ÜNLÜ MEDYA PATRONU POSTA'YA KONUŞTU; SOLCU YAZARLAR BENİ BİTİRDİ!
Posta gazetesinden Betül Kabahasanoğlu bir dönemin ünlü medya patronu Malik Yolaç ile konuştu.
Hayat nelere kadirdir bilinmez, 91 yıllık koca bir hayat, bazen sarp yokuşlar, bazen ucu bucağı görülmeyen ovalar gibi. Malik Yolaç, 91 yıllık hayatında isminin önüne onlarca sıfat koymuş. Medya patronu, milletvekili, bakan, işadamı, çocuk, baba, dede ve daha onlarcası. Şimdi çekilmiş köşesine uzaktan hayatı takip ediyor.
Posta gazetesinden Betül Kabahasanoğlu’nun kendisiyle yaptığı röportaj, bu koca hayatın bazı kesintilerini okuyucularıyla buluşturdu.
ANNEM ERMENİ BABAMLA EVLENMESİNE KARŞI ÇIKILIYOR
Anne babasının tanışmasını şu sözlerle anlatıyor; "Babam Amasyalı fakir bir ailenin oğlu. Ayağında çarıkla İstanbul’a okumaya geliyor, 900 kişiyi geçerek sınavı kazanıyor. Mühendis olarak Diyarbakır’a gidiyor. Orada annem Atiye Hanımla tanışıyor. Kız Ermeni herkes bu evliliğe karşı çıkıyor.
AİLEM BANA BAKAMIYOR SÖRLER OKULUNA VERİYORLAR
Annem Müslüman olarak bütün ailesiyle ilişkisini kesiyor. Biz hayatımız boyunca anne tarafından kimseyi tanımadık. 5 kardeştik. Ailem bakmakta zorlanıyor ve ben ve kardeşimi sörler mektebine gönderiyor. Daha 2,5 yaşındayım, Türkçe’yi unutup Fransızca öğreniyorum.
BABAMIN NİKAH ŞAHİDİ OLDUM
Hayatımın en önemli travmasını yaşıyorum. Sonra Saint Josep’e gittim, oradan da Galatasaray’a. Bu kez de Türkçe’yi öğrendim, Fransızca’yı unutmaya başladım.
Annem ile babam pek anlaşamadılar. Sık Sık ayrılıp barıştılar hatta bir keresinde ben babmın nikah şahidi oldum.
Babasının zamanla işleri düzeltip zenginleşmesi Malik Yolaç’ın rahat bir genç olmasına sebeop olmuş. Okul hayatı pek iyi geçmeyen Yolaç, iş hayatında önemli başarılara imza atarak her geçen gün babasından devraldığı serveti büyüterek ülkenin zenginleri arasına yerleşmeyi başarmış.
Tütün ticareti, yaban domuzu ticareti, yapan Yolaç, Cibali’de kurduğu fabrikada da tahin ve pekmez üretmeye başlıyor.
"İŞ ADAMLARINA KÜFÜR ETMEYİ SOLCULUK SANIYORLARDI"
Akşam gazatesini 3 milyona aldığını belirten Yolaç, gazete patronluğu yaptığı süreci şu sözlerle anlatıyor; "Gazeteyi aldığımda 1960 darbesine doğru gidiliyordu. Yazarlarım Çetin Altan, Aziz Nesin, İlhami Soysal gibi isimler. Bunlar muhalefet yapacağız derken işin ucunu kaçırdılar. Giderek daha coşkulu yazılar yazmaya başladılar. Ben hiçbir şey yapmadım. Gazeteci hür olmalı diye düşünüyorum. Ama bunların yaptığı sadece iş adamlarına küfür etmekti. Solculuktan anladıkları buydu.
"SOLCU YAZARLAR BENİ BİTİRDİ"
Giderek reklam alamaz hale geldim. gazete yürümez oldu. Yazar kadrosunu değiştirmeyi düşündüm ama tazminatlarını bile verece durumum kalmadı. Özellikle Çetin Altan’a rica ettim. Şu yazılarının dozunu biraz düşür diye, ama hiç oralı olmadı, aksine daha da artırdı. Bir de bugün yazdıklarına bakın. Ama Aziz Nesin her anlamda çok mühim biridir. Bilgisi, insanlığı benzersizdir. Ve zaten o dönem gidişatı anlayıp yazılarında bir yumuşamaya gitmişti.
