UTANMIYOR MUSUNUZ? EKREM DUMANLI BASKINLARI SAVUNDU, ELEŞTİRENLERİ YERDEN YERE VURDU!
Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, Ahmet Şık'ın basılmadan toplatılan kitabı "İmamın Ordusu"nun, propaganda amaçlı yazıldığını öne sürdü.
Tam bir operasyon
Hafta içinde iki polis memuru Radikal Gazetesi’ne gidip bir kitap hakkında yayın yasağını tebliğ edince, bir kısım çevreler koro halinde ’’cemaat’’ suçlamasına başlayıverdi.
Önde giden ateşli bir ekip, etraftaki pek çok kişiyi de peşine takarak bir algı oluşturmaya çalıştı. Neydi o algı? Cemaat aleyhine yayınlanacak olan bir kitabı ’cemaat’, polis gücüyle baskı altına alıyor; düşünce özgürlüğü bu yolla engellenmiş oluyor’. Doğru mu bütün bunlar? Hayır!
Öncelikle kesinkes belirtmek lazım ki bugüne kadar cemaat aleyhine pek çok kitap neşredildi. Kimi zaman akla hayale gelmedik iddialara yer verildi. Bazı yalan ve iftiraların bu tür kitaplarda pervasızca ve onursuzca kaleme alındığı da görüldü. Emniyet teşkilatını hedef tahtasına yerleştiren bu tarz suçlamalar daha önce de kitaplaştırıldı. Hatta bu suçlamalara muhatap olan bazı emniyet yetkilileri, bu kitaplardan şikâyetçi oldu, tazminatlar da kazandı. Demek ki cemaat aleyhine kitap yazıldı diye insanlara baskı yapıldığı iddiası yanlış bir tespittir.
Ahmet Şık adındaki kişinin kitabına gelince, artık hiçbir şüphem kalmadı ki bu kitap üzerinden birileri ciddi bir psikolojik harekât yapmayı planlıyor. Kitap yayınlansa, bugün yaptıkları propagandayı o gün yapacaklardı. Bu kitap on binlerce yayınlansa da, yasaklansa da bugün davul zurna eşliğinde cemaat düşmanlığı yapan kişiler aynı gayreti ortaya koyacaktı. Burada olan, kara propaganda seylâplarına kapılarak sağa sola savrulan bazı iyi niyetli insanlara oluyor...
Belli ki bahsi geçen kitap operasyonel bir amaç için kaleme alınmış. Buna rağmen toplatılsın, yasaklansın demiyorum ama kamuoyunun şunu bilmesinde fayda görüyorum: Sabıkası bir hayli kabarık olan eski bir istihbaratçının güya itirafname şeklinde yazdığı ve önüne geleni ’Simon’ diye suçladığı o malum kitapla başlayan furya, cemaat adı verilen bir kitleyi hedef alan bir dizi operasyonu nazara veriyor. Bu, basit bir karalama projesi değil. Bu, belge üretmekten başlayıp adli kovuşturmaya kadar devam edecek bir süreci hedefleyen bir teşebbüstür ve asıl amacı Ergenekon soruşturmasını boşa çıkarma hatta mümkünse bu tarihî süreci tersine çevirme girişimidir.
Hanefi Avcı’nın açtığı yolda ona her türlü desteği verenlere şöyle bir bakın; bugünkü olayda da onlar en önde yürüyerek başı çekiyor, psikolojik destek veriyor, oluşturulmak istenen havayı onlar şekillendiriyor. İyi niyetli bazı aydınların hadiselere ezber bozucu bir açıdan bakmaları şart! Hanefi Avcı ve emniyetteki yoldaşları, bazı meslektaşlarını devre dışı bırakmak için bazı insanlar hakkında ağır suçlamalar yapıyor. Belki de düne kadar sürdürdükleri hâkimiyetlerinin bazı meslektaşları tarafından sona erdirildiğine inanıyorlar. Bazı arkadaşlarını cemaat üyesi olmakla, cemaatten emir almakla vs. suçluyorlar. Bu tür iddiaları kitap haline getirenlerin, bu kitaba destek verenlerin öteden beri iflah olmaz ’cemaat takıntısı’ içinde oldukları, hatta ’cemaat düşmanı’ oldukları sadece bir tesadüf olamaz. Ortak hareket edenlerin ortak bir gayesi var: Bazı insanları yaftalamak, onları etkisiz hale getirmek, bazı kişiler hakkında aslı faslı olmayan iddialarla davalar açmak, Ergenekon soruşturması ve Balyoz davası gibi hayati önem taşıyan süreçleri akamete uğratıp boşa çıkarmak.
