UFUK GÜLDEMİR:"UĞUR DÜNDAR BENDEN NEFRET EDER VE ÖLMEMİ İSTER"!!!
Akşam yazarı Oray Eğin'in Habertük'ün patronu Ufuk Güldemir ile yaptığı ve ilki büyük yankı uyandıran röportajın ikinci bölümü de ilginç açıklamalar içeriyor.
Başarılı olunca kovulmayacağın tek yer patronluk. Patronluğu bu yüzden istedim. Sabah'tan ayrıldıktan sonra Hasan Cemal aracılığıyla önemli bir yazarlık teklifi aldım ama patronluk dışında şansım kalmamıştı
Tanıdığım kadarıyla Ufuk Güldemir: İşe en erken gelir, en geç çıkar... Sabaha karşı 03.00'te yatmış olsa bile, ertesi sabah 07.00'de işinin başında olmasına engel olmayan bir enerjisi vardır. Beyni herkesten daha hızlı çalışır, yanındakilerin de onun hızına yetişmesini bekler. Duvarlarda duyurulardan nefret eder, hepsini yırtar. Masanın üzerine oturulmasını sevmez. Çalıştığı yerlerde vaktini odasında değil haber merkezinde geçirir. Muhabirliği de, yöneticiliği de ve şimdi patronluğu da efsanedir...
Zamanında haklı olduğunu her düşündüğünde alttan almamış, geri adım atmamış, gerektiğinde vurup kapıyı çıkmıştır. Bugün bütün mücadelelerinde sonuna kadar haklı olduğunu görmemeye imkan yok. İşte tam da bu yüzden, ayrıca da birçok başka sebepten dolayı mesleki açıdan hayran olunası bir isim...
Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Sevildiğinizi biliyor muydunuz?
Ben biliyordum da bunu anlamam için kanser mi olmam gerekiyordu, emin değilim.
Hastalığınızdan sonra medyada bir sulh mu oldu size karşı?
Oldu.. Oldu...
Mehmet Ali Birand'la mesela, nasıl barıştınız?
Birand'dan bir geçmiş olsun mesajı geldi, ben de cevap verdim. Ondan sonra barıştık.
Onun samimiyetine niye inandınız da Uğur Dündar'ınkine inanmadınız?
Birand'la biz birbirimizi severdik. Uğur Dündar'la hiçbir zaman böyle bir şeyimiz yoktu ki... Uğur Dündar benden nefret eder ve ölmemi ister, biliyorum. Ama benden kurtulamayacak. Çünkü benim o kadar çok protege'm var ki medyada... Kaldı ki, Birand'la olan kişisel bir meseleydi.
Hastaneden nasıl sürdürdünüz gazetecilik mücadelenizi?
Oray ben bununla büyüdüm, başka bir şey bilmiyorum. Başka bir meslek de bilmiyorum, başka bir düşünce tarzı da bilmiyorum. Bir tek böyle düşünebiliyorum.
Acımasız bir gazeteciydiniz. Hala aynı derecede acımasız ve sert misiniz? Bunu kanser olduğunuz için değil, patron olduğunuz için soruyorum.
Acımasızlıktan ben aynı şeyi anlamıyorum. Bir karar verirken diyelim... Birlikte çalıştığımız bir müdür, çok hayati bir hata yapmış, bu hayati hatasını tekrarlamış. Ben de kabullenmeyip gerekeni yapardım, bu acımasızlık mı, emin değilim. Yoksa gerekeni yapmak mı?
Kavgalarınız hiç kişisel oldu mu?
Hiç kişisel olmadı. Bir kere bu meslekte kişisel olamaz zaten. Kişisel olduğunda o meslekte seni yaşatmazlar. Bu mesleğin bir de koridor sicili var. Bu senin asıl sicilindir. Sen kişisel sebeple birisiyle mesleki ilişkilerin ötesinde bir hesaplaşmaya girersen bunun hesabı sorulur sana. Milliyet'te, bana zaman zaman karşı olduklarını hissettiğim insanları bile kucaklamaya çalıştım.
Ama onlar, sizi devirmek için odalara kapanıp planlar yaptılar.
Biliyorum.... Olsun... Önemli değildi ki... Ben kendi tavrımdan sorumluyum. Kucaklamaya çalıştım ve götürmeye çalıştım işimi, iyi yapmaya çalıştım. Kişisel olamazdım. Kişisel olma hakkım bulunmuyor. Profesyonel kararlarla, komplekssiz, en iyisini yapmak zorundasın.
