''UTANMASI YOK, ZİRA CAHİLDİR ROK!''

Birgün yazarı Onur Caymaz Taraf yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'ya neden çattı?

Rasim Ozan Kütahyalı olmak!

Aslında adını anmaya pek değmez, üstelik istediğim, geçmişin tüm salyalı faşistlerinin demokrat kesilmesine sebep olan şu günlerde uzun bir referandum yazısı yazmaktı fakat geçen akşam, kanallar arasında gezinip dururken Beyaz Tv denen o tuhaf kanalda, Rasim Ozan Kütahyalı (yazı boyunca ROK denecek) ile karşılaştım, epeydir unutmuştum...
Ara sıra kimi şeyleri doğru söylese bile yine o garip el hareketleri, yine kadrajda başka biri varken arkadan gelen o bitirici sesi, yine özgürlük savunucusu büyük laflar, kendisi gibi düşünmeyen herkese faşist demeler, yine o bitirim kahvehane delikanlısı, Kurtlar Vadisi tarzı, yine o yaka bağır açık gerine gerine arkasına yaslanmalar; tam çıkamadığı için bölgesel bırakılmış ince sakal, sonsuz yağlı, jöleli, pis saçlar, acayip yakalı gömleğiyle yine o boktan firmaların finans müdürü zengin çocuğu tadı, o her an masaya sigarasını, cüzdanını ve son model arabasının anahtarını koyabilecek eller havaya genci şekilleri... ROK, öldürür adamı vallahi!

Hakkında yazmaya karar vermesem izlemem, çünkü onu amaçsızca izleyebilmek benim için zor. Fakat yazmam gerek. Neden mi? Kendisi üç beş seneye kadar bir gazetenin başına gelip Yıldıray Ağbisini bile geçecek; büyük tehdit, çok fena! Ustalarımız Nazlı Ilıcak’tan ne çektiyse biz de ROK’tan onu çekeceğiz.

ROK ile ilk kez Aydın Üniversitesi’nde, gençlik konulu bir açıkoturumda, canlı yayında karşılaştık. Yanımızda da CHP’nin şu sıra önemli ismi Muharrem İnce var; nefis üçlü! ROK olmayı orada anladım: Canlı yayında ayaklarını seyircilerin burnuna beş metre uzat, sonra da küstahça önceki sabah milli eğitim bakanıyla çay içtiğini anlat. Hey be! Şu eğitim işlerini çözersen sen çözersin ROK! Bir de üstüne ekrandan parmağını sallaya sallaya “Can Ataklı bilmiyorsun” deyince tamamsın! Can Ataklı niye bilsin zaten be adam. Senin gibi bir ‘bilen’in karşına ‘daha iyi bilen’ olarak onu çıkaranda kabahat.

Neyse işimiz yazı, köşe yazarlığı bakımdan eleştirelim ROK’u. Kendisinin o ‘nefis’ cümleleriyle yazılmış 2007 tarihli ilk yazısını Star’da okumuştum. Onu memleketin güzide kalemleri arasına sokan şey “Denizlerin yolu Ergenekon’a çıkar” diyerek kustuğu yazıydı. Öncelikle belirteyim: Taraf’ı yoksulluktan, işsizlikten bahsedemeyecek kadar ikiyüzlü bulsam da bazı yazarları önemlidir. Murat Belge, Nişanyan (kovuldu tabii...), Halil Berktay başkadır; hatta bazen Ahmet Altan bile iyidir.

Bunca şey yazmış adamın arasında Deniz Gezmiş’e ırkçı deyip köşe tutan, pervasızlığın cesaret sanıldığı bu topraklarda hiç mi hiç utanmadan Ortaçgil adını ‘tırnak içinde’ muhalif olarak anan ROK bana ‘dokanıyor’. Utanması yok, zira cahildir ROK. Kimse söylememiş herhalde ona: Ulu yönetmen Sinan Çetin’in filmlerine metin yazmaya benzemez yazı yazmak. Kendisi bu tür yazıları pek umursamayan bir kahraman arkadaştır. Malum, Uğur Dündar’ın büyük gazeteci sanıldığı bu ülkede geçer akçe, hiçbir şeyi iplemeyen, cesur adam imgesidir, tabii korumayla gezmek şartıyla.

Deniz’den gazı alıp yürüyen ROK, Che’de durur. Ona göre Che cinayet makinesidir. Fakat bilir mi acaba; koruması yoktur Che’nin! Bazı adamlar başbakanlarının ağzının içine bakmaz öyle, iktidar, barış marış deyince sevinç naraları atmaz. İhracatımız büyüyor diye sevinenlerin arasında, bazı adamlar küçülen sofraları düşünür. Dünyanın neresinde olursa olsun bir insan haksızlığa uğradıysa bazı adam onunladır. ROK da, onun şeyhin, şıhın önünde diz çöken abileri de bunu anlamaz işte.

Güzel yanları da vardır ROK olmanın. Hiç konu sıkıntısı çekmez ROK yazarları. Durun, hakikat yahu! Emre Aköz, Şamil Tayyar tipindeki tüm köşecilere Rok Yazarları desek ya! Bir ‘rok’ yazdıkları yok nasıl olsa.

ROK yazarları iticidir. Ufukları kısıtlı, pencereleri dar, kitaplıkları dolu olmadığı için seçebilecekleri konular bellidir. Ver bunlara Kemalizm (ki Kemalist değilim), Ergenekon (şu Çorum ile Maraş’ın failleri de yakalansa), darbe, laiklik (herkes ‘laik’ olduğu şekilde yönetilir), başörtüsü (ki karşı değilim, çuldur) falan yazıp dururlar. Ama tabii bizim ROK’umuz bunlar içinde en can olanıdır.

Neyse geçelim. Siz yazımı okurken bavulumu hazırlıyor olacağım. Fransa’ya gidiyorum, Paul Valéry’nin doğduğu Séte şehrine. Voix Vives Méditerranée adlı bir şiir şenliğine. Dünyanın çeşitli ülkelerinden şairlerle altı gün boyunca bu liman kasabasının kimi yerlerinde söyleşiler, şiir okumaları yapacağız. Türkiye’den iki şair daha orada: Özdemir İnce ve Salih Bolat.

Döndükten sonrası için, sonbaharda İletişim Yayınları’ndan çıkacak olan sekizinci kitabım Gece Güzelliği’nin (öykü!) son okumalarını yapmak ve dinlenmek üzere izin istiyorum. 22 Ağustos’ta görüşmek üzere.
Bu sıralar 12 Eylül’e kadar faşist sürüleri ‘rok’ olacaktır, dikkat edin, koruyun zihninizi...

ONUR CAYMAZ/Birgün