İşin doğrusu, Radikal’e iki polis memurunun gelip tebliğ-tebellüğ yapması, Ergenekoncu ve Hanefici medya mensuplarının işine geldi. Madem kitap cemaatle ilgilidir, o halde baskını cemaat tertiplemiştir şeklinde özetleyebileceğim bir varsayımla insanları karaladılar. Bazılarının içindeki zehir ne kadar ölümcülmüş! Canlı yayında konuşurken içindeki önyargı ve kini gizleyemeyip kendinden geçenler, histerik krizlere girenler...
Ne oluyor Allah aşkına! Aslında harbi konuşmak gerekirse, ortada bizim bildiğimiz manada bir ’polis baskını’ yok. İki memur geliyor gazeteye ve ellerinde mahkeme kararı olduğunu, kitabın bir nüshası varsa almaları gerektiğini, yoksa öyle bir nüsha olmadığına dair imza talep ettiklerini söylüyorlar. Bu da hoş bir manzara değil. Ancak bunu polis baskını ilan edip en mübalağalı ifadelerle bitmek bilmeyen canlı yayınlarla yeri göğü inletmek hoş bir manzara mı? Daha korkuncu: Niye bilmeden, ispat etmeden, güçlü bir delile dayanmadan, cemaat diye kestirip atıyorsunuz? Utanmıyor musunuz?
Bu ülkede biz ne gazete baskınları gördük. 1999’da bir gazetecinin yazısı dayanak yapılarak basılan Akit gazetesini ve arkasından hiçbir şey çıkmamasını ne çabuk unuttunuz? Yeni Şafak gazetesini onlarca polis bastığında, gazete binasındaki her bir ferdi saatlerce taciz ettiğinde neredeydiniz? Hadi ondan vazgeçtim, Nokta Dergisi, ’darbe günlükleri’ni yayınladığında, yapılan baskına neden sesiniz çıkmadı? O gün de çıkıp ’daha basılmamış günlüklere savcı yasak koyuyor’ diye neden kükremediniz? O gün bilgisayarlar sökülüp götürüldü, askerî savcının talebiyle. Ve Nokta Dergisi kendini kapatmak zorunda kaldı. O zaman da uluslararası camia ayağa kalkmış, ’ülkenin imajı’ yerle bir olmuştu.
Şimdi kanaatim daha da netleşti: Cemaat aleyhine yoğun ve kara bir propaganda yapmak için kitap(lar) yazdırılıyor ve o kitapların her safhası psikolojik bir harekât olarak planlanıyor. Önce belgeler üretiliyor, insanlar hakkında çok ağır suçlamalar yapılıyor, sonra bunlar şaşaalı bir şekilde neşrediliyor, neşredilemezse daha büyük gürültü koparılıyor, sonra emniyet teşkilatında meydana getirilecek dalgayla Ergenekon davası gibi hukuki süreçlerin önü kapatılıyor.
Daha ötesini de söyleyeyim. Hanefi Avcı’yla başlayan o insafsız süreçte kitap operasyoncularına sonuna kadar destek veren bazı kişileri bugünden itibaren izleyin. Göreceksiniz, bunların önemli bir kısmı soluğu yabancı basın mensuplarıyla sohbette, yabancı diplomatlarla muhabbette alacak ve şu an hiçbir somut bilgiye dayanmaksızın yaydıkları cemaat algısını ve hükümet düşmanlığını yurtdışına da taşımak için çırpınıp duracaklar. Kimisi Washington’a kapağı atıp düşünce kuruluşlarında AK Parti ve cemaatin düşünce özgürlüğünü yok ettiğini, Ergenekon ve Balyoz davalarının fasa fiso olduğunu anlatacak, kimileri de AB üyelerine bu dezenformasyonu zerk edebilmek için olağanüstü bir gayret sarf edecek...
Duyarlı olmak lazım. Dik durmak lazım. Gerçekten demokrat bir tutum sergilemek lazım. Mesele cemaat aleyhine bir kitap yazılması değil. Öyle olsaydı, her kitapçıda o tarz kitaplardan onlarcasını bulamazdınız. Resmen psikolojik bir harekât yürütülüyor. Bir yandan cemaat ve hükümet yıpratılıyor, öbür yandan darbe ve cunta suçlamasıyla adalet huzurunda hesap verenler aklanmaya çalışılıyor. Hesap etmedikleri bir şey var: Karanlık odalarda planlanan o çalışmalara artık geçit yok...
