UĞUR DÜNDAR SİYASETE GİRECEK Mİ? SÖZCÜ'NÜN SORUSUNA NE YANIT VERDİ?

Gazeteci Uğur Dündar, hakkında bilinmeyenleri anlattı. Siyasete girip girmeyeceğini de bakın nasıl yanıtladı?

Sözcü Gazetesi’nden Hande Zeyrek’e bayramın birinci günü röportaj veren Dündar, bugün de soruları yanıtladı. Dündar hayatı hakkında bilinmeyenleri de anlattı.

İşte o röportajın ikinci bölümü:

Soruşturmacı gazeteci Uğur Dündar Türkiye gündemini SÖZCÜ'ye yorumladı

Ben gazeteciyim asla
siyasete girmeyeceğim


Bunca yıllık mesleki geçmişimi, çektiğim çileleri, ölüm tehlikelerini adım bir siyasi partiyle özdeş olsun diye yaşamadım ki
Ben gazeteciyim, belediye başkan adayı değil. Geçmişte ''siyaset''e girmem için teklifler yapıldı ama anında reddettim


RÖPORTAJ: HANDE ZEYREK

Star TV'nin satışının ardından ekranlara veda eden Uğur Dündar'la önce medyanın dünü ve bugününü konuştuk... Ardından Türkiye'yi... Deprem, terör, adalet derken konu döndü dolaştı siyasete geldi. Herkesin merak ettiği ''Siyasete girecek misiniz'' sorusuna Dündar'ın yanıtı netti: ''Kesinlikle hayır...''
İşte Türkiye'nin konuştuğu Uğur Dündar'ın Türkiye analizi...
* Bazı internet sitelerinde önümüzdeki belediye seçimlerinde aday olabileceğiniz yazıldı...
Hayır, kesinlikle siyaseti düşünmüyorum. Ben bunca yıllık mesleki geçmişimi, çektiğim çileleri, ölüm tehlikelerini adım bir siyasi partiyle özdeş olsun diye yaşamadım ki. Ayrıca hiçbir siyasi güç odağının ne düşmanı, ne de adamıyım. Halkın gerçekleri öğrenme hakkının dışında bir güç tanımam. Ben gazeteciyim, belediye başkan adayı değil. Geçmişte de buna benzer teklifler yapıldı, anında reddettim.

Belediye başkanları odaya kamera taksın

Siyaset benim işim değil ama belediye başkanlarına şunu tavsiye edebilirim: Odalarına birer kamera koysunlar. Başkan odaya girdiği anda yayın yapsın dışarıya monitörler konsun. Ne yapıyor, kimle konuşuyor seyretsin vatandaş. Şeffaf olsunlar. Ben başkan olsam kapımı hiç kapatmaz ve bunu yapardım.
* Hazır sizi yakalamışken Türkiye'nin sıcak gündemini de konuşalım... Terör tırmandı derken deprem bir anda her şeyi değiştirdi mi?
Van depreminin ardından tüm Türkiye'nin depremzede vatandaşlarımızı kucaklaması ve bölgeye yardım yağması, bu güzel ülkeyi kimsenin bölemeyeceğini, hiçbir gücün kardeşleri birbirinden koparamayacağını gösterdi. Van'da Çanakkale Savaşı'na benzer, omuz omuza bir dayanışma sergilendi. İçinden geçtiğimiz kritik süreçte bu dayanışma fotoğrafı çok önemli. Ancak Türkiye'nin, artık depremde ölmeyi kader olmaktan çıkarması gerekir. O insanlarımızın enkaz altında can çekişe çekişe ölmesinin sorumluları mutlaka bulunmalı ve yargı önünde hesap sorulmalı.

