VAKİT, BU KAVGANIN TARAFI DEĞİLDİR! VAKİT YAZARINDAN GAZETESİNE UYARI!
Baykal`ın kasetinin habervaktim`de yayınlanmasının ardından başlayan tartışmalara Vakit yazarı Sibel Eraslan da katıldı.
Vakit, Bu kavganın tarafı değildir...
Sanki 28 Şubat günlerinden geçiyoruz.
Kapısı kilitli bir oda, içerdekilerin iradesi dışında açılarak, hepimizi esir almış durumda...
Bir kapak, ağzı mühürlü bir kapak açılmış.
Sel, hepimizi yutuyor...
Gözünü sımsıkı kapayıp, ağzını sımsıkı yumsan da, o tek görüntüye ve o tek koroya mahkûmsun...
Siyasetin yeniden stablize edilmesi için hemen her türlü imkan hatta imkansızlık uluorta denenmişti oysa... Caddelerde yürütülen tanklardan, mahkeme tepelerinde uçurulan jetlere, yargıçların karşılıklı jestleşmesinden, faili meçhullere, tehdit ve şantajlardan kireç kuyularına, tek tek fişlenen halka kadar... Hemen her yol denenmiş, ama istenen sonuç bir türlü alınamamıştı... Sonuç almak isteyenler için, aktör değişiminden başka bir yol kalmamıştı.
Aktör çekildi...
Hem de toplum olarak en hassas olduğumuz konu üzerinden, çökertilerek çekildi...
Vakit gazetesi olarak tartışmanın içine çekilmiş olmak, zaten mevcut 312 generallik o ağır basıncın altından verilen hukuk mücadelesine eklenince, sinirler iyice gerildi. Dışarıdan dayatılan kurallarını ve hukuksuzluk üzerinden işleyen tüm ataklarını da düşündüğümde, çok sert ve çok eril bir dil üzerinden seyrediyor tüm bu karşılaşmalar...
Vakit, tarafı olmadığı bu güçler tokuşmasında serinkanlılığını korumalıdır. Benim bir kadın okuyucu olarak temennim budur. Mazlumun hakkını savunan kimliği ile VAKİT, muktedirlerin verdiği güç kapışmasında taraf değildir...
Olayın polisiye yönünü belirlemek Hükümet için çok da zor olmasa gerek. Filmin montaj olup olmadığı, nerede çekildiği, kimler tarafından çekilip, kimler tarafından piyasaya arz edildiğinin izini sürmek çok zor değil. Ve bu iş, elbette başta adalet makamları olmak üzere Hükümet’in boynunun borcudur...
Habervaktim sitesi, pek çok haber sitesinin de yaptığı gibi metacafe.com’dan link göstererek, haber değeri taşıdığını düşündüğü yayını anonsla duyurmuş, fakat görüntüleri yayımlamamış, kısa süre içinde de yayından kaldırmıştır. Keşke anonsunu bile yapmasaydı, haberci olmadığım için bunu hiç tereddütsüz bu şekilde söyleyebilirim. Gazetelerin haber servisleri içinse aynı mevzu, evet maalesef haber değeri taşır...
Paradoksal bir durum diyeceksiniz, evet medyatik çağ böyle bir şey, azı hakikat, çoğu zehir enformatik bir bombardımana tabiyiz ne yazık ki hepimiz... Başbakanın acil talimatı ile yayımların durmuş olması da kayda değerdir. Fakat Hükümetin acil olarak yapması gereken bir şey daha var, ilgili kaset hakkında polisiye adliye safahatı derhal başlatmak...
Ak Parti hakkında başarılı bir muhalefet gerçekleştirememiş olması Baykal’ı bu şekilde feci bir infazla yüz yüze getirdi maalesef. Yılların deneyimli politikacısı Baykal’ın giderayak “Pensilvanya selamından” bahsetmesi de kendisi açısından son anda gerçekleştirilmiş büyük bir başarı... Avukatı olduğu Ergenekon’un, “Hükümet ve Cemaat” olarak birlikte dizayn ettiği hedefte, ciddi bir yarılmaya sebep oldu bu söylem...
Hükümet, bu cümleden sonra, Baykal karşısında, iyice yalnızlaşmıştır...
Hocaefendi’nin Baykal ile diyaloğu önemlidir. Zaten bir din bilgesine yakışan da bu değil midir? Kötü bir şayia dalgası karşısında “inşallah öyle değildir, inşallah olmamıştır” demek bir gönül adamına elbette en çok yakışan haldir... Bununla birlikte bu temiz durugörünün elbette sosyolojik yankıları olacaktır. Bu selam, kasetin imal ediliş ve sunuluş konusundaki fütursuzluğa duyulan üzüntüyü ifade etmiyor sadece. Bu selam, kasedin münasebetsiz olduğu varsayılan içeriğini de kaldırıyor gündemimizden.
Benim gibi pek çok kişi için, bu selamdan sonra, böyle bir kaset yoktur artık!
“Baykal’ın başarısı” dediğim şey, işte tam da budur...
Öyleyse neyi konuşup tartışıyoruz?
