Ümit Zileli'den Ahmet Altan'a ağır hatırlatma: The Taraf ve Büyük Av Köpekliği!
Korkusuz gazetesi yazarı Ümit Zileli, bugünkü yazısında Ahmet Altan ve kurucu genel yayın yönetmeni olduğu Taraf gazetesinin Ergenekon ve Balyoz davalarındaki rolüne bir kez daha dikkat çekti.
Ahmet Altan’ın genç gazetecilere seslenerek “Gazeteci olmak istiyorsanız gazeteci olun. Gazeteciymiş gibi görünüp, istihbaratçılara av köpekliği yapmayın. Bir daha asla silemeyeceğiniz bir lekeyle kirlenirsiniz...” yazdığını hatırlatan Ümit Zileli, “Sonuçta, tüm kumpas davaları birer birer çöktü. ‘Av köpekliği’ yapan medyanın nasıl aşağılık bir kumpasın elemanları olduğu ortaya çıktı” dedi.
İşte Ümit Zileli'nin Korkusuz Gazetesi'ndeki köşesinde bugün yayımlanan 'Ahlak dersi veren yazar efendi' başlıklı o yazısının tam metni:
“Genç gazeteciler için birinci ders: Siz kimin öldürülmeyi hak ettiğine karar verecek, öldürülenlerin ‘kimliklerine’ göre cinayeti onaylayacak bir infaz ekibi değilsiniz... Siz gerçeği bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkarmakla, bunun hukuki olup olmadığını sorgulamakla yükümlüsünüz...
Ne kadar ahlaklı, ne denli duyarlı bir çağrı değil mi?. Ülkemizde görülmesi, duyulması ender rastlanan bir fazilet örneği olduğunun özenle altı çizilmeli...
“ Genç gazetecilere ikinci ders: Haberi unutmayın... Haberin peşini bırakmayın... haberleri ortaya çıkartanları karalama kampanyaları yapacaklarını bilin...”
Nasıl büyük bir etik dersi, ne denli bir cesaret çağrısı değil mi?.. Genç bir gazeteciye pırlanta değerinde bir armağan olduğunun kalın bir şekilde altı çizilmeli...
“Genç gazetecilere unutulmayacak son ders: Bu dünyadaki en haysiyetsiz iş, ‘aport’ dediklerinde ‘istihbaratçıların’ hedef gösterdiği adamların üstüne ‘gazeteci kılığında’ saldıran bir görevi üstlenmektir... İstihbaratçı olmak istiyorsanız gidin istihbaratta çalışın... Gazeteci olmak istiyorsanız gazeteci olun. Gazeteciymiş gibi görünüp, istihbaratçılara av köpekliği yapmayın. Bir daha asla silemeyeceğiniz bir lekeyle kirlenirsiniz...”
İşte bu son derse şapka çıkartılır... ben şahsen, bütün kalbimle altına imzamı basarım. Adeta bir “HAYSİYET MANİFESTOSU!” En büyük alkışı hak ediyor...
Şimdiii, üç derste gazeteciliğin temel görev ve sorumluluğunu ortaya koyan bu yazıyı kim yazmış diye soracaksınız... Bu şahane “manifestonun” altındaki imza, çok değil, 5-6 yıl önceden başlayarak, binlerce insanın hayatını söndüren kumpası başlatan, şerefli insanları intihara sürükleyen, onurlu, yurtsever insanların geleceğini karartan, hapishanelerde çürümesini sağlayan kumpasın işaret fişeğini çakan Taraf gazetesinin kurucu genel yayın yönetmenine ait...
- Yazar Ahmet Altan’a!..
AV KÖPEKLİĞİ!..
Taraf gazetesi 15 kasım 2007 yılında, ulusal bir gazete olarak yayına başladı. Sloganı da epey etkileyiciydi:
-Düşünmek taraf olmaktır!..
