Uğur Mumcu'nun Ölümünün Sırrı Ölüm Tarihinde Mi Gizli?

ATİLLA AKAR atilla.akar@medyaradar.com
Sizi bilmem ama benim bazı tarihlere, rakamlara “Takıntı derecesinde” fobim vardır. O tarihler geldiğinde ya da o rakamlara rastladığımda gerilime girerim. (“Arithmophobia” diyorlarmış buna.) Çünkü o tarihler geldiğinde muhakkak kötü ya da olağanüstü bir olay gelmiştir başıma. Başka insanlarda böylesi “Deneyimler” yaşamış mıdır bilemem ama bende bu adeta “Mistik saplantı” düzeyindedir. Arada nasıl bir “Nedensellik bağı” kurulur bilmem. Fakat bence böylesi ”Tuhaf” bir olgu var. Adına ister “Kader” deyin ister “Tesadüf”. Lakin hayattaki bazı olayların rakamlarda, tarihlerde adeta “Şifrelendiğini” söyleyebilirim…

Her neyse!.. Ancak bugün 24 Ocak. Yani Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümü. Dolayısıyla bu olay bende hemen bazı “Çağrışımlar” yaptı. Ne var ki paniğe kapılmayın. “Uçtuğumu”, bir tür ”Nümerolojik kehanetçiliğe” ya da “Mistik hezeyanlara” kapıldığımı sanmayın. (Olsa olsa “Yarı-mistik bir esinleme” diyebiliriz belki!) Az sabredin. Birazdan nereye bağladığımı gördüğünüzde kararı siz verin en iyisi…

Dedim ya, bazı tarihler vardır adeta “Lanetli”dirler. Bireylerin olduğu gibi toplumların tarihi içinde geçerlidir bu. O gün sanki zaman ayrı titreşir ve tüm negatifliğiyle ardında bir “Bela bulutu” bırakarak kaybolur gider. Aynı tarihlerde bir “Uğursuzluk” vardır sanki.

24 OCAK 1980: GERÇEK DARBENİN TARİHİ…

Genç kuşaklar pek bilmez ama Türkiye’nin asıl dönüştüğü tarih 24 Ocak 1980 tarihidir. Hatta bana göre 12 Eylül darbesi asıl o gün olmuştur. (Tabii şimdilerde “Darbe” ve “Darbeciler” deyince bütün sınıfsal-siyasal boyutundan koparıp adeta içinde “Üç, beş kötü niyetli subay”ın olduğu bir “Cadı masalı”na çevirenler bunu anlayamaz!) Bu anlamda “Gerçek darbe” 24 Ocak 1980’in bizzat kendisidir. 12 Eylül 1980 ise 24 Ocak 1980’e “Haki üniforma” giydirilmesidir. 12 Eylül bunun sadece rötarlı “Siyasal tescil”idir. Generaller bu programın “Noter”i vazifesi görmüştür…

12 Eylül 1980 darbesinin görünen nedeni “Ülkede sürüp giden terörü önlemek ve akan kanı durdurmak” tı. Ancak birde “Görünmeyen neden” vardı ki o da Türkiye’yi dışta uluslar arası kapitalizme “Tam entegre” edecek içte ise buna direnmesi mümkün sınıf ve kesimleri susturmak, örgütlerini dağıtmak ve ülkeyi postal baskısıyla birileri için “Dikensiz gül bahçesi”ne çevirmekti. Sistemin “Restorasyonu” bunun için yapıldı ve darbeci arayış -bilerek veya bilmeyerek- aslında buna hizmet etti. Bunları bize dayatan ise Dünya Bankası, Uluslar arası Para Fonu ve ağırlığı o zamanki TÜSİAD’da yoğunlaşan büyük sermayeydi. 12 Eylül darbesinin gerçek gerekçesi de budur.

Bunun ekonomik programı ise “24 Ocak 1980 Kararları” diye bilinen fakat aslında Demirel hükümeti tarafından 1979 sonlarında alınan sözüm ona “Ekonomik istikrar tedbirleri”, “Serbest piyasa ekonomisine geçiş” şeklinde tanımlanan süreçti. (IMF’in en önemli iki şartı arasında “Türkiye’nin bundan sonra sanayi dallarında yatırım yapmaması ve geçmişte uyguladığı devletçi politikalara tekrar dönülmeyeceği konusunda güvence vermesi” de vardır.) Bu şekilde IMF Stand-By anlaşmasıyla da pekiştirilerek uygulanacaktı.