"ÇETİN ALTAN BANA SİLAH ÇEKTİ"
Çetin Altan, Galatasaray’dan arkadaşımdı. Bir gece gazetenin yayın yönetmeninin evinde oturuyoruz. Altan, aldığı tehditleri anlatıyor, tabanca almış onu gösteriyordu. Ortamı yumuşatmak istedim ve "Bir şey yapmak isteyen arabanın altına koyar bombayı, kontağı çevirince gidersin" dedim. Bir anda çılgına döndü ve bana hakaret ederek sağa sola ateş etmeye başladı. Ertesi gün özür diledi, barıştık.
"ÇAPKIMLIKLARIMDAN PİŞMANIM"
İlk evliliğini 18 yaşında yapan Yolaç’ın, ikinci evliliği 60 yıl sürmüş. Bu süre içerisinde defalarca eşini aldattığı halde eşi Gülsevim Hanım durumu idare etmiş. "Geçmişe dönüp baktığımda çapkınlıklar dışında hiçbir şeyden pişman değilim" diyor.
"BİR GÜN BALIK TUTUYORUZ..."
"Bir gün yelkenlimle adalardan birinde balık tutuyoruz, bir polis motoru yanaştı. "Malik Yolaç" diye seslendiler. Yaklaştım, Beyefendi, "Başbakan sizi Ankara’da bekliyor" dedi. Tamam da şu kılığımıza bak diye itiraz edecek olduk, eve gidip değişmemizi, kesin emir aldıklarını bizi Ankara’ya götüreceklerini söylediler.
"BENİ SEVİYOR MUSUN?"
Önceden Adnan Menderes ile tanışıyorduk. Gittim, ilk sözü, "Beni seviyor musunuz?" oldu. Ne diyeyim "Tabi efendim" dedim. "O zaman size herkesin önünde teklif etsem, partimize girer misiniz?" Ben de "Emredersiniz, derhal. Ancak benim hüviyetim var. Malik Yolaç size helal olsun. Ama Akşam Gazetesi sahibi olarak Malik Yolaç’ı istiyorsanız orada duralım. Muhalif bir gazete olarak kalıp arada sırada sizi tutmamız daha iyi olmaz mı?" dedim. "Doğru söylüyor" dedi.
"İSTEMEYE İSTEMEYE BAKAN OLDUM"
Ama maalesef siyasetten kurtulamadım. Bir gün Adalet Partisi Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala beti benzi atnış halde Akşam’a geldi. "Malik Bey partiyi kapatıyorum" dedi. Ona kapatmaması için nedenleri sıraladım, rahatlattım. Kendine geldi ve gitti. Bir süre sonra tebrikler almaya başladım. Meğer beni İstanbul 3. Bölge’den bağımsız milletvekili adayı olarak göstermiş. Bağımsız milletvekili oldum. İstemeye istemeye bakan bile oldum. Koalisyon hükümet kuruldu ve beni Spor Bakanı yaptılar.
Posta gazetesinden Betül Kabahasanoğlu’nun kendisiyle yaptığı röportaj, bu koca hayatın bazı kesintilerini okuyucularıyla buluşturdu.
ANNEM ERMENİ BABAMLA EVLENMESİNE KARŞI ÇIKILIYOR
Anne babasının tanışmasını şu sözlerle anlatıyor; "Babam Amasyalı fakir bir ailenin oğlu. Ayağında çarıkla İstanbul’a okumaya geliyor, 900 kişiyi geçerek sınavı kazanıyor. Mühendis olarak Diyarbakır’a gidiyor. Orada annem Atiye Hanımla tanışıyor. Kız Ermeni herkes bu evliliğe karşı çıkıyor.
AİLEM BANA BAKAMIYOR SÖRLER OKULUNA VERİYORLAR
Annem Müslüman olarak bütün ailesiyle ilişkisini kesiyor. Biz hayatımız boyunca anne tarafından kimseyi tanımadık. 5 kardeştik. Ailem bakmakta zorlanıyor ve ben ve kardeşimi sörler mektebine gönderiyor. Daha 2,5 yaşındayım, Türkçe’yi unutup Fransızca öğreniyorum.
BABAMIN NİKAH ŞAHİDİ OLDUM
Hayatımın en önemli travmasını yaşıyorum. Sonra Saint Josep’e gittim, oradan da Galatasaray’a. Bu kez de Türkçe’yi öğrendim, Fransızca’yı unutmaya başladım.
Annem ile babam pek anlaşamadılar. Sık Sık ayrılıp barıştılar hatta bir keresinde ben babmın nikah şahidi oldum.
Babasının zamanla işleri düzeltip zenginleşmesi Malik Yolaç’ın rahat bir genç olmasına sebeop olmuş. Okul hayatı pek iyi geçmeyen Yolaç, iş hayatında önemli başarılara imza atarak her geçen gün babasından devraldığı serveti büyüterek ülkenin zenginleri arasına yerleşmeyi başarmış.
