Ünlü oyuncu Medyaradar'a konuştu: Takipçileri çok olan insanlara film yapıyorlar

Bir dönem reyting rekorları kıran ‘Çemberimde Gül Oya’ dizisinde ‘Mahsun’ karakterine hayat veren ünlü oyuncu Serdal Genç, şu sıralar oyunculuk serüveninin yanı sıra yönetmenliğe adım attı. 2001 yılında oyunculuğa başlayan ünlü oyuncu Medyaradar okuyucuları için yeni çektiği sinema filmi ‘Akıllara Seza’yı, hayatını ve oyunculuk serüvenini anlattı.

Serdal Genç…Dümdüz. Olduğu gibi. Kendisi gibi bir adam. Dibine kadar samimi. 18 yıldır sektörde olan ünlü oyuncu Serdal Genç’le yönetmenliğini kendisinin yaptığı 19 Temmuz’da vizyona girecek olan yeni sinema filmi ‘Akıllara Seza’yı, filmiyle başlayan yönetmenlik kariyerini, yeni çekeceği sinema filmini ve hayatını konuştuk. "15 yıl...Hayatımın yarısı ünlülükle geçti" diyen Genç, “6 yaşından 17 yaşıma kadar çalıştım. Ben, bir insanın mutlu olması için para pula sahip olması gerektiğini düşünmeyen bir insanım. Ne yazık ki kalmadı o eski aşklar...Kadınlar genelde çocuğun okul taksitini yatırabilecek bir adam arıyorlar baba etmek için” diyor. Ünlü oyuncu Fenomen Enes Batur için de “ Enes Batur adına çok üzüldüm. Madem böyle bir yola girdin kardeşim; biraz çalış, biraz uğraş” açıklamalarında bulundu.

Röportaj: Edda Sönmez / Fotoğraflar: Mustafa Nadir

Nasılsın, neler yapıyorsun, nasıl gidiyor hayat?

-Vallahi iyi gidiyor. Bir sürecin içindeyiz. Bir oyuncu olarak aynı zamanda evde çalışan bir yazar olarak hiç sevmediğim bir yoğun tempoda çalıştım. Çok yoğun… Hiç de sevmem, normalde ben sete giderim oynarım, Filmin başlangıcı çok yoğun, kendi çok yoğun, film bittikten sonra da gerçekten çok yoğundu ama alıştım çok aksi gibi.

Hayırlı olsun ‘Akıllara Seza’ senin ilk sinema filmin dimi?

-Evet, yönettiğim ilk sinema filmim.

Peki, ne hissediyorsun?

-İlk film için çok heyecanlanacağımı falan zannediyordum ama bilmiyorum. Bu belki de yaşın vermiş olduğu bir şey de olabilir çok umutluyum ama çok heyecanlı değilim.

Neden heyecanlı değilsin?

-Büyük bir ihtimalle vizyonda çok heyecanlanacağım. Çünkü tiyatro oyununun provasını yaparken ya da oyunu çıkartırken çok da heyecanlanmıyorsun ama seyircinin karşısına çıkarken, elin ayağın dolaşıyor ya, aynen onun gibi olacak galiba. Şu anda çok mutluyum. Filmi çok güzel bitirdik, teslim ettik her şeyiyle çok güzel oldu. Seyirciyle izlediğim zaman büyük bir ihtimalle, işte o zaman heyecan olacak bende özellikle ilk gün mesela.

Oyunculardan biraz bahsedebilir misin? Niye seçtin mesela?

- Oyuncular, zaten benim hep oyunculuk yaptığım beraber çalıştığım çok yakın arkadaşlarım. Çok profesyonel bakıldı. “Ben bu adamı çok seviyorum”, “Bu adamla beraber çalışalım” gibi düşünceler ile yapılmadı. Bir, iki kişi dışında. Çünkü önüme kimi koysalar, Cast direktörümüz Abdullah Bulut kimi koysa bayıldığım arkadaşımdı. Çok profesyonel çalıştık. Abdullah (Bulut), tamamen bir Cast direktörü gibi senaryoyu okudu, karakter analizlerini yaptı. Sonra benimle toplantılar yaptı. Benim anlattığım karakterler çerçevesinde bir tane Cast listesi çıkardı bana ve çıkardığı o Cast’ın yüzde 90’ıyla çalıştım. Zaten böyle olması gerekiyor. Bütün dünya bu işi böyle çalışıyor. Timur Acar ile çalıştık. Efsane bir oyuncu, tam benim dönemim, dönem arkadaşım, aynı yaştayız. Ulaş İnan Torun ile çalıştık, yıllardır arkadaşım. Birkaç filmde beraber oynadık. Aslıhan Güner’le de öyle. Erdem Baş var çok yetenekli, Ayşen Batıgün var, Haldun Boysan var efsane. Bence güzel, sıcacık ve eğlenceli bir film çıktı.