Takip eden süreçte “Kamu kesiminin küçültülmesi”, (“Devletçi komünizme benzediği” gerekçesiyle.) “Özelleştirme”, “Sermaye piyasaların geliştirilmesi”, “Dışa açık ekonomi”, “Sermayenin teşviki”, “Kâr transferlerinde kolaylık”, “İthalatın liberalizasyonu”, “İşçi ücretlerinin düşürülmesi”, “Tarımın baskılanması”, “Uluslar arası piyasalara entegrasyon” söylemleri altında kontrolsüz bir kapitalizme kapı aralanmıştır.

32 sene sonra bugün vardığımız nokta tümüyle 24 Ocak “Hamle”sinin bir sonucudur. (Bunun neticesinde kara para, kayıt dışılık, hayali ihracat ve ranta dayalı ekonomide patlama yaşandı.) Normal “Demokratik koşullarda” bu programın uygulanma imkânı olmadığından “Askeri darbe” gerekmiştir. 12 Eylül sonrası siyasal ortam, liderler ve partilerde buna göre dizayn edilmiştir. Bu anlamda 12 Eylül sonrası ANAP gibi “Liberal ekonomici” bir partinin ve Özal gibi “24 Ocak kararları”nın bizzat uygulayıcısı bir liderin iktidara getirilmesi tesadüf değildir.

24 OCAK 1993: UĞUR MUMCU’NUN ÖLDÜRÜLÜŞÜ

Kaderin garip bir cilvesi olarak bir başka 24 Ocak’ta da “24 Ocak kararlarının sert muhalifi” Uğur Mumcu öldürülür. Olay adeta “Kötü bir ironi” gibidir. Sanki o gün özellikle seçilmiştir. Ancak bu “Kötü tesadüf” Uğur Mumcu’nun genel düşünceleri ve duruşu düşünüldüğünde kendi başına “Manidar”dır. Adeta “Sen 24 Ocak’a muhaliftin, al sana 24 Ocak!.. ” denmiştir.

Türk ekonomisinin geleneksel dinamikleri bir 24 Ocak’ta parçalanıp, tarumar edilirken bir başka 24 Ocak’ta da Türk bağımsızlıkçı aydın geleneğinin en önemli damarlarından biri olan Uğur Mumcu ‘da ortadan kaldırılmıştır. Sanki kurulan sistem (O dönem öldürülen birçok aydın gibi) kendine muhalif olabilme potansiyelleri taşıyan aydınları da bir bir yok etmiş gibidir. İstenen yeni sisteme uygun bir “Düşünsel iklim”, ona uygun suyuna tirit, liberalizm şakşakçısı aydınlar ve sorgusuz sualsiz her şeyi kabul edebilecek bir toplumsal-zihinsel yapıdır.

Uğur Mumcu suikastı gerçekleşme nedenlerinin yanı sıra sonuçları bakımından ulusal hassasiyetleri olan, azgın bir liberalizme tavır koyabilecek aydınlara yönelik kırımın en önemli halkasıdır. Adeta o ekonomik-siyasal modele uymayacak, “Baş ağrısı” teşkil edecekler suikastlar yoluyla tasfiye ediliyorlardı. Uğur Mumcu suikastının istenen amaçlarının dışında bir “Tali amacı”da bu olsa gerek. Birileri için yolsuzlukların, ayak oyunlarının, deriniyle sathıyla çürümüş pespayelerin üzerine giden bir aydından daha “Rahatsız edici” ne olabilir ki?

Öyle veya böyle söz konusu her iki 24 Ocak’ta Türk toplumunda sarsıcı sonuçları olmuştur. Biri adeta darbeyi davet eder ve tüm sistemi değiştirirken diğerinde en güzide bir aydınımız katledilmiştir. Eğer tarihlere gizlenmiş “Anlamlı rastlantı” diye bir şey varsa bunlar olsa gerek.

Ancak şunu da önemle vurgulamalıyım; hiç şüphesiz Uğur Mumcu direkt 24 Ocak kararları için öldürülmedi. Suikastın muhtemel başka ve daha önemli sebepleri var. Lakin bu anlamlı günde olaya bird e bu açıdan bakmak istedim o kadar…

NOT: Uğur Mumcu gibi bir başka 24 Ocak’ta öldürülen kişi de Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’dır. Her ikisini de saygı ile anıyoruz…

Atilla AKAR

atillaakar@gmail.com

Tüm yazılarını göster