Usta gazeteci konferansta konuştu: "Gazetecilerin hiç mi günahı yok?"
CHP milletvekili aday adayı gazeteci-yazar Zülfikar Doğan, Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde verdiği konferansta, Türk Medya’sının içinde bulunduğu durumu, gelinen aşamanın nedenlerini anlattı.
Doğan, “Medya Gerçekleri” başlıklı konferansta, her dönemde iktidar medya ilişkilerinde, tarafların karşılıklı güç sınaması ve çıkar işbirliği yaptıklarını belirterek, “Bu dönemin farkı, 13 yıldır kesintisiz tek başına süren bir iktidarın varlığı yanında, yargı, üniversiteler, sivil örgütler vb. tüm kurumların yanı sıra, medya üzerinde de, siyasi iktidar egemenliğinin, bariz şekilde ve en ağır biçimde tesis edilmesidir.” dedi.
CHP Milletvekili A.Adayı Gazeteci-Yazar Zülfikar Doğan, geçmişte Demirel, Turgut Özal, Tansu Çiller, dönemlerinde de medyanın baskı altına alınmaya çalışıldığını, kamu kaynakları, kamu bankalarının kredileri, arazi tahsisleri, özelleştirmeler yoluyla bu ilişkilerin süregittiğini belirterek, şunları söyledi:
“O dönemleri yaşamış bir gazeteci olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, rahmetli Özal, 2,5 gazete kalacak diyerek, medyayı şekillendirmeye çalıştı. Asil Nadir’i Londra’dan, Yeni Asır’ın patronu Dinç Bilgin’i İzmir’den getirip medyaya soktu. Sabah’ı çıkarttırdı. Cem Uzan’a oğlu Ahmet Özal’la birlikte, o dönemde yasal olmamasına karşın, Magic Box’ı (sonradan Star oldu), Teleon’u, Kral TV’yi kurdurdu. Erol Simavi ve Aydın Doğan’ı medyadan silmek için epeyce uğraştı. Ansiklopedi savaşları, karton ve nevresim savaşları, Özal döneminde yaşandı. O dönemin de Alo Fatih’leri vardı: Can Pulat, Kaya Toperi gibi... Tansu Çiller döneminde Alo Mehmet Bican vardı. Özelleştirmeler, kamu bankalarından krediler, medyanın kapışma alanlarıydı. Her medyanın bir banka sahibi olmaya soyunması, medyanın bugünkü hale gelmesinde kilometre taşlarından birisidir.”
Zülfikar Doğan, AKP 2002’de iktidara geldiğinde, bankalardan ötürü el konulmuş çok sayıda medya kuruluşunu elinde tutan, bir TMSF’yi, önünde hazır bulduğunu, ifade ederek şöyle konuştu:
“Özal’ın, Çiller’in, kavga dövüş yapmak istediklerini, Tayyip Erdoğan, avucunda buldu. Star, Akşam, Güneş, Takvim, Sabah, ATV, Show TV, Star, Sky Türk, Cine 5, radyolar, dergiler hepsi, TMSF’nin elindeydi. TMSF ihaleleriyle, bunlar el değiştirdi. Hükümete yakın işadamlarının, oldu. Hükümete yakın gazeteciler, yüksek maaşlarla buralara dolduruldu. TRT, kanal üstüne kanal açarak, iktidara yakın gazetecilere, programcılara, yapımcılara zemin hazırladı, oluk oluk para aktardı.
Kamu Bankaları, AKP’li işadamlarına yüz milyonlarca dolar kredi açıp, bu gazete-TV’lerin alınmasına katkı verdi. THY başta olmak üzere, kamu kuruluşları, her gün on binlerce yandaş gazeteyi satın aldı, reklam yağdırdı.