BEN BİR ÇOCUK İŞÇİYDİM

Biraz kendinden bahseder misin?

-Her insan gibi. Ülkenin durumu belli. Her zaman bir türlü ülke olarak istediğimiz refaha kavuşamadık. Hayalimizi yaşayamıyoruz. Ben, bir insanın mutlu olması için para pula sahip olması gerektiğini düşünmeyen bir insanım. Antakya doğumluyum. Antakya’nın bir köyünde doğdum, okulu yok, suyu yok. Antakya yani Antakya’nın her yerinde suyu var ama bizim köyde yok. Yok, çünkü onun için bir masraf etmen gerekiyor, kuyu açman gerekiyor. Hizmet yoktu o zamanlar, gelemiyordu bir türlü. Zorluk her zaman vardı ve ben çocukluğumdan beri çalışıyorum. Çocukluğumdan beri dediğim gerçekten ben bir çocuk işçiydim. Ben ve kardeşlerim, amca çocuklarım ve komşularım, bütün arkadaşlarım 6 yaşlarımızdan beri çalışıyorduk. Bizim için okul bir dinlenme yeriydi aslında ve bu hep böyle devam etti. 11 yıl boyunca yani 6 yaşından 17 yaşıma kadar ben bir atölyede çıraklık yaptım, kalfalık yaptım sonra da ustalık yaptım. 17 yaşımdan sonra üniversiteyi kazandım. Ankara’ya gittim. Ama bu yaşadıklarımı sadece ben yaşadım diyemem çünkü bizim orası hep böyleydi. Daha doğrusu bütün ülke hep böyleydi. Zor süreçler bunlar hala da öyle hiç değiştiğini düşünmüyorum.

ANADOLU’DA GERÇEKTEN ÇOCUKLAR VAR EDER KENDİNİ

Maddi zorluklar yaşadın mı?

-Maddi zorluklar evet, ne yaparsan yap maddi bir zorluk yaşıyorsun. Sürekli kazandığın harcadığına yetmiyor. Çok zor, ben hayalini kurduğum her şeye sahip oldum ve buna henüz 24, 25 yaşlarındayken çok erken yaşlarda sahiptim. Sonra dedim ki, “Bunlar değilmiş beni mutlu edecek şeyler” beni mutlu eden şeyler zaten benim sahip olduklarımmış. Ve buna göre yaşıyorum hayatı, bu yüzden de keyifliyim. Mutluyum ama sorunun cevabı evet maddi zorluklar yaşadım, bu ülke böyle olduğu sürece hepimiz yaşayacağız. Hele ki, ilk doğduğum 5 yaşıma kadar çok keyifliydi. Sonra hayatın gerçeğiyle karşılaşınca biraz zorluklar yaşadık. Ama bunu açıklamam lazım bu çok arabesk oldu. O zamanlar, hatta hala her çocuk ailesinde varlık gösterir. Hayvanları güder, 4 yaşındaki çocuk, tavuklara yem verir bir şey istersiniz getirir… Bu hep böyledir. Çocuklar, ailesine her zaman katkıda bulunur. Bu maddi değil, varlığını gösterir, ona ihtiyacın olduğunu anlarsın. Onun önemi senin için önemlidir. Şimdi, hatta bizim yaş grubumuzun çocukları çok başka büyütülüyor. Bu zaten artık sosyolojik bir mevzu, bunu konuşmak istemiyorum ama çocuklar öyle. Anadolu’da gerçekten çocuklar var eder kendini, sorumluluk sahibidir 5 yaşındaki çocuk. İnanılması güç dimi?

