MESELESİ..
Güneş'in bebesinin adının "Emir" olacağı bir iki ay öncesinden kesinleşti.. Reha her zaman yaptığı gibi açıklamayı son dakikaya bıraktı..
Hani Yaşar Kemal'in o güzelim Demirciler Çarşısı Cinayeti romanında bir Süleyman Ağa vardır..
Soyadı kanunu çıkmıştır.. Ama ağa kendine soyadı beğenemez.. Birini seçer, çarşıda bir hafta dolaşıp vazgeçer..
"Aslan" der yetmez.. "Çelik" der suyunu veremez.. "Pençe" der aklına yatmaz.. Sonunda hepsini toplar yeni kimliğini ilân eder..
"Süleyman Çelikaslansoypençe.."
Egosu ancak tatmin olur.. Reha'nın durumu da sanırım buydu.. Akşehir dönüşü öğrendim ki erkek bebeğe "Poyraz Deniz" kız bebeğe de "Minâ Deniz" isimlerini seçmişler..
Bizim isim yine es geçilmiş..
Tebrik için odasına gittiğimde biraz şarladım tabii.. Deniz adının suyu çağrıştırdığını kastederek;
"Suyu bu kadar seviyordun birine Poyraz Şaşal diğerine de Minâ Niksar koysaydın bari.." deyip bulaştım..
Sonra "Minâ" nereden çıktı diye sordum.. Bana Farsça'da gökyüzü anlamına geldiğini iddia etti..
Kim soktuysa bu fikri aklına.. Babası olamaz.. Çünkü Reha'nın babası Arap dili ve edebiyatı profesörüdür ve alanında Türkiye'nin bir numarası kabul edilir..
Yani Minâ'nın Arap lisanında "liman" anlamına geldiğini bilir..
Ayrıca Mualim Naci'nin elinden çıkma meşhur Lûgat-ül Naci'de Arapça, Farsça ayırımı yapılmadan "Mekke'de bir mahallin adı.." notu vardır..
Minâ bebeğe gelecek için not bırakmak üzere sayfasını da söyleyeyim.. (838'inci sayfa, sütun iki..)
Aklıma gelmişken bir notum daha var..
Bana merhum babaları Ahmet Nurettin Bey'den kalma Lûgat-ül Naci'yi hediye olarak gönderen okurum M. Esin Türker'e de teşekkür ederim..
Baba yadigârı emin ellerde..
Minâ bebeğe dönüyorum.. Yazının bundan gerisi ona kişisel notumdur.. Çünkü adı yüzünden kafası çok karışacak..
Minâ'nın Farsça sözcüklerde birinci karşılığı "şarap şişesi"dir.. İkinci karşılığı şişe ve camdır..
Üçüncü karşılığı da kuyumcuların gümüş üzerine işlediği mavi veya yeşil renkli sırçadır..
Sözcükten türetme bir de Kasr-ı Minâ deyimi vardır ki işte bu "Gökyüzü" mealine gelir..
Bunları bil de aklın erdiğinde babana "Bana neden şarap şişesi adını koydun?" diye sor e mi Minâcık, mini minnacık..
Hayatımıza katılan bu üç güzel bebeğe de sağlık, mutluluk ve baht açıklığı diliyorum..
Zafer, Reha.. İkinize de diyecek lafım yok!
Selahattin Duman/Vatan
Tam "Akşehir'e gittik, Akşehir'den geldik.." diye tutturmuş gidiyorduk ki gazetemizin bünyesinde bir son dakika gelişmesi oldu..
Daha doğrusu iki gelişme birden..
İki gelişme diyorum ama sonuç olarak elde "üç" var.. Yeni doğmuş üç bebek..
İlk ikisi Reha Muhtar'dan olma Deniz Hanım'dan doğma Poyraz ve Minâ bebekler.. Üçüncüsü de Zafer Mutlu'nun kızı sevgili Güneş'in bebeği..
Onun da adını "Emir" koydular..
Güneş'in doğumunu da böyle sevinçle karşılamıştık.. Onu pusette gezdirdiğim günler çok eskilerde kalmış gibi gelmez bana.. Çocukluğunu, ergenliğini, genç kızlığını izledik. Mürüvvetini gördük.. Sonunda kucağına bir de bebek aldı..
Zamane ana babaları dokuz ay bekleyemiyor.. Bunların da ilk işi bebeğin cinsiyetini öğrenmek oldu..
"Oğlan geliyor.." dediler..
Zafer'in yüzünde gülücükler açıyordu..
"Oğlanmış, tebrik ederim.. Herhalde adını ne koyacağını biliyorsunuzdur?" dedim..
Yaradılıştan kibar olduğum için doğrudan "Selahattin olsun.." demedim.. İzanına bıraktım..
Reha'nın baba olacağı haberi biraz geç duyuldu.. Olay daha medyanın diline düşmeden önce haberini almıştım.. Sanırım Reha'nın öğrenmesinden bir gün sonra..
FLAŞ.. FLAŞ.. FLAŞ..
Reha yirmi dört saat geçmesine rağmen hâlâ şoklanmış gibiydi.. Boş bakıyordu.. O haliyle bile haberi benimle paylaşırken "Aramızda kalsın.." tembihini unutmadı..
Bedenen ve fikren dağılmıştı ama normal halde kalan tek şeyi gazetecilik dürtüsüydü..
