UMUT ÜZÜMLERİ HAYAL KIRIKLIĞI YARATIYOR!

Otobüs filminin yönetmeni usta sinemacı Tunç Okan'ın son filmi vizyona çıkıyor ancak takipçilerini hayal kırıklığına uğratacak gibi... Haftanın filmleri Cineradar köşemizde...

Tunç Okan, Türk sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri... Otobüs, Cumartesi Cumartesi ve Fikrimin İnce Gülü ile sinema sanatının doruklarında gezinen bir usta...

Yeni Türkiye sinemasının bohemliğinden iyice bunaldığım sırada karşıma 49. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde çıktı Umut Üzümleri ... Köy Enstitülerinin ülkemize kazandırdığı çok önemli bir romancı olan Fakir Baykurt’un Kaplumbağalar adlı öyküsünden uyarlanan film, hem uyarlandığı eser hem de yönetmeni sebebiyle benim için festivalin en önemli filmiydi. Ve en büyük hayal kırıklığına dönüştü...

Aslında jeneriği film hakkında beni endişelendirmeye yetmişti ancak iç sesim sürekli olarak "Otobüs’ün yönetmeni Tunç Okan’ın, Yılanların Öcü’nü de yazmış Fakir Baykurt’tan uyarladığı bir film, mutlaka çok iyidir!" diye tekrarladığından tedirginliğin yerini umuda bırakarak filmi izlemeye koyuldum.

Film akarken şaşırarak perdeye bakıyordum. Önceki üç filminde yarattığı derin karakterlere hayran olduğum Tunç Okan, benzerine ancak yerel TV’lerin çektirdiği köy hikayelerinde rastlanacak bu karikatür karakterlerle ne yapıyordu, bu kadar abartılı oyunculuklara ne gerek vardı, iki Türk köylü kadınını neden tuhaf dublajlar yapılmış Alman oyuncular oynuyordu? Öykü devam ettikçe Zeki Ökten, Şerif Gören ve Erden Kıral örneklerinde olduğu gibi yıllar sonra geri dönemeyen, onu sevenleri üzecek bir filme imza atmış bir usta daha gördüm.



Umut Üzümleri, bütçesizlikten de epey nasibini almış gibi görünüyor. Mevsim değişimlerinin Yetkin Dikinciler’in dış sesi ve basit bir After Effects animasyonu ile geçiştirildiği filmin köy ve tarla sekanslarında bütçenin darlığı çok fazla hissediliyor. Edebi uyarlamalar söz konusu olduğunda bu çok sıkıntı yaratan bir durum.

Umut Üzümleri, kağıt üstünde, kendi ’fazla kişisel’ hikayelerini senaryolaştırarak film çeken yeni yönetmenler sinemasına doğru yönü gösterecek ve Yeşilçam geleneğinin izlerini sürmenin yeni Türkiye sineması için ne kadar önemli olduğunun altını çizebilecek bir projeyken Ahmet Mekin dışındaki çok yanlış oyuncu tercihleri ve abartılı anlatımıyla tam tersi bir amaca hizmet ediyor. Birisi çıkıpta "işte gördük Yeşilçamlı ustaları" dese söyleyecek lafım kalmadı!

Hakkında bu kadar olumsuz şeyler yazdıktan sonra hala seyircinin bu filmi görmesini istiyor olmam da bir tür eleştirmen çelişkisi olsa gerek. Bizim kadar ince eleyip sık dokumayan, orta yaş ve üstü seyircinin ilgisini çekebilir diye düşünüyorum. Altın Portakal’daki gala gösteriminin ardından yapılan söyleşide yönetmene ve filmine ağır eleştiriler beklerken insanların filmi beğendiğini ve böyle bir film çektiği için Tunç Okan’a teşekkür ettiklerini gördüm.

En iyisi gidip kendi kararınızı verin. Umut Üzümleri iyi bir film değil ama ustanın önceki filmlerinin hatırına görülmeyi hakediyor. Bu filme alacağınız bilet, yönetmenine bir sinemasever teşekkürü olsun.

ÇILGIN DOĞUMGÜNÜ



İyi başlayıp kötüye giden bir yetişkinliğe geçiş doğum günü partisini konu alan bu komedi filminde , Jeff Chang her zaman yapması gerekeni yapan çalışkan bir üniversite öğrencisidir. Fakat arkadaşları Casey ve Miller 21. yaşgünü için onu ziyarete gelince herşey değişir. Jeff Chang , hayatını değiştirmek için yapmak istediği herşeyi yapmaya başlar , hem de ertesi sabah onun için çok önemli bir işi olmasına rağmen... Herşey tek bir birayla başlar... Hangover’ın yazarlarından yeni bir sarhoş komedisi olan filmin yönetmenliğini Jon Lucas ve Scott Moore yapıyor. Başrollerinde ise Miles Teller, Justin Chon ve Jonathan Keltz var

MUHTEŞEM GATSBY



Yazar olma basamaklarını tırmanan Nick Carraway 1920’lerde eğlence hayatının gözdesi konumuna yükselen New York’a gelir. Kendi Amerikan rüyasının peşindeyken tesadüfen milyoner Jay Gatsby ve onun çevresiyle yolları kesişir. Carraway’nin alkolün su gibi aktığı, göz kamaştırıcı partilerle tanışması fazla zaman almaz. Öte yandan bu büyülü Amerikan rüyasının çöküşü de yaklaşmaktadır. Dışarıdan görkemli görünen bu hayatın örtbas etmeye çalıştığı gerçekler su yüzüne çıkacaktır...