AKP medyayı, şimdi mağdur edebiyatıyla, AKP karşıtı safa geçen, çok sayıda solcu, liberal, sosyal demokrat, aydın geçinen gazeteciler sayesinde, ele geçirdi. Altan biraderler, Nuray Mert’ler, Nevval Sevindi’ler, Hasan Cemal’ler o ilk yıllarda Recep Tayyip Erdoğan’ın övgücüleri, baş destekçileriydi. Aslında AKP’li olmayan çoğu gazeteci arkadaşımız, AKP’nin sunduğu müthiş maddi imkânlardan nemalanıp, AKP’nin medyayı teslim almasına payandalık yaptı. Şimdi Erdoğan’ı diktatörlükle itham eden bu gazeteciler, yıllarca AKP’nin gerçek amaçlarını gizlemesinde, toplumu kandırıp, yönlendirmesinde, gözlere perde, kulaklara tıkaç oldu.”
Zülfikar Doğan, bu noktaya gelinmesinde, siyasiler, medya patronları kadar, hatta onlardan daha fazla sorumluluğun, mesleklerine sahip çıkmayan gazetecilerde olduğunu savunarak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Meslektaşları atılırken susan, arkasını dönüp koltuğuna, cüzdanına, maaşına bakıp, olanları umursamayan bu gazetecilerin, yazarların, AKP’nin medyayı bu hale getirmesinde hiç mi günahı, vebali, sorumluluğu yok? AKP’nin yandaşları, yazarları, cemaat medyası, o iktidara gelmeden de vardı. Ama AKP’nin medyayı teslim almasında ona asıl hizmeti, medya içinde, kişisel ikbal ve çıkarlarını ön planda tutan, bu ‘beşinci kol gazetecileri’ verdi. Şimdi AKP, o liberal demokratları da, solcuları da, her istediklerini verip, tepe tepe kullandığı cemaat medyasını da silkeledi.
Bu, elini verip, kolunu kaptırma meselesidir.
Verdikçe daha çoğunu istiyor. Tek ses, tek kalem, tek manşet istiyor. 19 Köşe Yazarı’nın, aynı gün farklı gazetelerde, AYNI KABATAŞ yazısını yazmaları gibi! ‘AKP giderse, medyadaki sıkıntılar biter’ düşüncesi yanlış. Asıl zorluk o zaman başlayacak. Asıl o zaman medyanın kendisini arındırması, içindeki safraları atması gerekecek. Hiç merak etmeyin, yıllarca AKP’ye hizmet edip, medyayı bu konuma getirenler, yine en ön safta, en mağduru, en mazlumu, en kahramanı oynayacak.
Ama artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”
CHP Milletvekili A.Adayı Gazeteci-Yazar Zülfikar Doğan, geçmişte Demirel, Turgut Özal, Tansu Çiller, dönemlerinde de medyanın baskı altına alınmaya çalışıldığını, kamu kaynakları, kamu bankalarının kredileri, arazi tahsisleri, özelleştirmeler yoluyla bu ilişkilerin süregittiğini belirterek, şunları söyledi:
“O dönemleri yaşamış bir gazeteci olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, rahmetli Özal, 2,5 gazete kalacak diyerek, medyayı şekillendirmeye çalıştı. Asil Nadir’i Londra’dan, Yeni Asır’ın patronu Dinç Bilgin’i İzmir’den getirip medyaya soktu. Sabah’ı çıkarttırdı. Cem Uzan’a oğlu Ahmet Özal’la birlikte, o dönemde yasal olmamasına karşın, Magic Box’ı (sonradan Star oldu), Teleon’u, Kral TV’yi kurdurdu. Erol Simavi ve Aydın Doğan’ı medyadan silmek için epeyce uğraştı. Ansiklopedi savaşları, karton ve nevresim savaşları, Özal döneminde yaşandı. O dönemin de Alo Fatih’leri vardı: Can Pulat, Kaya Toperi gibi... Tansu Çiller döneminde Alo Mehmet Bican vardı. Özelleştirmeler, kamu bankalarından krediler, medyanın kapışma alanlarıydı. Her medyanın bir banka sahibi olmaya soyunması, medyanın bugünkü hale gelmesinde kilometre taşlarından birisidir.”
