ÜÇ TANE ATEİST TİYATROCUNUN İSTEKLERİNE, 14 MİLYONLUK İSTANBUL BOYUN EĞMEZ!
Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda yaşanan "yönetmelik" tartışmasına bakın nasıl yaklaştı?
Oyunları belirleme yetkisini sanatçıya kim vermiş?
Konumuz Şehir Tiyatroları’nda yaşananlar..
Hukuk Fakültesi’nde daha ilk sınıfta Hukuk Felsefesi adlı bir ders vardır.
İş olsun diye konulmuş, avantaj derslerinden birisidir.
En azından öğrenciler üzerindeki görüntüsü böyledir.
Ama hukukun derinliğine kafa yoranlar için, "arka plan sorgulama" yeteneğinin kazanılmasında, altın kıymetinde bir eğitim içerir..
Talipliler, hukukun alt yapısını bu dersten alırlar..
Hukuk’a gitmeden önce de, daha İmam-Hatip’te iken, felsefe dersinde aynı konuya kafa yormuştuk.. Kelâm dersinde, "Her şeyin bir sebebi vardır" diye başlar.. "O, bunun sebebi.. Bu, şunun sebebi.. Ama sebepler zincirinin sonsuza kadar gitmesi muhaldir(mümkün değildir).. Yaratıcı, ilk sebebtir" der, konuyu bağlardık.
İşte Hukuk birinci sınıftaki Hukuk Felsefesi dersinde cevap aranan şu soru, benim en sevdiğim tartışma konusu idi..
"Kurallar, meşruiyetini nereden alır?"
Cevaben denilirdi ki, "Genelgeler, meşruiyetini yönetmelikten alır. Yönetmelikler, tüzükten alır. Tüzükler, kanundan alır. Kanunlar Anayasa’dan alır.."
Burada durup, derin bir nefes almanız gerekir.
Çünkü hemen devamında, beşeri hukuk açısından vereceğiniz cevabınız yok..
Soru şu: "Anayasalar, meşruiyetini nereden alır?"
Cevabı yok dediysem, hepten de cevapsız bırakılmış değildir..
Bir cevap olsun diye, "Anayasalar, meşruiyetini halktan alır" şeklinde, bir adım daha atılırsa da..
"Halk, anayasa yapma hakkını nereden almıştır?" sorusunda, artık tıkanma vazgeçilmezdir..
Beşeri hukukun çıkmazını bir kenara bırakıp, gelelim bugünkü konumuza..
Konumuz Şehir Tiyatroları idi değil mi?
Şimdi Şehir Tiyatroları’nda deniliyor ki, "Bürokratlar, iki kişi ile de olsa, oyunları belirleyen kurulda bulunamazlar. Yetki, sanatçılardadır.."
Kurula; belediyeyi temsilen katılacak olanların mahalle temizlik görevlileri olmayacağı, önerilen yeni üyelerin de sanatçı konumunda kişiler olacağını hatırlatalım ama..
Esas büyük sıkıntının; "kaynağı belirsiz yetki kullanımı"ndan kaynaklandığını hatırlatalım.
Elin gavurunun tiyatrosunu oynatıyorsunuz.
Bunun oynatılmasına kim karar verdi?
Sanatçılar!
Şu şu sanatçılar değil de, niye bu bu sanatçılar?
Öyle ya; herhalde Türkiye’deki tüm sanatçıları toplayıp, onların kararı ile oyunları belirliyor değilsiniz!
Bu bir yana, sizin "sanatçı" olarak takdim ettiklerinize "sanatçı" sıfatını veren kim?
Size göre sanatçı olan birisi, bana göre sanatçı olmayabilir. Bana göre sanatçı olan birisi de, size göre sanatçı olmayabilir..
Sanki hiçbir tartışma olmayan, doğa üstü bir kuraldan bahsediyormuşuz gibi, niye dayatıyorsunuz, kendi kafalarınızdakini?
Hadi diyelim, sanatçıların kimler olduğu konusunda uzlaştık.. Peki; Şehir Tiyatroları’nda oynanacak oyunları belirleme yetkisinin, sanatçılarda olmasının meşruiyet kaynağı nedir?