Amerikan yazar F. Scott Fitzgerald’ın aynı isimli romanından beyazperdeye aktarılan filmin oyuncu kadrosunda ise Leonardo DiCaprio (Jay Gatsby), Tobey Maguire (Nick Carraway), Carey Mulligan (Daisy Buchanan) ve Joel Edgerton (Tom Buchanan) isimleri yer alıyor. 3D çekilen filmin yönetmenliğini ise Baz Luhrmann üstleniyor.

HERKES ÖLECEK



Vahşi bir katil, tatil yapan bir grup öğrenciyi gözüne kestirir. Gençlerden sadece biri, katilin elinden sağ kurtulmayı başarmıştır. Emma hayatta kalmayı ve saklanmayı bir şekilde başarır. Tam her şeyin bittiğini sandığı anda ise hırsız bir otoyol çetesi tarafından kaçırılır. Parası için kaçırıldığını sanan Emma’nın hayatı aslında tekrar tehlike altındadır. Katilin geride kimseyi bırakmaya niyeti yoktur...

Filmin yönetmenliğini The Midnight Meat Train, Azumi gibi yapımlarıyla tanıdığımız Japon sinemacı Ryûhei Kitamura üstlenirken, filmin başrollerinde İngiliz aktör Luke Evans, genç yıldız Adelaide Clemens ve Derek Magyar yer alıyor. Filme yurt dışından gelen bazı yorumlar ise olumlu.

GÜZELLİĞİN ON PAR ETMEZ



Oniki yaşındaki Veysel ve ailesi ülkelerini terk etmek zorunda kalırlar. Yeni bir hayata başlayacakları Avusturya’ya göç eden aile buradaki yaşam dinamiklerine ayak uydurmakta bir hayli zorlanırlar. Bu yeni ülke, yeni dil ve yeni kültür özellikle küçük Veysel için büyük sıkıntılar doğurur. Veysel’in hayattaki tek umudu ve hayali, sınıfındaki Ana’ya aşkını ilan edip ondan da aynı karşılığı görebilmektir. Sürekli Ana’nın hayalleriyle yaşan genç çocuk, Cem isimli komşusuyla tanışınca harekete geçecek, hayallerinin gerçek sonuçlarını en saf haliyle tecrübe edecektir.

Avusturya yapımı filmin yönetmen koltuğunda Kick-Off adlı belgeseliyle yurtdışı festivallerinde çeşitli başarılar elde eden genç yönetmen Hüseyin Tabak bulunuyor.

KORKU HİKAYELERİ



Genç bir kadın bir psikopat tarafından kaçırılmıştır. Ölümle burun buruna gelen kadın adamdan kurtulmanın her şeyden önce hayatta kalmanın bir yolunu bulmaya çalışmaktadır, ve bu psikopatla birlikte hayatının oyununu oynamaya başlar. Yaşamanın tek yolu ona korkulu hikayeler anlatmaktadır. Bu sayede filmin çerçeve hikayesi ortaya çıkıar.

Kadının anlattığı 4 ayrı hikayelerin ilkinde küçük bir kız ve erkek kardeşi yer alırken, ikinci hikayede ise 30 bin feet yükseklikteki bir uçakta, bir seri katilin estirdiği terör beyazperdeye taşınıyor. Üçüncü hikayede iki kız kardeşin gizli sırları anlatılırken, son öyküdeyse bir ambulanstaki beş kişi, ölümcül bir virüsten korunmaya çalışıyor...

4 farklı yönetmenin 10 farklı başrol oyuncusuyla çalıştığı film, Güney Kore’nin sarsıcı yapımlarından biri olarak da gösteriliyor.

BEN VE SEN



Film ailesine arkadaşlarıyla kayak tatiline gideceğini söyleyen , ama bunun yerine zamanınlarını evin bodrumunda geçiren iki kardeş ve 14 yaşında olan küçük kardeşin ablasının eroin bağımlılığından kurtulması için verdiği çabayı konu alıyor. 14 yaşındaki Lorenzo, onun yaşlarında çoğu genç gibi ailesiyle arası bozuk olan , aynı zamanda dünyayla ilgili garip fikirleri olan ilginç bir çocuktur. 1 Hafta boyunca kafayı dinlemeyi planladığı bu tatil kendinden hayli büyük üvey kız kardeşinin yanına gelişiyle hayli inginç bir hal alır. Olivia güzel bir keştir. Lorenzo onun yanında tuhaf bile sayılamaz. Bu bir hafta Lorenzo ve Olivia’yı birbirlerine yaklaştırıp bambaşka bir boyutta ve derinlikte bir ilişki kurmalarına yol açar.

DÖRTLÜ



Cissy, Reginald ve Wilfred emekli müzisyenler için tahsis edilen konforlu bir evde yaşamaktadırlar. Her yılın 10 Ekim tarihinde Giuseppe Verdi’nin doğum gününü kutlamak için bir konser düzenlenir ve bağış toplanır. Üç müzisyen de bu etkinliğe katılmaktadır. Konser, senenin en önemli olayıdır ve herkes sabırsızlıkla bu günü beklemektedir. Fakat bu yıl bir değişiklik söz konusudur. Bir zamanlar Reginald ile evli olan Jean isimli müzisyen de bu eve taşınır ve böylece tüm dengeler altüst olur. Halen daha genç ve önemli olduğu zamanlardaki gibi davranan Jean, şarkı söylemeyi de ısrarla reddetmektedir. Geçmişteki güzel hatıralarının yerini alan üzücü ve hüzünlü anılar, senenin en önemli olayının başarısını da gölgelemek üzeredir.

Usta aktör Dustin Hoffman’ın ilk kez yönetmenlik koltuğunda görüyoruz. Filmin senaryosu ise ünlü senarist Ronald Harwood’un tiyatro oyunundan kendisi tarafından uyarlandı.