Bir yayınevi tarafından ulusal çapta bir gazete kurmak, o güne dek görülmemiş bir durumdu. Ama asıl şaşkınlık genel yayın yönetmeni ve yardımcısıyla ilgili yaşandı, ünlü yazar Ahmet Altan gazetenin başına geçmiş, Milliyet gazetesinin Washington temsilcisi Yasemin Çongar da yardımcısı olarak taa ABD’den kalkarak gelmişti... Sonraları, “av köpekliği” dönemi başladığında, Cumhuriyet’teki köşemde sormuştum:
-Milliyet gazetesinin Washington temsilcisi olan bir hanımefendi, 6 bin dolarlık maaşını, Amerikan hükümetinde önemli bir görevde olduğu söylenen sevgili kocasını, güzel ve lüks hayatını bırakıp, adı sanı bilinmeyen bir “yayınevinin” çıkardığı, ne olacağı bilinmeyen bir gazeteye niçin genel yayın yönetmen yardımcısı olur?..
Eminim benim gibi pek çok kişinin aklını kurcalayan soru buydu o sıralarda... yanıtı hiç bir zaman ilk ağızdan verilmedi. Akıp giden süreç içinde bu yanıtı yaşadıklarımızla biz keşfedecektik!..
Yıllar içinde, benim kısa süre sonra “The Taraf” olarak adlandıracağım gazetenin “ne işe yarayacağı” Ergenekon kumpası ile birlikte ortaya çıkmaya başladı. Ama ”Büyük Av Köpekliği” ne zaman başladı derseniz, tarihi 20 Ocak 2010 derim!.. O gün Taraf gazetesi iki manşetle birlikte çıktı. “Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan Cuntasının 2003 yılındaki darbe planlarını ele geçirdik” üst başlığıyla şu iki dehşet verici başlığı atmıştı...
-Fatih Camii bombalanacaktı... Kendi jetimizi düşürecektik!..
Yazılan senaryo (onlar darbe planı diyordu) dehşet vericiydi; yüzlerce komutan suçlanıyordu. Darbenin adı Balyoz, kan dondurucu eylemlerin isimleri ise Çarşaf, Sakal, Suga ve Oraj’dı!.. Fanteziye bakar mısınız! Ortalık birbirine girdi. Hemen ardından, Taraf muhabiri Mehmet Baransu elinde kocca bir bavulla soysuz cemaat savcılarının kapısında beliriverdi. Kendi deyişiyle “vatansever bir subayın” verdiği darbe planlarını getirmişti!..
İşte “Balyoz kumpası” böyle başladı... İstihbaratçılar hazırlıyor, seçilmiş polisler tutanağa geçiriyor, av köpekleri manşete çekiyor, savcılar tutukluyor, tutanakları aynen iddianameye geçirip dava açıyordu... Vee yüzlerce yurtsever zindana tıkılıyordu...
-Haysiyet, erdem, vicdan, ahlak tatile çıkarılmıştı!..
HİÇ SİLİNEMEYECEK LEKE!..
Taraf görevini layıkıyla yerine getirmiş, tüm “aferinleri” toplamıştı...
Artık yapacak fazla bir şey kalmayınca Ahmet Altan ve Yasemin Çongar durup dururken aralık 2012’de istifa ediverdiler!.. Ne oluyor demeye kalmadan kader arkadaşları Yıldıray Ogur da gazeteyle yollarını ayırdı ve havuz medyasına katıldı. Ogur daha sonra yeni gazetesindeki köşesinde “kafeslendik” , “kandırıldık” diyerek, kendilerine şu sıfatı yakıştıracaktı:
-Kullanışlı aptallardık!..
Sonuçta, tüm kumpas davaları birer birer çöktü. “Av köpekliği” yapan medyanın nasıl aşağılık bir kumpasın elemanları olduğu ortaya çıktı. Bu alçakça sürecin simge ismi, bizim Gazeteciler Cemiyeti’nin hiç sıkılmadan “Yılın gazetecisi” unvanına layık gördüğü Mehmet Baransu şu anda şerefli insanları tıktırdığı Silivri cezaevinde... Soysuz savcı, hakim ve başta Ekrem Dumanlı olmak üzere gazeteci sıfatlı alçakların önemli bölümü firarda.. Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’a gelince;
-Biri aşk romanları yazıyor, diğeri Washington’daki şaşaalı yaşamına geri döndü..