Bırakalım Hükümet ve Muhalefet üzerine düşeni yapsın...
Vakit, tarafı olmadığı bu kirli sürece, daha fazla girmesin... Niye girecekmiş? Girmesin...
Sanki 28 Şubat günlerinden geçiyoruz.
Kapısı kilitli bir oda, içerdekilerin iradesi dışında açılarak, hepimizi esir almış durumda...
Bir kapak, ağzı mühürlü bir kapak açılmış.
Sel, hepimizi yutuyor...
Gözünü sımsıkı kapayıp, ağzını sımsıkı yumsan da, o tek görüntüye ve o tek koroya mahkûmsun...
Siyasetin yeniden stablize edilmesi için hemen her türlü imkan hatta imkansızlık uluorta denenmişti oysa... Caddelerde yürütülen tanklardan, mahkeme tepelerinde uçurulan jetlere, yargıçların karşılıklı jestleşmesinden, faili meçhullere, tehdit ve şantajlardan kireç kuyularına, tek tek fişlenen halka kadar... Hemen her yol denenmiş, ama istenen sonuç bir türlü alınamamıştı... Sonuç almak isteyenler için, aktör değişiminden başka bir yol kalmamıştı.
Aktör çekildi...
Hem de toplum olarak en hassas olduğumuz konu üzerinden, çökertilerek çekildi...
Vakit gazetesi olarak tartışmanın içine çekilmiş olmak, zaten mevcut 312 generallik o ağır basıncın altından verilen hukuk mücadelesine eklenince, sinirler iyice gerildi. Dışarıdan dayatılan kurallarını ve hukuksuzluk üzerinden işleyen tüm ataklarını da düşündüğümde, çok sert ve çok eril bir dil üzerinden seyrediyor tüm bu karşılaşmalar...
Vakit, tarafı olmadığı bu güçler tokuşmasında serinkanlılığını korumalıdır. Benim bir kadın okuyucu olarak temennim budur. Mazlumun hakkını savunan kimliği ile VAKİT, muktedirlerin verdiği güç kapışmasında taraf değildir...
Olayın polisiye yönünü belirlemek Hükümet için çok da zor olmasa gerek. Filmin montaj olup olmadığı, nerede çekildiği, kimler tarafından çekilip, kimler tarafından piyasaya arz edildiğinin izini sürmek çok zor değil. Ve bu iş, elbette başta adalet makamları olmak üzere Hükümet’in boynunun borcudur...
Habervaktim sitesi, pek çok haber sitesinin de yaptığı gibi metacafe.com’dan link göstererek, haber değeri taşıdığını düşündüğü yayını anonsla duyurmuş, fakat görüntüleri yayımlamamış, kısa süre içinde de yayından kaldırmıştır. Keşke anonsunu bile yapmasaydı, haberci olmadığım için bunu hiç tereddütsüz bu şekilde söyleyebilirim. Gazetelerin haber servisleri içinse aynı mevzu, evet maalesef haber değeri taşır...
Paradoksal bir durum diyeceksiniz, evet medyatik çağ böyle bir şey, azı hakikat, çoğu zehir enformatik bir bombardımana tabiyiz ne yazık ki hepimiz... Başbakanın acil talimatı ile yayımların durmuş olması da kayda değerdir. Fakat Hükümetin acil olarak yapması gereken bir şey daha var, ilgili kaset hakkında polisiye adliye safahatı derhal başlatmak...
Ak Parti hakkında başarılı bir muhalefet gerçekleştirememiş olması Baykal’ı bu şekilde feci bir infazla yüz yüze getirdi maalesef. Yılların deneyimli politikacısı Baykal’ın giderayak “Pensilvanya selamından” bahsetmesi de kendisi açısından son anda gerçekleştirilmiş büyük bir başarı... Avukatı olduğu Ergenekon’un, “Hükümet ve Cemaat” olarak birlikte dizayn ettiği hedefte, ciddi bir yarılmaya sebep oldu bu söylem...
Hükümet, bu cümleden sonra, Baykal karşısında, iyice yalnızlaşmıştır...
Hocaefendi’nin Baykal ile diyaloğu önemlidir. Zaten bir din bilgesine yakışan da bu değil midir? Kötü bir şayia dalgası karşısında “inşallah öyle değildir, inşallah olmamıştır” demek bir gönül adamına elbette en çok yakışan haldir... Bununla birlikte bu temiz durugörünün elbette sosyolojik yankıları olacaktır. Bu selam, kasetin imal ediliş ve sunuluş konusundaki fütursuzluğa duyulan üzüntüyü ifade etmiyor sadece. Bu selam, kasedin münasebetsiz olduğu varsayılan içeriğini de kaldırıyor gündemimizden.
Benim gibi pek çok kişi için, bu selamdan sonra, böyle bir kaset yoktur artık!
“Baykal’ın başarısı” dediğim şey, işte tam da budur...
Öyleyse neyi konuşup tartışıyoruz?
Bırakalım Hükümet ve Muhalefet üzerine düşeni yapsın...
Vakit, tarafı olmadığı bu kirli sürece, daha fazla girmesin... Niye girecekmiş? Girmesin...