Anadolu’da çocuklar kendini o yaşlarda var ediyor İstanbul’da durum öyle değil mi diyorsun…

-Kesinlik öyle…Tamamen güvenli bir yer olsa bile sen bakkala gidip yanlış şey alacağını düşünürsün ama almaz çocuk. Sen o çocuğa sorumluluğunu verebilirsen, o karar bile verebilir. Yani ekmek almaya gönderirsen portakal alıp gelmez. Ekmek ya da onun türevi bir şey alır. Çünkü 5, 6 yaşındaki bir çocuk o sorumluluğu bilecek yaşta oluyor. Anadolu’da genelde böyledir ve biz de böyle büyüdük. O yüzden de o sorumluluk içimizde her zaman var. İster politika anlamında diyebilirsin ister sanatsal-estetik anlamında diyebilirsin ama hep içimizde taşırız. Okul okurken de çok ciddiydik. Öğretmenle şaka yapan çocuklar değildik. Yapsak bile karşılıklıydı onun emeğine karşı bir sorumluluk vardı. Okula gidiyorsan okulu okuyacaksın. Çalışıyorsan çalışacaksın, tiyatro yapıyorsan ezberini yapacaksın, vaktinde gideceksin. İşte bu sorumluluk annemin, babamın bana doğduğumdan beri ve de çevremin bana verdiği şeylerden biri.

Ama minicik yaşta omuzlarında ekmek parası götürme sorumluluğu var . Çocukluğunu yaşamamış oluyorsun.

-Hayır. Dünyanın en güzel çocukluğunu yaşadım.

KENTLİLER GİBİ BİR ÇOCUKLUK YAŞAMADIK

Ama çalıştın sorumlulukların var. Çalışıyorsun nasıl yaşayacaksın hayatı, çocukluğunu, top oynadın mı?

-Tabii ki oynadım. Bak ben mesela ben bir şeye çok takılıyorum, “Kitap okur musun? Boş zamanlarımda” yok öyle bir şey. Kitap okumak senin yapman gereken bir şey dimi? Oyunda öyle çocuk için. Oynaman gerekiyor ona göre planlıyorsun. Her şey senin için ‘keyif alacağın’ bir şey oluyor. Çalışıyorsun evet, okula gidiyorsun evet, ama buluyorsun bir ara yol. Okul dönüşü ödevini yapıyorsun mesela. Ama şunu samimi söyleyeyim, şimdi ki çocuklar gibi benim yaşımdaki kentliler gibi bir çocukluk yaşayamadım. O doğru. Onlar gibi bir çocukluk yaşamadık. Onlar pizzalarında istedikleri malzeme olmadığında ortalığı yıkan çocuklar gibi olmadık, biz hayatı sorguladık onu çözdük. Benim ve benim gibi birçok insan, milyonlar var Türkiye’de! Bunlar inanılmaz… Hepsi böyle büyüdüler. Ben şimdi mesela görüyorum gerçekten çocuklar hayatının en basit problemiyle bile baş edemiyorlar. Koca koca insanlar kendilerini kötü hissediyorlar ve saçma sapan hal alıyor onların hayatları, işte bu da onların balkon çocuğu olmasından kaynaklanıyor.

HİÇ OKUMASAYDIM İLKOKUL MEZUNU OLARAK KALSAYDIM HAYATTA

Nelere özlem duyuyorsun?

-Memleket algısı hani insan der ya, “Memleketimi çok özledim” diye kimse orada taş, toprak özlemez. Herkes orada anıları özler dimi? Şimdi ben bu yaştan sonra ne bir kimseyi yakın arkadaş edinirim yeniden. Benim için arkadaşlarım tamamdır, değişmez. Üzerine çok nadirdir. Bu benim ve benim yaşımdaki birçok insan için böyle. 30 yaşından sonra kim çok yakın arkadaş edinir ki? Zaten vardır ve sen o arkadaşlarınla o zamanlarını özlersin ya da annen ve babanla o zamanlarını özlersin memleketteki. O yüzden de özlem duyduğum çok şey var, nasıl anlatsam. Tane tane anlatılacak şey değil ama bazen bırakıp gidesim geliyor, bazen oradan hiç çıkmasaydım dediğim oluyor, hiç okumasaydım ilkokul mezunu olarak kalsaydım hayatta, çok tuhaf.