Arkalarında devasa bir yıkım ve binlerce ahh bırakarak tabii... Ne demişti yazar, şu ahlak dersi veren muhteşem manifestosunda:
- Gazeteciymiş gibi görünüp, istihbaratçılara av köpekliği yapmayın. Bir daha asla silemeyeceğiniz bir lekeyle kirlenirsiniz...”
Gerçekten çok haklı.
İşte Ümit Zileli'nin Korkusuz Gazetesi'ndeki köşesinde bugün yayımlanan 'Ahlak dersi veren yazar efendi' başlıklı o yazısının tam metni:
“Genç gazeteciler için birinci ders: Siz kimin öldürülmeyi hak ettiğine karar verecek, öldürülenlerin ‘kimliklerine’ göre cinayeti onaylayacak bir infaz ekibi değilsiniz... Siz gerçeği bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkarmakla, bunun hukuki olup olmadığını sorgulamakla yükümlüsünüz...
Ne kadar ahlaklı, ne denli duyarlı bir çağrı değil mi?. Ülkemizde görülmesi, duyulması ender rastlanan bir fazilet örneği olduğunun özenle altı çizilmeli...
“ Genç gazetecilere ikinci ders: Haberi unutmayın... Haberin peşini bırakmayın... haberleri ortaya çıkartanları karalama kampanyaları yapacaklarını bilin...”
Nasıl büyük bir etik dersi, ne denli bir cesaret çağrısı değil mi?.. Genç bir gazeteciye pırlanta değerinde bir armağan olduğunun kalın bir şekilde altı çizilmeli...
“Genç gazetecilere unutulmayacak son ders: Bu dünyadaki en haysiyetsiz iş, ‘aport’ dediklerinde ‘istihbaratçıların’ hedef gösterdiği adamların üstüne ‘gazeteci kılığında’ saldıran bir görevi üstlenmektir... İstihbaratçı olmak istiyorsanız gidin istihbaratta çalışın... Gazeteci olmak istiyorsanız gazeteci olun. Gazeteciymiş gibi görünüp, istihbaratçılara av köpekliği yapmayın. Bir daha asla silemeyeceğiniz bir lekeyle kirlenirsiniz...”
İşte bu son derse şapka çıkartılır... ben şahsen, bütün kalbimle altına imzamı basarım. Adeta bir “HAYSİYET MANİFESTOSU!” En büyük alkışı hak ediyor...
Şimdiii, üç derste gazeteciliğin temel görev ve sorumluluğunu ortaya koyan bu yazıyı kim yazmış diye soracaksınız... Bu şahane “manifestonun” altındaki imza, çok değil, 5-6 yıl önceden başlayarak, binlerce insanın hayatını söndüren kumpası başlatan, şerefli insanları intihara sürükleyen, onurlu, yurtsever insanların geleceğini karartan, hapishanelerde çürümesini sağlayan kumpasın işaret fişeğini çakan Taraf gazetesinin kurucu genel yayın yönetmenine ait...
- Yazar Ahmet Altan’a!..
AV KÖPEKLİĞİ!..
Taraf gazetesi 15 kasım 2007 yılında, ulusal bir gazete olarak yayına başladı. Sloganı da epey etkileyiciydi:
-Düşünmek taraf olmaktır!..
Bir yayınevi tarafından ulusal çapta bir gazete kurmak, o güne dek görülmemiş bir durumdu. Ama asıl şaşkınlık genel yayın yönetmeni ve yardımcısıyla ilgili yaşandı, ünlü yazar Ahmet Altan gazetenin başına geçmiş, Milliyet gazetesinin Washington temsilcisi Yasemin Çongar da yardımcısı olarak taa ABD’den kalkarak gelmişti... Sonraları, “av köpekliği” dönemi başladığında, Cumhuriyet’teki köşemde sormuştum:
-Milliyet gazetesinin Washington temsilcisi olan bir hanımefendi, 6 bin dolarlık maaşını, Amerikan hükümetinde önemli bir görevde olduğu söylenen sevgili kocasını, güzel ve lüks hayatını bırakıp, adı sanı bilinmeyen bir “yayınevinin” çıkardığı, ne olacağı bilinmeyen bir gazeteye niçin genel yayın yönetmen yardımcısı olur?..
