ÜLKE TV SPİKERİ ERSOY DEDE TUTUKLANAN PATRONLARINA SESLENDİ

Ülke TV spikeri Ersoy Dede Akit Gazetesi'ndeki köşesinden Deniz Feneri soruşturması nedeniyle tutuklanan patronlarına selam gönderdi.

Bunun Bir İzahı Olmalı

Bu konuda bir parça duygusal olduğumu reddetmiyorum. Herkes kadar objektif bakamadığımın da farkındayım. Ancak bu defa tamamen dışarıdan biri gibi bakacağım olaya. Sadece durum tespiti yapacağım. Anladığınız üzere Deniz Feneri davasına bakan savcıların, mahkemeden aldıkları karar metninin üzerinde yapılmış tahrifattan söz ediyorum. Tamamen başlıkta ifade etmeye çalıştığım gibi; “anlamaya çalışıyorum”.. **
Önce hadiseyi anlatmam lazım. Zira iki gündür okuduğumuz haberlerin içeriğinde, ortada dönen hukuksuzluğun steril biçimde anlatılmadığını gördüm. HSYK’nın müfettiş görevlendirdiği haberi; ‘Adnan Polat’ın saati gösterirken’ çekilmiş bir fotoğrafıyla ve ‘Uğur Arslan’ın ağlarken’ çekilmiş bir fotoğrafıyla çorba yapılarak verilmiş bir çok yerde. Dolayısıyla nerede ne olduğu çok net anlaşılmıyor. İşin özü şu; Soruşturma savcıları, 1 Haziran 2009’da Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurarak, 19 kişinin mal varlıklarına el konulmasını talep ediyorlar. Savcılar bu kişilerin tümünün “doğrudan ya da ortak sahip oldukları tüm taşınmazlara, araçlarına, ortağı bulundukları şirketlerdeki ortaklık paylarına” el konulmasını istiyor. Aynı savcılar, ayrıca, “bu kişilerin ortağı bulundukları şirketlere ait tüm taşınmazlar ile o şirketlerin araçlarına, ortağı bulundukları şirketlerin tüzel kişilik olarak ortak olduğu diğer şirketlerdeki ortaklık paylarına da” el konulmasını istiyor. Mahkeme de, talepteki ilk maddeyi kabul ederek, 18 kişinin tüm taşınmazları, araçları ve ortak olduğu şirketlerdeki hisselerine “el konulması” yönünde karar çıkartıyor. Bu kişilerin, ortak olduğu şirketlerin, gayrimenkulleri, araçları ve diğer şirketlerdeki hisselerine de el konulması kararını ise reddediyor. Hakime göre bu talep “kanunda belirtilmeyen şekilde talep” (Neden 19 değil de 18 kişi? Çünkü bir kişinin kimlik numarası tespit edilemiyor. Karışıklık çıkar başkasının mallarına el konulur diye hakim onu da dışarıda bırakıyor) Neticede bu kararlar alt alta yazılarak savcılığa gönderiliyor. Ancak kabul edilen talepler ortada fakat reddedilen taleplerin yazdığı yerde kocaman bir boşluk var. O boşluk nasıl oluşmuş? En iyimser tahminle, fotokopide, üzeri kapatılarak çoğaltılmış evrak. Ve kararın bu haliyle işlem yapılmış. Peki ama niye? Az evvel de sordum ya, bunun bir açıklaması olmalı. Savcılar eğer bu sahteciliği yaptılarsa artık bu davayı bırakmak zorundalar. Dahası bu savcılarca aleyhe toplanmış delillerin de dava dışı bırakılması gerekiyor. Çünkü artık burada tarafsızlıktan söz etmemiz mümkün değildir.
**
Daha ilginç bir şey size.. Herkes zannediyor ki, bu karar neticesinde, sadece Kanal 7 ve onun iştiraki şirketlere tedbir konuldu. Oysa belgenin tümünü dikkatle okuduğunuz zaman daha vahim bambaşka bir sonucu daha olduğunu görüyorsunuz. Örneğin Zekeriya Karaman'ın çok küçük hissedarı olduğu tamamen başka bir sahada faaliyet gösteren bambaşka bir şirketin mal varlığına da tedbir konuldu. Olanı biteni sadece gazetelerden okuyan o şirketin diğer hissedarları, tamamen bu usulsüzlüğün, bu sahteciliğin kurbanları..
**
İyi insanlar cezaevinde. Sürecin, hangi intikam duygularıyla hangi hırsla yürütüldüğünü görüyorsunuz. Ne diyeyim ki. Selam Olsun Sincan’daki iyi insanlara. Kalın Sağlıcakla