BEN ANTAKYA’DA BİR MANAV DA OLSAM EN ÜNLÜ MANAV BEN OLDURDUM

Pişman mısın oyuncu olduğuna?

-Hayır, pişman değilim. Başka bir şey yapamazdım zaten ama ben Antakya’da bir manav da olsam en ünlü manav ben olurdum.

HAYATIMIN YARISI ÜNLÜLÜKLE GEÇTİ

Bir dönem inanılmaz dizilerde oynadın çok daha popülerdin. Artık dizilerde yoksun. Sen mi istemiyorsun yoksa teklif mi yok mu?

-Evet, 15 yıl hayatımın yarısı ünlülükle geçti. Sokakta Michael Jackson gibiydim. Bu iki sene ben istemedim açık söyleyeyim. Gelen işlerde çok iyi değildi. Şimdi televizyonlara bak hiçbir şeyden keyif almazsın. Benim yıllardır evimde televizyon bile yoktur, seyrettiğim yok ama dizide oynamayı çok seviyorum. Hem keyif alıyorum, hem mutlu hissediyorum, ama sevdiğim bir senaryoda, sevdiğim insanlarla çalışmak istiyorum. Son iki yıldır gerçekten gelmiyor değil, Allah’a şükür iş geliyor ama içime sinen bir iş olmadı.

Bize kısaca ‘Akıllara Seza’filmi anlatabilir misin, bilmeyenler için hikâyesi nedir?

-Hikâyesi romantik komedi, tatlı bir melodram bir erkek gözünden anlatıyoruz hikâyeyi. Aşkın saflığı ve temizliği aslında. Lisede aşık olduğu kıza ulaşmaya çalışan bir arkadaşın hikâyesi. Aradan 23 yıl geçmiş.

Peki, bu gerçek bir hikâye mi?

-Hayır, tamamıyla kurgu ve çok da güzel bir kurgu bence.

Devamı gelecek mi?

-Bilemem. İnşallah, düşünüyoruz.

Bizim toplumumuzla örtüşüyor mü?

-Tamamı ile bizim toplum. Bizim hayatımıza çok benziyor. Bizim sevme şeklimize çok benziyor birbirlerini sevme şekli. Kahramanların eleştirdiği adamlarda birbirine benziyor. Yani bizim filmde kötü yok, bir mafya kovalaması yok, başka bir yerden kaçma yok. Tamamen bir kız ve bir erkeğin aşkı var.

Peki, senin bildiğin böyle, tanık olduğun aşklar var mı?

-Var tabii. Çok güzel ilişkiler yaşadım şimdiye kadar.

HAYATIMA GİREN HER KADINA AŞIK OLDUM

Kaç kere aşık oldun?

-Aşık olmadan hayat yürümüyor bence. Aşk, su içmek kadar ihtiyaç bir şey. Kaç kez biriyle birlikte olduysam o kadar aşık oldum. Hayatıma giren her kadına aşık oldum belki şiddetleri değişikti.

HAYATIMA GİREN HERKES BİR ŞEY ÖĞRETTİ

·Evlenip boşandın, hem eski eşin hem de hayatına giren kadınlar sana ne öğretti?

-Kişiden kişiye değişiyor bana öğrettikleri. Hayatıma giren herkes bir şey öğretti ama elle tutulur bir şey söyleyemem. Bazısı, beni bir yazarla tanıştırdı ve ben onun kitaplarını okudum. Bazısı, hayata farklı bir gözden bakmamı sağladı. Kimi aileme olan düşkünlüğümün ne kadar güzel ve aslında faydalı bir şey olduğunu öğretti. Böyle elle tutulur bir şey söyleyemem ama gerçekten eksikliklerini de hissetmedim mesela ayrıldıktan sonra. Bu çok güzel demek ki biz çok kaliteli beraber olmuşuz ve ondan sonra ayrılmışız. Evet, insan tabii ki bir boşluk hissediyor birkaç ay ama ondan sonra gayet normale dönüyor hayat. Çünkü pişmanlıkların ve ‘keşke’lerin yok. İlişkiyi çok kibar, düzgün bir şekilde götürmüşsün ve ayrılmışsın. Ama gençlik dönemlerimde 23, 24 yaşlarımdaki ilişkilerimde bir tane var, “Ulan, ben seni şimdi sevsem, ne güzel severdim” dediğim bir tane kız arkadaşım var mesela. Onu üzdüğümü düşünüyorum bazen.