Ekrem Dumanlı/Zaman
Hafta içinde iki polis memuru Radikal Gazetesi’ne gidip bir kitap hakkında yayın yasağını tebliğ edince, bir kısım çevreler koro halinde ’’cemaat’’ suçlamasına başlayıverdi.
Önde giden ateşli bir ekip, etraftaki pek çok kişiyi de peşine takarak bir algı oluşturmaya çalıştı. Neydi o algı? Cemaat aleyhine yayınlanacak olan bir kitabı ’cemaat’, polis gücüyle baskı altına alıyor; düşünce özgürlüğü bu yolla engellenmiş oluyor’. Doğru mu bütün bunlar? Hayır!
Öncelikle kesinkes belirtmek lazım ki bugüne kadar cemaat aleyhine pek çok kitap neşredildi. Kimi zaman akla hayale gelmedik iddialara yer verildi. Bazı yalan ve iftiraların bu tür kitaplarda pervasızca ve onursuzca kaleme alındığı da görüldü. Emniyet teşkilatını hedef tahtasına yerleştiren bu tarz suçlamalar daha önce de kitaplaştırıldı. Hatta bu suçlamalara muhatap olan bazı emniyet yetkilileri, bu kitaplardan şikâyetçi oldu, tazminatlar da kazandı. Demek ki cemaat aleyhine kitap yazıldı diye insanlara baskı yapıldığı iddiası yanlış bir tespittir.
Ahmet Şık adındaki kişinin kitabına gelince, artık hiçbir şüphem kalmadı ki bu kitap üzerinden birileri ciddi bir psikolojik harekât yapmayı planlıyor. Kitap yayınlansa, bugün yaptıkları propagandayı o gün yapacaklardı. Bu kitap on binlerce yayınlansa da, yasaklansa da bugün davul zurna eşliğinde cemaat düşmanlığı yapan kişiler aynı gayreti ortaya koyacaktı. Burada olan, kara propaganda seylâplarına kapılarak sağa sola savrulan bazı iyi niyetli insanlara oluyor...
Belli ki bahsi geçen kitap operasyonel bir amaç için kaleme alınmış. Buna rağmen toplatılsın, yasaklansın demiyorum ama kamuoyunun şunu bilmesinde fayda görüyorum: Sabıkası bir hayli kabarık olan eski bir istihbaratçının güya itirafname şeklinde yazdığı ve önüne geleni ’Simon’ diye suçladığı o malum kitapla başlayan furya, cemaat adı verilen bir kitleyi hedef alan bir dizi operasyonu nazara veriyor. Bu, basit bir karalama projesi değil. Bu, belge üretmekten başlayıp adli kovuşturmaya kadar devam edecek bir süreci hedefleyen bir teşebbüstür ve asıl amacı Ergenekon soruşturmasını boşa çıkarma hatta mümkünse bu tarihî süreci tersine çevirme girişimidir.
Hanefi Avcı’nın açtığı yolda ona her türlü desteği verenlere şöyle bir bakın; bugünkü olayda da onlar en önde yürüyerek başı çekiyor, psikolojik destek veriyor, oluşturulmak istenen havayı onlar şekillendiriyor. İyi niyetli bazı aydınların hadiselere ezber bozucu bir açıdan bakmaları şart! Hanefi Avcı ve emniyetteki yoldaşları, bazı meslektaşlarını devre dışı bırakmak için bazı insanlar hakkında ağır suçlamalar yapıyor. Belki de düne kadar sürdürdükleri hâkimiyetlerinin bazı meslektaşları tarafından sona erdirildiğine inanıyorlar. Bazı arkadaşlarını cemaat üyesi olmakla, cemaatten emir almakla vs. suçluyorlar. Bu tür iddiaları kitap haline getirenlerin, bu kitaba destek verenlerin öteden beri iflah olmaz ’cemaat takıntısı’ içinde oldukları, hatta ’cemaat düşmanı’ oldukları sadece bir tesadüf olamaz. Ortak hareket edenlerin ortak bir gayesi var: Bazı insanları yaftalamak, onları etkisiz hale getirmek, bazı kişiler hakkında aslı faslı olmayan iddialarla davalar açmak, Ergenekon soruşturması ve Balyoz davası gibi hayati önem taşıyan süreçleri akamete uğratıp boşa çıkarmak.