Zülfikar Doğan, AKP 2002’de iktidara geldiğinde, bankalardan ötürü el konulmuş çok sayıda medya kuruluşunu elinde tutan, bir TMSF’yi, önünde hazır bulduğunu, ifade ederek şöyle konuştu:
“Özal’ın, Çiller’in, kavga dövüş yapmak istediklerini, Tayyip Erdoğan, avucunda buldu. Star, Akşam, Güneş, Takvim, Sabah, ATV, Show TV, Star, Sky Türk, Cine 5, radyolar, dergiler hepsi, TMSF’nin elindeydi. TMSF ihaleleriyle, bunlar el değiştirdi. Hükümete yakın işadamlarının, oldu. Hükümete yakın gazeteciler, yüksek maaşlarla buralara dolduruldu. TRT, kanal üstüne kanal açarak, iktidara yakın gazetecilere, programcılara, yapımcılara zemin hazırladı, oluk oluk para aktardı.
Kamu Bankaları, AKP’li işadamlarına yüz milyonlarca dolar kredi açıp, bu gazete-TV’lerin alınmasına katkı verdi. THY başta olmak üzere, kamu kuruluşları, her gün on binlerce yandaş gazeteyi satın aldı, reklam yağdırdı.
AKP medyayı, şimdi mağdur edebiyatıyla, AKP karşıtı safa geçen, çok sayıda solcu, liberal, sosyal demokrat, aydın geçinen gazeteciler sayesinde, ele geçirdi. Altan biraderler, Nuray Mert’ler, Nevval Sevindi’ler, Hasan Cemal’ler o ilk yıllarda Recep Tayyip Erdoğan’ın övgücüleri, baş destekçileriydi. Aslında AKP’li olmayan çoğu gazeteci arkadaşımız, AKP’nin sunduğu müthiş maddi imkânlardan nemalanıp, AKP’nin medyayı teslim almasına payandalık yaptı. Şimdi Erdoğan’ı diktatörlükle itham eden bu gazeteciler, yıllarca AKP’nin gerçek amaçlarını gizlemesinde, toplumu kandırıp, yönlendirmesinde, gözlere perde, kulaklara tıkaç oldu.”
Zülfikar Doğan, bu noktaya gelinmesinde, siyasiler, medya patronları kadar, hatta onlardan daha fazla sorumluluğun, mesleklerine sahip çıkmayan gazetecilerde olduğunu savunarak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Meslektaşları atılırken susan, arkasını dönüp koltuğuna, cüzdanına, maaşına bakıp, olanları umursamayan bu gazetecilerin, yazarların, AKP’nin medyayı bu hale getirmesinde hiç mi günahı, vebali, sorumluluğu yok? AKP’nin yandaşları, yazarları, cemaat medyası, o iktidara gelmeden de vardı. Ama AKP’nin medyayı teslim almasında ona asıl hizmeti, medya içinde, kişisel ikbal ve çıkarlarını ön planda tutan, bu ‘beşinci kol gazetecileri’ verdi. Şimdi AKP, o liberal demokratları da, solcuları da, her istediklerini verip, tepe tepe kullandığı cemaat medyasını da silkeledi.
Bu, elini verip, kolunu kaptırma meselesidir.
Verdikçe daha çoğunu istiyor. Tek ses, tek kalem, tek manşet istiyor. 19 Köşe Yazarı’nın, aynı gün farklı gazetelerde, AYNI KABATAŞ yazısını yazmaları gibi! ‘AKP giderse, medyadaki sıkıntılar biter’ düşüncesi yanlış. Asıl zorluk o zaman başlayacak. Asıl o zaman medyanın kendisini arındırması, içindeki safraları atması gerekecek. Hiç merak etmeyin, yıllarca AKP’ye hizmet edip, medyayı bu konuma getirenler, yine en ön safta, en mağduru, en mazlumu, en kahramanı oynayacak.
Ama artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”