Tekin Küçükali devrim yaptı görevden aldılar

* 35 yıl önceki Van depreminden hemen sonra oraya gittiniz. Aradan yıllar geçti ama kısmen de olsa aynı olaylar yaşandı...
Şimdi o boyutta değil ama çadır dağıtımı sırasında ciddi sıkıntılar yaşandı. 1999 Marmara Depremi sonrasında Kızılay enkaz altında kalıp yerle bir olmuştu. Daha sonra biz Arena ekibi olarak gittik ve Kızılay depolarını görüntüledik. İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma gazlı bezler, kullanımı mümkün olmayan tansiyon aletleri, patlamış gaz maskeleri gibi hurdaya çıkması gereken ne varsa Kızılay depolarındaydı. Ve bir felaket anında kullanılmayı bekliyorlardı! O görüntüleri yayınladıktan sonra Kızılay kendisini toparlamaya başladı. Özellikle Tekin Küçükali döneminde Kızılay hakikaten devrim niteliğinde bir atılım yaptı ama hiç beklenmedik bir anda yönetim değişikliği oldu ve yeni yönetim adapte olamaya çalışırken, bu deprem felaketi yaşandı.
* Deprem nedeniyle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının iptal edilmesi tepki gördü. Halk kutlama yaptı. Siz böyle bir olay yaşamış mıydınız?
Siyasetçilere göre daha önce de bu tür uygulamalar gerçekleşti. Bence bir deprem felaketi yaşandı, onun öncesinde yüreklerimize şehitlerimizin ateşi düştü. Evet, Cumhuriyet Bayramı'nın eğlence şeklinde kutlanmaması gerekirdi diye düşünülebilir ama Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamamak Cumhuriyet'i kuranlara çok büyük saygısızlıktır. Okullar neden kutlamasın? Niçin yürüyüşler yapılmasın? Niçin bayramla birlikte tüm Türkiye bir dayanışma, kenetlenme, bir sevgiyle kucaklaşma gününü yaşamasın?

Bayramı erteleyip düğüne gitmek olmaz

* 29 Ekim kutlamaları iptal edildi ancak iktidar düğünlerdeydi, bu çok eleştirildi...
Tabii ki eleştirilir. Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını engelleyenlerin, eğlence olarak nitelenebilen etkinliklerde de bulunmamaları gerekir. Bunu söylemeye bile gerek yok. Böyle bir davet olsa da gidilmez. O düğün ertelenir.
* Nedim Şener yıllardır çalışma arkadaşınız. Onun gibi gazetecilerin hapiste olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Bana, dünyaya gazetecilik yapmaya gelmiş kaç insan tanıdın diye sorsanız, bunların hemen başında Nedim'i sayarım. Çok dürüst ve mesleğimizin ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalan, gerekirse gazetecilik uğruna hayatını feda etmeyi göze alabilecek sayılı basın kahramanlarından biridir. Bu olayların neden yaşandığının ayrımına varan insanların kalbinde Nedim eşsiz değere sahiptir.

* Peki ya Deniz Feneri sanıklarının serbest bırakılması...
Vallahi Türkiye'de hukukun üstünlüğünün, yürütmenin üstünlüğü karşısında boynu eğik duruma düştüğünü artık havadaki kuşlar bile biliyor. Tuz kokarsa yapılacak bir şey kalmamış demektir. Bugün o noktadayız. Ben ki yarım asra yaklaşan gazetecilik hayatımda hep ''Yüce yargıya olan inancımız tam, yüce yargının bu konuda en adil kararı vereceğine kuşkumuz yoktur'' dedim. Şimdi arkadaşlarım benimle ''Yüce yargıya ne oldu?'' diye dalga geçiyor. Ben yok olmadığına inanmak istiyorum.
* Bir bütün olarak Türkiye'ye baktığınızda neler söylersiniz?
Bir görev nedeniyle dünyada tam bir tur attım. Gidilmeyecek yer bırakmadım. Dönüp dolaşıp dünyada en yaşanası ülkenin Türkiye olduğunu düşünüyorum. Bu cennet vatanda bizi birbirimize düşman edenler, bu insanları kamplaştıran, bölenler hem kendilerine hem ülkeye çok büyük kötülük ederler. Ben gelecek için umutluyum. Çünkü öyle bir gençlik geliyor ki ideallerinden ödün vermeyen, ideallerine sıkı sıkıya sarılmış bir gençlik. Onlara çok güveniyorum.