Milliyet deyince, Altan Öymen'in köşesi kalktıktan sonra ertesi gün yerine bir kuş resmi koymanızı hatırladım...
Tanıdığım kadarıyla Ufuk Güldemir: İşe en erken gelir, en geç çıkar... Sabaha karşı 03.00'te yatmış olsa bile, ertesi sabah 07.00'de işinin başında olmasına engel olmayan bir enerjisi vardır. Beyni herkesten daha hızlı çalışır, yanındakilerin de onun hızına yetişmesini bekler. Duvarlarda duyurulardan nefret eder, hepsini yırtar. Masanın üzerine oturulmasını sevmez. Çalıştığı yerlerde vaktini odasında değil haber merkezinde geçirir. Muhabirliği de, yöneticiliği de ve şimdi patronluğu da efsanedir...
Zamanında haklı olduğunu her düşündüğünde alttan almamış, geri adım atmamış, gerektiğinde vurup kapıyı çıkmıştır. Bugün bütün mücadelelerinde sonuna kadar haklı olduğunu görmemeye imkan yok. İşte tam da bu yüzden, ayrıca da birçok başka sebepten dolayı mesleki açıdan hayran olunası bir isim...
Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Sevildiğinizi biliyor muydunuz?
Ben biliyordum da bunu anlamam için kanser mi olmam gerekiyordu, emin değilim.
Hastalığınızdan sonra medyada bir sulh mu oldu size karşı?
Oldu.. Oldu...
Mehmet Ali Birand'la mesela, nasıl barıştınız?
Birand'dan bir geçmiş olsun mesajı geldi, ben de cevap verdim. Ondan sonra barıştık.
Onun samimiyetine niye inandınız da Uğur Dündar'ınkine inanmadınız?
Birand'la biz birbirimizi severdik. Uğur Dündar'la hiçbir zaman böyle bir şeyimiz yoktu ki... Uğur Dündar benden nefret eder ve ölmemi ister, biliyorum. Ama benden kurtulamayacak. Çünkü benim o kadar çok protege'm var ki medyada... Kaldı ki, Birand'la olan kişisel bir meseleydi.
Hastaneden nasıl sürdürdünüz gazetecilik mücadelenizi?
Oray ben bununla büyüdüm, başka bir şey bilmiyorum. Başka bir meslek de bilmiyorum, başka bir düşünce tarzı da bilmiyorum. Bir tek böyle düşünebiliyorum.
Acımasız bir gazeteciydiniz. Hala aynı derecede acımasız ve sert misiniz? Bunu kanser olduğunuz için değil, patron olduğunuz için soruyorum.
Acımasızlıktan ben aynı şeyi anlamıyorum. Bir karar verirken diyelim... Birlikte çalıştığımız bir müdür, çok hayati bir hata yapmış, bu hayati hatasını tekrarlamış. Ben de kabullenmeyip gerekeni yapardım, bu acımasızlık mı, emin değilim. Yoksa gerekeni yapmak mı?
Kavgalarınız hiç kişisel oldu mu?
Hiç kişisel olmadı. Bir kere bu meslekte kişisel olamaz zaten. Kişisel olduğunda o meslekte seni yaşatmazlar. Bu mesleğin bir de koridor sicili var. Bu senin asıl sicilindir. Sen kişisel sebeple birisiyle mesleki ilişkilerin ötesinde bir hesaplaşmaya girersen bunun hesabı sorulur sana. Milliyet'te, bana zaman zaman karşı olduklarını hissettiğim insanları bile kucaklamaya çalıştım.
Ama onlar, sizi devirmek için odalara kapanıp planlar yaptılar.
Biliyorum.... Olsun... Önemli değildi ki... Ben kendi tavrımdan sorumluyum. Kucaklamaya çalıştım ve götürmeye çalıştım işimi, iyi yapmaya çalıştım. Kişisel olamazdım. Kişisel olma hakkım bulunmuyor. Profesyonel kararlarla, komplekssiz, en iyisini yapmak zorundasın.
Milliyet deyince, Altan Öymen'in köşesi kalktıktan sonra ertesi gün yerine bir kuş resmi koymanızı hatırladım...