Ulusalcı medyada Erdoğan kavgası! Diktatör mü değil mi?

Ulusalcı basında ilginç bir Erdoğan polemiği yaşanıyor. Soner Yalçın ve Doğu Perinçek "Erdoğan diktatör mü değil mi?" tartışmasına tutuştu...

İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek, Aydınlık’taki köşesinde Erdoğan’ın diktatör olmadığını, çünkü elinde sopa-silahlı güç bulunmadığını yazmış ve “Sopa yoksa diktatör olunamaz” demişti.

Perinçek yazısının devamında da “Tayyip Erdoğan’dan sürekli ‘diktatör’ diye söz edilmesi, aslında bir reklam kampanyasıdır. Gücü olmayan, yıkılmakta olan bir iktidar düşkünü, güçlü gösterilmektedir.” İfadelerini kullanmıştı.

Bu yazıya Soner Yalçın, Sözcü gazetesindeki köşesinde itiraz etmiş "Tamam; Erdoğan güçsüzdür; bitmiştir; Erdoğan Türkiye’yi yönetememektedir; itibarıyla düşük’tür. Ama bu elinde “sopa” olmadığı anlamına gelmez." demişti.

"Sopa; şiddet’tir… Bu şiddet, aracısız yapılamaz, uygulanamaz... Polis ve asker desteği olmadan hayata geçirilemez." diye yazan Soner Yalçın, Erdoğan'ın bu güçleri kullanarak yaptığı olayları sıraladı ve yazısının sonunda şu cümlelere yer verdi:

"Türkiye’de tek adam yönetimi yok mu? Erdoğan “ne emrederse” o yapılmıyor mu? Devletin tüm yetkileri sadece Erdoğan’ın elinde değil mi? TBMM dekor değil mi? Sözcük anlamıyla diktatör; “bütün siyasal yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse; zorba” değil mi? Daha ne? Erdoğan diktatör’tür!.."
PERİNÇEK'TEN YANIT VAR

Soner Yalçın'ın eleştirilerine Doğu Perinçek bugünkü köşesinde cevap verdi. "Her devlet, yaptırım gücüne sahiptir. Bu açıdan her devletin “sopası” vardır. Sopası olmasa devlet olamaz." diyen Perinçek, "Sopanın varlığını göstermek, diktatörün varlığını kanıtlamaya yetmez." tespitinde bulundu ve diktatörün sopasının, yönettiği devletin zor gücünden farklı olduğunu belirtti.

Perinçek yazısını "Halk, yıkabileceğini gözüne kestirdiği yönetimlere karşı ayağa kalkar. Devrimciler de gazetecilerden farklıdır. Gazetecinin sırtında yumurta küfesi yoktur. Konuya Tayyip Erdoğan’ı yıkma mevzisinden bakarsak, gerçeklere ulaşırız." ifadeleri ile bitirdi.

İşte o yazı:

"Diktatörün sopası, diktatörlük için kullanabileceği özel sopadır. Diktatör, devletin polis ve asker gücünü, kendi kişisel diktatörlüğünün sopası olarak kullanılır hale getirmek durumundadır. Başka deyişle asker ve polis, devletin sopası olmanın ötesinde diktatörün sopası olmayı kabul edecek ve uygulayacak.

Herhangi bir zorbalık, herhangi bir şiddet, kişisel diktatörlüğe işaret etmez.

Diktatörün şiddeti ile devletin zoru farklıdır. Devletin sopası, elbette sınıfsaldır ve devlet yönetimi için şarttır. Diktatörün sopası ise, kendi kişisel diktatörlüğü için kullanabileceği sopadır. Bu ayrım çok önemli.

HER DEVLET SINIFSAL DİKTATÖRLÜKTÜR

Her devlet bir diktatörlüktür. Ancak tartışılan konu bu değil. Sınıfsal diktatörlük ile kişisel diktatörlük birbirine karıştırılmamalıdır. Sınıfsal diktatörlük de elbette bir tür zorbalıktır. Ancak kişisel diktatörlük, zorbalığın bir kişi elinde toplanmasıdır. Herhangi bir kimse, bir yerde zorbalığın veya sopanın varlığından söz ederek kişisel diktatörün varlığını kanıtlayamaz. Hele 13 yaşındaki kızları evlendirmek gibi binlerce yıllık gelenekleri, diktatörün varlığının kanıt aracı olarak göstermek, Devlet Teorisinde bugüne kadar bilinmeyen bir diktatörlük tanımı yapmaktır.

Bugün AKP iktidarının elbette kumanda ettiği bir devlet gücü var. Polis ve ordu hükümetin yönetimi altındadır. Ancak 2014 yılının polisi ve askeri, Tayyip Erdoğan’ın kişisel diktatörlük heveslerinin polisi ve askeri değildir. Tayyip Bey’in bu polis ve asker dışında özel bir silahlı gücü de bulunmuyor. Özetlersek Tayyip Erdoğan’ın diktatörlük yürütebilmek için özel sopası yoktur.

TAYYİP ERDOĞAN’IN GÜCÜNÜ PARLATMA GÖREVİ

Kuşkusuz burada Devlet Teorisi dersi vermiyoruz. Tayyip Erdoğan yönetimini yıkmak için en gerekli bilgileri sunuyoruz.

Tayyip Erdoğan’a muhalefet adı altında iki tavır gözüküyor.

Bir kısım muhalifleri, sürekli Tayyip Erdoğan’ın ne kadar güçlü olduğunu anlatıyorlar. Böylece Tayyip Erdoğan’ı halkın gözünde karaladıklarını düşünüyorlar. Oysa halk, güçlü olanları yıkmayı düşünmez. Yandaş muhalif, Tayyip Erdoğan’ın gücünü parlatıyor. Böylece halkı korkutuyor. İstemese de, Tayyip Erdoğan’ın bir tür muhafızlığını yapıyor.

Tayyip Erdoğan’ı yıkma kararındaki devrimciler ise, onun güçsüzlüğünü, çaresizliğini vurguluyorlar. Son örnekler, onun Danıştay salonundan kaçması ve Soma’da markete sığınmasıdır. Bu olaylar, Tayyip Erdoğan’ın Danıştay salonunda ve Soma sokaklarında iktidarını yürütemediğini gösteriyor.

TAYYİP ERDOĞAN’I YIKMA MEVZİSİ

Şu anda Türkiye, Tayyip Erdoğan yönetimini yıkma sürecine girmiş bulunuyor.

Dikkat buyurulsun: Tayyip Erdoğan, devlet kurumlarının hepsine hükmedemiyor. Dahası kendi partisi içinde bile önemli bir muhalefetle karşı karşıyadır.

Diktatörler, devlet kurumları üzerinde tartışılmaz otorite sahibidirler. Tayyip Erdoğan’ın verdiği manzara öyle değil. Onun dizginleri elinden kaçırdığını göstermek, onun yönetemez duruma düştüğünü kavratmak, bugün iktidar mücadelesinde belirleyici iştir.

Yönetenler yönetemez hale gelmektedir, yönetilenlerin çoğunluğu ise bu yöneticileri göreceksiniz bu yılın sonlarına doğru istemeyeceklerdir. Süreç bu yöndedir.

Halk, yıkabileceğini gözüne kestirdiği yönetimlere karşı ayağa kalkar.

Devrimciler de gazetecilerden farklıdır. Gazetecinin sırtında yumurta küfesi yoktur.

Konuya Tayyip Erdoğan’ı yıkma mevzisinden bakarsak, gerçeklere ulaşırız."