İşin doğrusu, Radikal’e iki polis memurunun gelip tebliğ-tebellüğ yapması, Ergenekoncu ve Hanefici medya mensuplarının işine geldi. Madem kitap cemaatle ilgilidir, o halde baskını cemaat tertiplemiştir şeklinde özetleyebileceğim bir varsayımla insanları karaladılar. Bazılarının içindeki zehir ne kadar ölümcülmüş! Canlı yayında konuşurken içindeki önyargı ve kini gizleyemeyip kendinden geçenler, histerik krizlere girenler...
Ne oluyor Allah aşkına! Aslında harbi konuşmak gerekirse, ortada bizim bildiğimiz manada bir ’polis baskını’ yok. İki memur geliyor gazeteye ve ellerinde mahkeme kararı olduğunu, kitabın bir nüshası varsa almaları gerektiğini, yoksa öyle bir nüsha olmadığına dair imza talep ettiklerini söylüyorlar. Bu da hoş bir manzara değil. Ancak bunu polis baskını ilan edip en mübalağalı ifadelerle bitmek bilmeyen canlı yayınlarla yeri göğü inletmek hoş bir manzara mı? Daha korkuncu: Niye bilmeden, ispat etmeden, güçlü bir delile dayanmadan, cemaat diye kestirip atıyorsunuz? Utanmıyor musunuz?
Bu ülkede biz ne gazete baskınları gördük. 1999’da bir gazetecinin yazısı dayanak yapılarak basılan Akit gazetesini ve arkasından hiçbir şey çıkmamasını ne çabuk unuttunuz? Yeni Şafak gazetesini onlarca polis bastığında, gazete binasındaki her bir ferdi saatlerce taciz ettiğinde neredeydiniz? Hadi ondan vazgeçtim, Nokta Dergisi, ’darbe günlükleri’ni yayınladığında, yapılan baskına neden sesiniz çıkmadı? O gün de çıkıp ’daha basılmamış günlüklere savcı yasak koyuyor’ diye neden kükremediniz? O gün bilgisayarlar sökülüp götürüldü, askerî savcının talebiyle. Ve Nokta Dergisi kendini kapatmak zorunda kaldı. O zaman da uluslararası camia ayağa kalkmış, ’ülkenin imajı’ yerle bir olmuştu.
Şimdi kanaatim daha da netleşti: Cemaat aleyhine yoğun ve kara bir propaganda yapmak için kitap(lar) yazdırılıyor ve o kitapların her safhası psikolojik bir harekât olarak planlanıyor. Önce belgeler üretiliyor, insanlar hakkında çok ağır suçlamalar yapılıyor, sonra bunlar şaşaalı bir şekilde neşrediliyor, neşredilemezse daha büyük gürültü koparılıyor, sonra emniyet teşkilatında meydana getirilecek dalgayla Ergenekon davası gibi hukuki süreçlerin önü kapatılıyor.
Daha ötesini de söyleyeyim. Hanefi Avcı’yla başlayan o insafsız süreçte kitap operasyoncularına sonuna kadar destek veren bazı kişileri bugünden itibaren izleyin. Göreceksiniz, bunların önemli bir kısmı soluğu yabancı basın mensuplarıyla sohbette, yabancı diplomatlarla muhabbette alacak ve şu an hiçbir somut bilgiye dayanmaksızın yaydıkları cemaat algısını ve hükümet düşmanlığını yurtdışına da taşımak için çırpınıp duracaklar. Kimisi Washington’a kapağı atıp düşünce kuruluşlarında AK Parti ve cemaatin düşünce özgürlüğünü yok ettiğini, Ergenekon ve Balyoz davalarının fasa fiso olduğunu anlatacak, kimileri de AB üyelerine bu dezenformasyonu zerk edebilmek için olağanüstü bir gayret sarf edecek...
Duyarlı olmak lazım. Dik durmak lazım. Gerçekten demokrat bir tutum sergilemek lazım. Mesele cemaat aleyhine bir kitap yazılması değil. Öyle olsaydı, her kitapçıda o tarz kitaplardan onlarcasını bulamazdınız. Resmen psikolojik bir harekât yürütülüyor. Bir yandan cemaat ve hükümet yıpratılıyor, öbür yandan darbe ve cunta suçlamasıyla adalet huzurunda hesap verenler aklanmaya çalışılıyor. Hesap etmedikleri bir şey var: Karanlık odalarda planlanan o çalışmalara artık geçit yok...
Ekrem Dumanlı/Zaman