İçimden geleni yaptım abartılacak bir şey yok

* 24 şehit verdiğimiz hain saldırının ardından gazeteye ilan veren tek gazeteciydiniz. Bu sizi üzdü mü?
Başbakanımızın annesi vefat ettikten sonra aradan 1 hafta geçmiş olmasına karşın gazetelere taziye ilanı veren şirketler vardı. Tabii ki bir annenin kaybı en başta çocuklarını ve ailesini sonra da bunu öğrenen herkesi üzer. Ben de başbakanın annesinin vefat haberini verdikten sonra ekrandan kendisine ve ailesine başsağlığı diledim. Keşke anneler hiç ölmese...
Yaşadığım için biliyorum, anne acısına dayanmak çok zor. Ama bazılarının yaptığı Başbakan'ın acısını paylaşmaktan çok o acı üzerinden yağ çekmekti. Bundan en fazla Başbakan’ın rahatsız olduğunu zannediyorum.
Çünkü Başbakan yoksul öğrencileri okutan bir eğitim vakfına bağış yapılmasını istiyordu.
Öbür tarafta da şehitler, hayatlarının baharında bu vatan için toprağa düşmüş yiğitler var. O çarşaf çarşaf ilanları verenlerin hiçbiri şehitleri taziye ilanlarıyla anmadı. Ben hiç tanımadığım halde Ataköy'deki şehit cenazesine gittim. O çocuğun fotoğrafını gördüğümde, bebekliğinden o ana kadar geçirdiği yaşam, adeta film şeridi gibi geçti gözümden. Annesi kimbilir hangi zorluklar içinde ama sevgi ve şefkatle öpüp koklayarak büyüttü yavrusunu... Zor tuttum kendimi. Ben içimden geleni ve yapılması gerekeni yaptım. Bunun abartılacak bir şeyi yok.

O yemek demokrasinin ruhuna aykırı

* Çukurca'da 24 askerimizin şehit olmasının ardından Başbakan medya patronlarını topladı. O toplantıda SÖZCÜ başta olmak üzere muhalif gazeteler yoktu. Nasıl yorumladınız?
Eskiden Genelkurmay Başkanlığı akreditasyon uygulardı ve o listeye alınmayan gazeteler haklı olarak tepki gösterirdi. Hakikaten yanlış, ayrımcı bir uygulamaydı. Demokrasiye uygun bir tutum değildi. Ama o gün Genelkurmay'ı eleştirenler, bugün eleştirdiklerine benzer uygulamalara yönelince insan durup düşünüyor. Siz değil miydiniz dün böyle yapanları eleştirenler?
O halde niçin aynısını yapıyorsunuz?. Üstelik bugün daha çok demokrasi ve özgürlüklerden söz ediliyor. Bu uygulamayı demokrasinin ruhuna uygun bir değerlendirme olarak görmüyorum.
* Buradaki amaç ne olabilir?
Bu saldırılar karşısında terör haberleri verirken basının daha sorumlu davranmasını istemek doğaldır ama bu adeta dikte edercesine yapmamalı. Ayrıca patronların bulunmasına da gerek yok.

Uğur Dündar'ın bilinmeyenleri

* Her sabah 6'da kalkıyor. Haftanın 5-6 günü en az 1 saat tempolu yürüyüş yapıyor. Ağırlık çalışıyor.
* Sağlıklı besleniyor, asla alkol sigara kullanmıyor. Düzenli yaşıyor, erken yatıyor.
* Şu sıralar eline ne geçerse okuyor, Haluk Şahin'in son kitabı ''Can Çekişen Bir Meslek Üzerine Son Notlar''ını okuyor.
* Marka giymiyor, giysileri üzerine dikiliyor. Programlarında sponsor kullanmıyor. ''2 metre bez için ben özgürlüğümü kimseye kiralamam'' diyor.