Öyle ya, kendi kendinize mi aldınız bu yetkiyi?.. Veya şöyle soralım; yetkiyi size, siz kendiniz mi verdiniz?
Biraz felsefi oldu değil mi?
Onlar da bize felsefe yaparak, kendi düşüncelerini dayatıyorlar ya..
Biz de onların çıkmazlarını, felsefe yaparak önlerine koyalım..
Veya kontra çıkış yapalım..
Ben çıkar dersem, "Oyunları belirleme yetkisi bendedir" diye..
Bana hangi gerekçe ile karşı çıkacaklar?
"Sen kimsin beyim" diye, değil mi?
Ben de aynısını onlara soruyorum, "Siz kimsiniz beyim?"
Görüyorsunuz ya.. Tartışma, kısır döngüye gidiyor..
Öyle ise, sorun akıl ile çözülmeli..
"Parayı veren düdüğü çalar" basitliğine düşmeyelim ama..
Kimseye, "Onlar sanatçı. Her şey, onların kararı ile olmalı" türünden, kaynağı belirsiz yetkiler de tanımayalım..
Sanata müdahale etmeyelim ama..
Halka "Sanat budur. Bundan başkası sanat değildir" dayatması da yapılmamalı.
Özgürlük olmalı ama..
Özgürlük dediğimiz şeyin tanımı; üç-beş ateist zevatın "Bizim dediğimizin olması, özgürlüktür. Bizim dediğimiz olmazsa, her yapılan mutlaka dayatmadır" olmamalı..
"Aynı itirazları, şu anki düzenleme için de düşünmeniz gerekmez mi?" diyecekler..
Tabii ki düşünmek mümkün.
Ama şu anki düzenleme, dünkü düzenlemeden daha özgürlükçü.. Daha katılımcı..
Siz, bu düzenlemeden daha özgürlükçüsünü bulun, onun üzerinde tartışalım..
Üç tane ateist tiyatrocunun isteklerine, 14 milyonluk İstanbul’un boyun eğmek zorunda olmadığını bilelim..
Ali Karahasanoğlu/Yeni Akit
Konumuz Şehir Tiyatroları’nda yaşananlar..
Hukuk Fakültesi’nde daha ilk sınıfta Hukuk Felsefesi adlı bir ders vardır.
İş olsun diye konulmuş, avantaj derslerinden birisidir.
En azından öğrenciler üzerindeki görüntüsü böyledir.
Ama hukukun derinliğine kafa yoranlar için, "arka plan sorgulama" yeteneğinin kazanılmasında, altın kıymetinde bir eğitim içerir..
Talipliler, hukukun alt yapısını bu dersten alırlar..
Hukuk’a gitmeden önce de, daha İmam-Hatip’te iken, felsefe dersinde aynı konuya kafa yormuştuk.. Kelâm dersinde, "Her şeyin bir sebebi vardır" diye başlar.. "O, bunun sebebi.. Bu, şunun sebebi.. Ama sebepler zincirinin sonsuza kadar gitmesi muhaldir(mümkün değildir).. Yaratıcı, ilk sebebtir" der, konuyu bağlardık.
İşte Hukuk birinci sınıftaki Hukuk Felsefesi dersinde cevap aranan şu soru, benim en sevdiğim tartışma konusu idi..
"Kurallar, meşruiyetini nereden alır?"
Cevaben denilirdi ki, "Genelgeler, meşruiyetini yönetmelikten alır. Yönetmelikler, tüzükten alır. Tüzükler, kanundan alır. Kanunlar Anayasa’dan alır.."
Burada durup, derin bir nefes almanız gerekir.
Çünkü hemen devamında, beşeri hukuk açısından vereceğiniz cevabınız yok..
Soru şu: "Anayasalar, meşruiyetini nereden alır?"
Cevabı yok dediysem, hepten de cevapsız bırakılmış değildir..
Bir cevap olsun diye, "Anayasalar, meşruiyetini halktan alır" şeklinde, bir adım daha atılırsa da..
