USTA, GEMİN SU ALMAYA BAŞLADI! TARAF YAZARI, AK PARTİ'YE BAYRAK AÇTI!

Taraf yazarı Mehmet Baransu, Ak Parti ve Başbakan Erdoğan'ı "benim ve ailemin statükoculara ve onları destekleyenlere artık verecek oyu yok." diyerek topa tuttu.

Usta, gemin su almaya başladı!

12 Haziran seçimleri öncesi meydanlar ısınmış, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, milletten üçüncü dönem için tekrar vize istemişti. “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyerek, önce çıraklık, ardından kalfalık dönemlerine vurgu yapmış, üçüncü dönemi “ustalık” olarak açıklamıştı. “Hedef 2023”tü ve yeni anayasa, demokratikleşme, hukuk reformları, ekonomik projeler meydanların sesi olmuştu. “Ustalık” döneminde farklı bir Türkiye fotoğrafı çiziliyordu.

Sandığa giden halk, AK Parti’ye üçüncü kez vize verdi ve “ustalık dönemi” de başlamış oldu.

Millet ustalık döneminde farklı bir Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti profili bekliyordu. Meydanlarda verilen sözler vardı ancak ustalık dönemi sancılı başladı. Milletin kafasındaki ilk soru yeni kabineye seçilen bazı isimler üzerine yoğunlaştı. İdris Naim Şahin bu isimlerden biriydi.

AK Parti’nin ağır toplarının yaptıkları açıklamalar ise hükümetin “ustalık dönemi” yol haritası hakkında bazı fikirler vermeye başlamıştı. Parti milliyetçi çizgiye iyiden iyide kayıyordu.

Parti rotasını şaşırmaya başlamıştı. Bülent Arınç ve partinin ileri gelenleri, Balyoz ve Ergenekon sanıklarını kurtarmak için havayı koklamaya başladılar; “Askerler zaten emekli edilecekler, tutuklu olmalarına gerek yok. Bir orta yol bulalım.” Ankara’da bu ses sıkça duyulur oldu.

Yüzde 50 AK Parti’ye iyi gelmemişti. Gözler kör olmuş, parti akıl tutulması yaşamaya başlamıştı. O kadar akıl tutulması yaşanmıştı ki; Afrika gezisi öncesi reklamcı Erol Olçak ve ekibi Başbakan’dan önce Kıta’ya çıkarma yaptı. Erdoğan’ın Afrika lideri olduğu yönünde verilecek imaj için çalışmalar başladı. Meydanda atılacak sloganlar belirlendi. Altyapı çalışmaları tamamlandı. Geriye bindirilmiş kıtalar kalmıştı o da “tamamen duygusal” yöntemle halledildi. Çalışma kusursuz sonuçlandı. Başbakan Erdoğan, Fransa’ya “Ortadoğu’nun yeni lideri” olarak gitti.

Alkışlar ve akıl tutulması arasında gerçeklikler kaybolmuş, şu soru unutulmuştu; “Libya ve Arap Baharı’nın yaşandığı diğer ülkelerde dünya ülkeleri petrol ve diğer yatırımlardan yüzde kaç pay aldılar? Türkiye’nin aldığı herhangi bir pay var mıydı?”

Alkış ve akıl tutulması devam ediyordu... Gemi farklı rotada ilerliyordu...

12 Eylül referandumunda ülkenin büyük bir çoğunluğu “yetmez ama evet” demiş ve referandumda önüne konan maddelere yeşil ışık yakmıştı. Top artık hükümetteydi. Bazı maddeler için ek düzenlemeler yapılacaktı. Ancak ne olmuşsa olmuş, AK Parti bir iki madde dışında düzenleme yapmamak için ayak diremeye başlamıştı. Meydanlarda millete verilen sözler unutulmuş, Ankara’nın ve İstanbul’un “eski yüzleri”, “ejderleri”, “Ergenekon’un bir numarası konsey” daha fazla dikkate alınır olmuştu.

Arınç ve partililer, askerin topuk selamı vermesinden mutlu olmuş, statüko onlara göre sona ermişti. Rahmetli Turgut Özal da askeri şortla denetlemiş, dönemin ANAP’ı da aynı vahamete kapılmıştı. Özal’ın ölümünün adından 28 Şubatçılar paletlerini milletin üzerinden defalarca geçirmiş, bugünün topuk selamcısı Bülent Arınç’ın partisi de o günlerde tam iki kez kapatılmıştı.

Özal şortla yetinmiş, bugünküler ise topuk selamını yeterli görmeye başlamışlardı. Kurumsal hiçbir düzenleme yapılmadığı için de yarın topuk selamı verecekleri unutulmuştu. YAŞ gibi göstermelik fotoğraflarla da vatandaş kandırılmaya çalışılmıştı.

Ustalık dönemi bununla kalsa iyiydi. Şikeciler de yine usta ve çıraklarının eliyle aklanmaya çalışılıyordu. Tıpkı Başbakan Erdoğan gibi fırsatını bulduğu an kameralar karşısına geçmeyi seven Bülent Arınç, Dersim katliamıyla ilgili CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştirdi. Unuttuğu bir konu vardı. Daha dün “Kanun değiştirilemez, yapboz tahtası değil” diyen kendisi ve ustasıydı. Millet kendilerinden, şikecileri neden aklamaya çalıştıkları sorusunun cevabını merak ediyordu. Onlar ise sessizliğe bürünüyordu.

Bu ülkede en az ustalar kadar suçlu olan iki kurum daha vardı. Biri candaşıyla yoldaşıyla medya. (Ki o ayrı bir yazının konusu.) İkincisi ise yazık ki bu ülkede bir muhalefet partisinin olmaması. Anadolu’da ayağı kırılan atı vururlar. Bu ülkenin ana muhalefet partisinin dört ayağı birden kırılmış ama ne kendileri ne sahipleri bunun farkında. MHP’nin ve BDP’nin durumları da CHP’den farksız değil.

Bu muhalefet ve medyaya rağmen, siz kendinizi nerede görüyorsunuz bilmem ama ustalık döneminin sayın “ustası”, “kalfaları” ve “çırakları”.. geminiz çok fazla yerden su almaya başladı. Rotanız şaştı ve siz bunun farkında değilsiniz. Ancak millet rotanızın ve istikametinizin farkına yavaş yavaş varıyor.

Tarih, ders alınmak için okunmalıdır. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Ders almak için 1995-2000 arasına bakmak yeterli. ANAP ve DYP’nin düştüğü duruma. Bu ülkenin siyasetçi onbaşıları zaten vardı, yenilerine inanın gerek yok. Bu millet, statükonun emrine girenleri, onbaşıları tarihin çöplüğüne göndermekten biran bile tereddüt etmedi. Bundan sonra da etmeyecektir. Son seçimde kaç milyon oy almıştınız bilmiyorum ama aldığınız o oydan 17’sini çıkartabilirsiniz. Benim ve ailemin statükoculara ve onları destekleyenlere artık verecek oyu yok.