Eminim benim gibi pek çok kişinin aklını kurcalayan soru buydu o sıralarda... yanıtı hiç bir zaman ilk ağızdan verilmedi. Akıp giden süreç içinde bu yanıtı yaşadıklarımızla biz keşfedecektik!..
Yıllar içinde, benim kısa süre sonra “The Taraf” olarak adlandıracağım gazetenin “ne işe yarayacağı” Ergenekon kumpası ile birlikte ortaya çıkmaya başladı. Ama ”Büyük Av Köpekliği” ne zaman başladı derseniz, tarihi 20 Ocak 2010 derim!.. O gün Taraf gazetesi iki manşetle birlikte çıktı. “Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan Cuntasının 2003 yılındaki darbe planlarını ele geçirdik” üst başlığıyla şu iki dehşet verici başlığı atmıştı...
-Fatih Camii bombalanacaktı... Kendi jetimizi düşürecektik!..
Yazılan senaryo (onlar darbe planı diyordu) dehşet vericiydi; yüzlerce komutan suçlanıyordu. Darbenin adı Balyoz, kan dondurucu eylemlerin isimleri ise Çarşaf, Sakal, Suga ve Oraj’dı!.. Fanteziye bakar mısınız! Ortalık birbirine girdi. Hemen ardından, Taraf muhabiri Mehmet Baransu elinde kocca bir bavulla soysuz cemaat savcılarının kapısında beliriverdi. Kendi deyişiyle “vatansever bir subayın” verdiği darbe planlarını getirmişti!..
İşte “Balyoz kumpası” böyle başladı... İstihbaratçılar hazırlıyor, seçilmiş polisler tutanağa geçiriyor, av köpekleri manşete çekiyor, savcılar tutukluyor, tutanakları aynen iddianameye geçirip dava açıyordu... Vee yüzlerce yurtsever zindana tıkılıyordu...
-Haysiyet, erdem, vicdan, ahlak tatile çıkarılmıştı!..
HİÇ SİLİNEMEYECEK LEKE!..
Taraf görevini layıkıyla yerine getirmiş, tüm “aferinleri” toplamıştı...
Artık yapacak fazla bir şey kalmayınca Ahmet Altan ve Yasemin Çongar durup dururken aralık 2012’de istifa ediverdiler!.. Ne oluyor demeye kalmadan kader arkadaşları Yıldıray Ogur da gazeteyle yollarını ayırdı ve havuz medyasına katıldı. Ogur daha sonra yeni gazetesindeki köşesinde “kafeslendik” , “kandırıldık” diyerek, kendilerine şu sıfatı yakıştıracaktı:
-Kullanışlı aptallardık!..
Sonuçta, tüm kumpas davaları birer birer çöktü. “Av köpekliği” yapan medyanın nasıl aşağılık bir kumpasın elemanları olduğu ortaya çıktı. Bu alçakça sürecin simge ismi, bizim Gazeteciler Cemiyeti’nin hiç sıkılmadan “Yılın gazetecisi” unvanına layık gördüğü Mehmet Baransu şu anda şerefli insanları tıktırdığı Silivri cezaevinde... Soysuz savcı, hakim ve başta Ekrem Dumanlı olmak üzere gazeteci sıfatlı alçakların önemli bölümü firarda.. Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’a gelince;
-Biri aşk romanları yazıyor, diğeri Washington’daki şaşaalı yaşamına geri döndü..
Arkalarında devasa bir yıkım ve binlerce ahh bırakarak tabii... Ne demişti yazar, şu ahlak dersi veren muhteşem manifestosunda:
- Gazeteciymiş gibi görünüp, istihbaratçılara av köpekliği yapmayın. Bir daha asla silemeyeceğiniz bir lekeyle kirlenirsiniz...”
Gerçekten çok haklı.