Bu filmin nesi tavladı seni de yönetmenliği kabul ettin?

-Ben bu filmde oynayacaktım. Sevgili Özgür Bakar çekecekti filmi. Sonra bir gün Özgür ve Bilal Kalyoncu beni aradılar. Dediler ki, “Serdal bu filmi senin çekmeni istiyoruz.” Ben aslında kendi yazdığım bir film var ona hazırlanıyordum 20 Eylül’de vizyona girecek oda “Çirkin Şansı” hatta onun şu an ön hazırlığındayız koşturuyoruz. Ben de filmi zaten okuyup beğenmiştim. Sonra oturduk ne yaparız diye düşündük üzerine ben çektim. Filmi zaten beğenmiş ve oynuyordum filmde. Sevdiğim bir filmdi, oynamaktan da keyif alacaktım. Oynamadım ama yönetmenliğini yaptım güzel.

Peki, pişman mısın oynamadığına, keşke oynasaydım ama yönetmenliğini yapmasaydım dedin mi?

-Hayır, hiç pişman değilim çok güzeldi benim için. Zaten bu yola girmiştim ben artık. 2008’den beri profesyonel anlamda dizi ve sinema yazıyorum. İlk filmimi de çekecektim bu yaz, şimdi ikinci filmimi çekiyorum yani.

KALMADI O ESKİ AŞKLAR

Bu filmi izleyen kadınların aklında ne kalmasını istiyorsun?

-Kadınlar ve erkekler, insan olarak söylüyorum ben birbirinden ayırmadan, bazen çok saçma şeylere düşüyoruz. Kentli insanlarda çok yanlış hesaplara düşüyoruz birazcık mantık devreye giriyor. Ve ondan sonra mutsuz insanlar topluluğuna dönüyor memleket. Bu filmde işte o yok! Gerçekten kalbinin sesiyle hareket eden bir kadın ve 40 yaşlarında bir adam var. Kalplerinin sesini dinleyerek mutluluğu bulmaya çalışıyorlar. Çok dramatik bir film değil. Romantik, eğlenceli hoş bir film. Kadınları daha çok etkileyeceğini ve daha çok seveceklerini düşünüyorum. Çünkü bir erkek ve yönetmen olarak, kadınları çok iyi tanıyorum ve onların gözünden baktım aslında filme. Biz bir erkek kahramanın hayatıyla ilerliyorken filmde, ben o adamın da o hisleri taşıdığını düşünerek yaptım. Çünkü kalmadı o eski aşklar... O eski aşklar da bu filmde var çünkü çocuk o eski kafada hala. 96 model bir hayat yaşıyor yıl 2019 ve bu filmi izleyen herkes görecek.

KADINLAR GENELDE ÇOCUĞUNUN OKUL TAKSİTİNİ YATIRABİLECEK ADAM ARIYOR

Şimdi ki kadın erkek ilişkileri nasıl sence?

-Genelde kentlilerin en büyük problemi “Çocuğuma iyi bir baba olabilecek miyim, sevgi verebilecek miyim?”den ziyade, “Eğitimini karşılayabilecek miyim?” gücüne bakıyorlar. Doğa zaten sana bunu sürekli veriyor. Evet, seçen kadındır ve seçilen erkektir. Erkek de güçlü olmak zorundadır. Kadınlar genelde çocuğun okul taksitini yatırabilecek bir adam arıyorlar baba etmek için. Çocuklar sevgisiz, mutsuz bir evde büyüyorlar. Kadın mutsuz, adam mutsuz, çocuk mutsuz böyle bir hayat ve bunların hepsi geleceği tayin ediyorlar ben buna üzülüyorum. Sevgiyle büyüteceksin çocukları etle, ekmekle değil.

Para yoksa ne yapsın kadın?