Tütün ticareti, yaban domuzu ticareti, yapan Yolaç, Cibali’de kurduğu fabrikada da tahin ve pekmez üretmeye başlıyor.
"İŞ ADAMLARINA KÜFÜR ETMEYİ SOLCULUK SANIYORLARDI"
Akşam gazatesini 3 milyona aldığını belirten Yolaç, gazete patronluğu yaptığı süreci şu sözlerle anlatıyor; "Gazeteyi aldığımda 1960 darbesine doğru gidiliyordu. Yazarlarım Çetin Altan, Aziz Nesin, İlhami Soysal gibi isimler. Bunlar muhalefet yapacağız derken işin ucunu kaçırdılar. Giderek daha coşkulu yazılar yazmaya başladılar. Ben hiçbir şey yapmadım. Gazeteci hür olmalı diye düşünüyorum. Ama bunların yaptığı sadece iş adamlarına küfür etmekti. Solculuktan anladıkları buydu.
"SOLCU YAZARLAR BENİ BİTİRDİ"
Giderek reklam alamaz hale geldim. gazete yürümez oldu. Yazar kadrosunu değiştirmeyi düşündüm ama tazminatlarını bile verece durumum kalmadı. Özellikle Çetin Altan’a rica ettim. Şu yazılarının dozunu biraz düşür diye, ama hiç oralı olmadı, aksine daha da artırdı. Bir de bugün yazdıklarına bakın. Ama Aziz Nesin her anlamda çok mühim biridir. Bilgisi, insanlığı benzersizdir. Ve zaten o dönem gidişatı anlayıp yazılarında bir yumuşamaya gitmişti.
"ÇETİN ALTAN BANA SİLAH ÇEKTİ"
Çetin Altan, Galatasaray’dan arkadaşımdı. Bir gece gazetenin yayın yönetmeninin evinde oturuyoruz. Altan, aldığı tehditleri anlatıyor, tabanca almış onu gösteriyordu. Ortamı yumuşatmak istedim ve "Bir şey yapmak isteyen arabanın altına koyar bombayı, kontağı çevirince gidersin" dedim. Bir anda çılgına döndü ve bana hakaret ederek sağa sola ateş etmeye başladı. Ertesi gün özür diledi, barıştık.
"ÇAPKIMLIKLARIMDAN PİŞMANIM"
İlk evliliğini 18 yaşında yapan Yolaç’ın, ikinci evliliği 60 yıl sürmüş. Bu süre içerisinde defalarca eşini aldattığı halde eşi Gülsevim Hanım durumu idare etmiş. "Geçmişe dönüp baktığımda çapkınlıklar dışında hiçbir şeyden pişman değilim" diyor.
"BİR GÜN BALIK TUTUYORUZ..."
"Bir gün yelkenlimle adalardan birinde balık tutuyoruz, bir polis motoru yanaştı. "Malik Yolaç" diye seslendiler. Yaklaştım, Beyefendi, "Başbakan sizi Ankara’da bekliyor" dedi. Tamam da şu kılığımıza bak diye itiraz edecek olduk, eve gidip değişmemizi, kesin emir aldıklarını bizi Ankara’ya götüreceklerini söylediler.
"BENİ SEVİYOR MUSUN?"
Önceden Adnan Menderes ile tanışıyorduk. Gittim, ilk sözü, "Beni seviyor musunuz?" oldu. Ne diyeyim "Tabi efendim" dedim. "O zaman size herkesin önünde teklif etsem, partimize girer misiniz?" Ben de "Emredersiniz, derhal. Ancak benim hüviyetim var. Malik Yolaç size helal olsun. Ama Akşam Gazetesi sahibi olarak Malik Yolaç’ı istiyorsanız orada duralım. Muhalif bir gazete olarak kalıp arada sırada sizi tutmamız daha iyi olmaz mı?" dedim. "Doğru söylüyor" dedi.
"İSTEMEYE İSTEMEYE BAKAN OLDUM"
Ama maalesef siyasetten kurtulamadım. Bir gün Adalet Partisi Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala beti benzi atnış halde Akşam’a geldi. "Malik Bey partiyi kapatıyorum" dedi. Ona kapatmaması için nedenleri sıraladım, rahatlattım. Kendine geldi ve gitti. Bir süre sonra tebrikler almaya başladım. Meğer beni İstanbul 3. Bölge’den bağımsız milletvekili adayı olarak göstermiş. Bağımsız milletvekili oldum. İstemeye istemeye bakan bile oldum. Koalisyon hükümet kuruldu ve beni Spor Bakanı yaptılar.