Doğrusu kendi kendime "Haberi bir magazin programına satsam da sebeplensem.." diye az mücadele etmedim.. Yüksek görgüm ve aldığım iyi aile terbiyesi beni durdurdu.. Sırrı bende kaldı..
Bebeğin cinsiyetini öğrenme konusunda onlar da bekleyemediler..
Reha, astroloğu Susan Miller'e e-mail attı..
"Çocuk bekliyorum.. Acaba cinsiyeti nedir? Hangi burca girecek? Yükseleni ne olacak?" sorularını sıraladı..
Deniz ise doktora koştu.. Doğal olarak haberin doğrusu ve çabuğu doktordan geldi..
"İkizleriniz olacak.. Biri kız, biri erkek.."
Reha'nın şoklanmış halinin "tiner çekmişe" döndüğü günlerdir..
Önündeki somon ızgarayı yerken bir yandan da garsona "Benim somon ızgara nerede kaldı?" diye fırça attığı günler..
Aradan zaman geçti.. İkizlere ne isim koyacaklarını merak edip sordum.. Merakım kız bebeğe ne ismi takılacağıydı..
Oğlana "Selahattin" adını vereceklerinden kıl kadar şüphem yoktu.. Düşünüyorlarmış..
Düşünsünler bakalım..
Böyle diyorum ama içimde bir kuşku var.. O da yeni kuşakların hallerinden kaynaklanıyor.. İsim modası ve skalası öyle hızlı değişiyor ki..
Artık hamile annelere "hiç duyulmamış bebek ismi" öneren danışma şirketleri bile var..
Çocuklara incik boncuk adları takıldığı günler dahi geride kaldı.. Klasik isimler birer ikişer kaybolup gitti..
Belki yirmi yıl oldu..
Yeni doğan erkek bebeğe "Şerafettin.." adını koyan bir kişi bile tanımadım.. Kız bebeğe de "Şerife" adını koymayı kimse düşünmüyor..
İSİM MESELESİ..
Güneş'in bebesinin adının "Emir" olacağı bir iki ay öncesinden kesinleşti.. Reha her zaman yaptığı gibi açıklamayı son dakikaya bıraktı..
Hani Yaşar Kemal'in o güzelim Demirciler Çarşısı Cinayeti romanında bir Süleyman Ağa vardır..
Soyadı kanunu çıkmıştır.. Ama ağa kendine soyadı beğenemez.. Birini seçer, çarşıda bir hafta dolaşıp vazgeçer..
"Aslan" der yetmez.. "Çelik" der suyunu veremez.. "Pençe" der aklına yatmaz.. Sonunda hepsini toplar yeni kimliğini ilân eder..
"Süleyman Çelikaslansoypençe.."
Egosu ancak tatmin olur.. Reha'nın durumu da sanırım buydu.. Akşehir dönüşü öğrendim ki erkek bebeğe "Poyraz Deniz" kız bebeğe de "Minâ Deniz" isimlerini seçmişler..
Bizim isim yine es geçilmiş..
Tebrik için odasına gittiğimde biraz şarladım tabii.. Deniz adının suyu çağrıştırdığını kastederek;
"Suyu bu kadar seviyordun birine Poyraz Şaşal diğerine de Minâ Niksar koysaydın bari.." deyip bulaştım..
Sonra "Minâ" nereden çıktı diye sordum.. Bana Farsça'da gökyüzü anlamına geldiğini iddia etti..
Kim soktuysa bu fikri aklına.. Babası olamaz.. Çünkü Reha'nın babası Arap dili ve edebiyatı profesörüdür ve alanında Türkiye'nin bir numarası kabul edilir..
Yani Minâ'nın Arap lisanında "liman" anlamına geldiğini bilir..
Ayrıca Mualim Naci'nin elinden çıkma meşhur Lûgat-ül Naci'de Arapça, Farsça ayırımı yapılmadan "Mekke'de bir mahallin adı.." notu vardır..
Minâ bebeğe gelecek için not bırakmak üzere sayfasını da söyleyeyim.. (838'inci sayfa, sütun iki..)
Aklıma gelmişken bir notum daha var..
Bana merhum babaları Ahmet Nurettin Bey'den kalma Lûgat-ül Naci'yi hediye olarak gönderen okurum M. Esin Türker'e de teşekkür ederim..
Baba yadigârı emin ellerde..
Minâ bebeğe dönüyorum.. Yazının bundan gerisi ona kişisel notumdur.. Çünkü adı yüzünden kafası çok karışacak..
Minâ'nın Farsça sözcüklerde birinci karşılığı "şarap şişesi"dir.. İkinci karşılığı şişe ve camdır..
Üçüncü karşılığı da kuyumcuların gümüş üzerine işlediği mavi veya yeşil renkli sırçadır..
Sözcükten türetme bir de Kasr-ı Minâ deyimi vardır ki işte bu "Gökyüzü" mealine gelir..
Bunları bil de aklın erdiğinde babana "Bana neden şarap şişesi adını koydun?" diye sor e mi Minâcık, mini minnacık..
Hayatımıza katılan bu üç güzel bebeğe de sağlık, mutluluk ve baht açıklığı diliyorum..
Zafer, Reha.. İkinize de diyecek lafım yok!
Selahattin Duman/Vatan
changeTarget(document.getElementById("news_content"))