-Sevgi var. Para herkeste yok. Sevgiyle büyümek en büyük avantaj. Bırak çocuk karar versin kendine. Bu çocuklar bir proje değil, hayat sürüyorlar. Senin projen değil. Sen sadece onları hayata getirdiğin için bu kadar çok karar sahibi değilsin onların hayatında. “Ben yapamadım o yapsın.” Sen yapamadın çünkü aptalsın. Sana verilen fırsatla alakalı değil kardeşim. Ben Antakya’dan çıkıp oyuncu oldum, sen? Herkes istediğini yapabilir, bu kadar basit.

KISKANÇ DEĞİLİM

Sende var mı kıskançlık eski kafalılık?

-Kıskanmıyorum diyen adam veya kadın yanlış söyler. Ama kıskançlık bir insanın hayatını bağlamaksa o değil. Hastalıklı bir problem olduğu için kıskançlığı eğer ki o anlamda soruyorsan ben kıskanç değilim. Benim kıskançlıklarım çok basit. Mesela bir yere gitti ve ben gidemedim, “Şimdi orada çok eğlenecekler, ben de keşke orada olsaydım” dediğim şeydir bu sadece. “Eteğini kapa, bu adam sana ne dedi, niye böyle bir mesaj yazdı, kimmiş senin takip ettiklerin” falan gibi bir kıskançlığım hiç yok. Bu da en büyük sorun oluyor, kadınlar bunu istiyor ben anlamıyorum, çok şaşırıyorum. “Sen benim hiç Instagram’ım da kimi takip ettiğime bakmadın” diye problem çıkartan kadınlar var. Bana ne kimi takip ediyorsan ediyorsun. Hiç kıskanmadığımı düşünürler ama.

Ayrıldığın eşinde oyuncuydu, başka biriyle öpüşme sahnesinde kıskanmadın mı?

-Hayır, asla. Onun mesleği bu ve onun kararı. Bir insan bir filmde oynarken, oyuncu kendi birikimiyle karar verir bir filmde oynayıp oynamayacağına. Ben onun bir erkekle öpüştüğünü görmüyorum ki öpüştüğü zaman biriyle ya da sevişme sahnesi çekerken bir erkekle sevişmiyor ki, karakterle sevişiyor zaten karşı karakterde sevişmiyor karakterler sevişiyor. O zaman kıskançlık olmaz. Birkaç tane sevgilim oyuncuydu ve gözümün önünde başka adamlarla öpüştüler bende sette elimde çay onları bekliyordum. Çok da dert değil böyle şeyler.

Seni eşekten düşmüşe çeviren biri olmadı mı ilişki anlamında?

-Oldu. Hiç ilişki istemediğim bir dönem biriyle tanıştım. “Aman abi ilişki nedir?” falan derken 10 dakika içerisinde dünyam değişti. Heidi oldum, yolda zıplayarak yürüyen kız… Vallahi, billahi çok tuhaftı. Oldu ve olacak değişmeyecek, hep olacak.

FLÖRTÖZ BİR ADAMIN

Sende flörtözlük var mı?

-Var. Flörtözüz herkes gibi, yaşımızın gerektirdiğince.

Yeni projen var mı?

-Var, sinema filmim var şu anda, “Çirkin Şansı” diye onu yazdım. 20 Eylül’de vizyonu var. Daha çekmeye başlamadık, ön hazırlığına başlıyoruz. Şimdi castını yapıyoruz, çok güzel büyük bir castı olacak onunla ilgili yoğun bir temponun içerisindeyim. Bu temmuz gibi çekeceğiz.

YAZDIĞIM İŞLERİ HAYATA GEÇİRME VAKTİ

Sektöre çok hızlı bir giriş yaptın ‘Akıllara Seza’yla ilk film yönetmenlik koltuğuna oturdun arkasından hemen çirkin şansı senaryosu da sana ait olan filmin çekim hazırlığındasın…

Evet bayağa hızlı bir giriş oldu. Ard arda iki film ama bu böyle devam edecek. Yazdığım işleri hayata geçirme vaktı artık.

TAKİPÇİLERİ ÇOK OLAN İNSANLARA FİLM YAPIYORLAR

Çirkin Şansı’nda youtuber oynatmayı düşünüyor musun ya da neden düşünmüyorsun?