"Halk, anayasa yapma hakkını nereden almıştır?" sorusunda, artık tıkanma vazgeçilmezdir..
Beşeri hukukun çıkmazını bir kenara bırakıp, gelelim bugünkü konumuza..
Konumuz Şehir Tiyatroları idi değil mi?
Şimdi Şehir Tiyatroları’nda deniliyor ki, "Bürokratlar, iki kişi ile de olsa, oyunları belirleyen kurulda bulunamazlar. Yetki, sanatçılardadır.."
Kurula; belediyeyi temsilen katılacak olanların mahalle temizlik görevlileri olmayacağı, önerilen yeni üyelerin de sanatçı konumunda kişiler olacağını hatırlatalım ama..
Esas büyük sıkıntının; "kaynağı belirsiz yetki kullanımı"ndan kaynaklandığını hatırlatalım.
Elin gavurunun tiyatrosunu oynatıyorsunuz.
Bunun oynatılmasına kim karar verdi?
Sanatçılar!
Şu şu sanatçılar değil de, niye bu bu sanatçılar?
Öyle ya; herhalde Türkiye’deki tüm sanatçıları toplayıp, onların kararı ile oyunları belirliyor değilsiniz!
Bu bir yana, sizin "sanatçı" olarak takdim ettiklerinize "sanatçı" sıfatını veren kim?
Size göre sanatçı olan birisi, bana göre sanatçı olmayabilir. Bana göre sanatçı olan birisi de, size göre sanatçı olmayabilir..
Sanki hiçbir tartışma olmayan, doğa üstü bir kuraldan bahsediyormuşuz gibi, niye dayatıyorsunuz, kendi kafalarınızdakini?
Hadi diyelim, sanatçıların kimler olduğu konusunda uzlaştık.. Peki; Şehir Tiyatroları’nda oynanacak oyunları belirleme yetkisinin, sanatçılarda olmasının meşruiyet kaynağı nedir?
Öyle ya, kendi kendinize mi aldınız bu yetkiyi?.. Veya şöyle soralım; yetkiyi size, siz kendiniz mi verdiniz?
Biraz felsefi oldu değil mi?
Onlar da bize felsefe yaparak, kendi düşüncelerini dayatıyorlar ya..
Biz de onların çıkmazlarını, felsefe yaparak önlerine koyalım..
Veya kontra çıkış yapalım..
Ben çıkar dersem, "Oyunları belirleme yetkisi bendedir" diye..
Bana hangi gerekçe ile karşı çıkacaklar?
"Sen kimsin beyim" diye, değil mi?
Ben de aynısını onlara soruyorum, "Siz kimsiniz beyim?"
Görüyorsunuz ya.. Tartışma, kısır döngüye gidiyor..
Öyle ise, sorun akıl ile çözülmeli..
"Parayı veren düdüğü çalar" basitliğine düşmeyelim ama..
Kimseye, "Onlar sanatçı. Her şey, onların kararı ile olmalı" türünden, kaynağı belirsiz yetkiler de tanımayalım..
Sanata müdahale etmeyelim ama..
Halka "Sanat budur. Bundan başkası sanat değildir" dayatması da yapılmamalı.
Özgürlük olmalı ama..
Özgürlük dediğimiz şeyin tanımı; üç-beş ateist zevatın "Bizim dediğimizin olması, özgürlüktür. Bizim dediğimiz olmazsa, her yapılan mutlaka dayatmadır" olmamalı..
"Aynı itirazları, şu anki düzenleme için de düşünmeniz gerekmez mi?" diyecekler..
Tabii ki düşünmek mümkün.
Ama şu anki düzenleme, dünkü düzenlemeden daha özgürlükçü.. Daha katılımcı..
Siz, bu düzenlemeden daha özgürlükçüsünü bulun, onun üzerinde tartışalım..
Üç tane ateist tiyatrocunun isteklerine, 14 milyonluk İstanbul’un boyun eğmek zorunda olmadığını bilelim..
Ali Karahasanoğlu/Yeni Akit