-Youtuber değil de bizde herkes popüler oldu artık. Instagram fenomenleri oldu vs. çoğu da arkadaşımız. Oyunculukları çok iyi zaten çoğu okullu. “Bak bakalım kaç takipçisi var?” diye bakmayı dünyanın en aptalca şeyi olarak görüyorum ben. Takipçileri çok olan insanlara film yapıyorlar ya da dizide oynatıyorlar. Bu çok büyük bir yanlış. Evinde oturup sosyal medyada videoyu izlemek başka bir şey, para verip sinemaya gitmek başka bir şey. O yüzden de senin filminin, hikâyenin, çekim tekniğinin ve anlatım gücünün doğru olması lazım.

KAMERANIN ARKASINA GEÇTİKTEN SONRA GERÇEKLERLE YÜZLEŞTİM

Peki bugüne kadar yaşadıkların sana ne öğretti?

-Kameranın arkasına geçtikten sonra, gerçeklerle yüzleştiğimi gördüm. Çok tuhaf! Biz oyuncular, sette hiç bir sorunu görmeyiz. Cast aşamasıyla çok ilgilenmezsin bu kadar şiddetli bir tartışma olduğunu fark etmezsin. Ben kameranın arkasına geçtiğim zaman bunlara birebir şahit oldum ve birebir içinde oldum. En üstteki adam olduğum için her şey bana sorularak yapılıyor ve çok tuhaf hissettim kendimi bir oyuncu olarak. Çünkü naif bir adamım ve bazen çok keskin kararlar vermen gerekiyor. Keskin kararları bir yönetmen olarak vermen gerekiyor ama benim içimde hala bir oyuncu var ve o keskin kararı vermekte zorlandığım zamanlar oldu. Yaşadıklarım bana bunları öğretti diyebilirim yani.

Tekrar evlenmeyi düşünüyor musun?

-Tabii ki neden olmasın? Evlilik bence güzel bir şey.

Çocuk düşünüyor musun?

-Hayır, şimdilik düşünmüyorum. Bence çok erken olduğunu düşünüyorum benim için. Yarın biriyle tanışırsın ve hayat seni başka bir yere sürükler bilemezsin ama şu anda evde oturup, “Bir tane bebeğim olsa sevsem” dediğim zamanlar hiç olmadı şimdiye kadar. Tam keyif alacağım zamanlar hayattan.Bana yeter ki gezmek olsun! Çocuk zor benim için. Candan sevecek birini bulursam belki düşünürüm. Oda olursa zaten ortak verebileceğimiz bir karar tek başıma verebileceğim bir karar değil.

ENES BATUR GİBİ ARKADAŞLAR GİTSİNLER BİRAZ UĞRAŞSINLAR

Enes Batur ile ilgili neler söylersin?

-Ben ilk filmini seyrettim. İkinci filmini seyretmedim. Ve ilk filminde çok üzüldüm çocuğun adına. Madem böyle bir yola girdin kardeşim; biraz çalış, biraz uğraş. Demin bahsettiğim şeylerde o. Oyunculuk yapıyorsun böyle bir fırsatta var elinde çok güzel bir şey bu. Bir insanın hayalini gerçekleştirebilmesi, hayatını film yapmak hoş bir şey. Ama ben isterim ki, Enes Batur gibi arkadaşlar gitsinler birazcık uğraşsınlar. Eğitimini alsınlar, çalışsınlar, ses öğrensinler, ritim öğrensinler, tiyatro tarihi öğrensinler, çok kitap okusunlar çünkü bu iş böyle bir iş. Mesela oyunculuk tek benim tekelimde ya da başkasının tekelinde illa konservatuvarlı olacak diyemem. Herkes oyunculuk yapabilir. Sadece işi ciddiye almak gerekiyor. Ben ciddiye almadığını görüyorum.Ben Altın Portakal’da gördüm ilk zaten. Çok ünlüymüş, inanılmazdı bütün çocuklar falan etrafındaydı. 15 yaşındaki bütün gençler kapıda, “Kim bu?” dedim, “Enes Batur” dediler. Sonra hemen girdim Google, Youtube fenomeniymiş. İsterim ki izlediğim zaman ilham alayım ama ilk filminden çok ilham alamadım, üzüldüm. Yazık, günah sinema yapıyorsun.