''TUTUKLU GAZETECİLER, GAZETECİ KİMLİKLERİNDEN DOLAYI İÇERİDE DEĞİL''
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Türkiye'de tutuklu gazetecilerin terör örgütü üyeliğinden cezaevinde olduklarını söyledi
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Türkiye’de, hükümlü olarak bulunan ve gazetecilik kimliği ile ilişkilendirilmeye çalışılan bazı kişilerin; silahlı terör örgütü üyeliği, adam kaçırma, ruhsatsız silah ve tehlikeli madde bulundurma, bombalama ve adam öldürme gibi ağır cürümlerden oluşan gerekçelerden dolayı hürriyetlerinin kısıldığını söyledi.
Ergin, "Basın ve ifade özgürlüğü ile doğrudan ilgisi bulunmayan bu tür eylemlere, müsamaha gösterecek hukuk devleti modelinin bulunacağını sanmıyorum." dedi.
Sadullah Ergin, Ankara JW Marriot Otel’de düzenlenen ’Türkiye’de İfade ve Medya Özgürlüğü Üst Düzeyli Konferansı’nda konuştu. Konferansa AB Genel Sekreteri Thorbjern Jangland, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu, Yargıtay Başkanı Ali Kalkan ve yüksek yargı üyeleri ile mahkeme başkanları katıldı.
Bakan Ergin, konuşmasında basın özgürlüğü konusunda Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin Türkiye’de 76 gazetecinin tutuklu olduğu iddiasına cevap verdi. Komitenin 2011 yılında bu sayıyı 8 olarak verdiğini hatırlatan Ergin, 2012 yılında yer alan 76 kişiden 70’inin 2011 öncesinde de adli yargı sürecinde yargılandığını belirtti. Ergün, "Komitenin bir önceki yıl gazeteci olarak değerlendirmediği, isimleri hangi ölçülere göre 1 yıl sonraki raporda gazeteci olarak değerlendirdiği cevapsız kalmış ve bizim için cevaplanması gereken bir konudur. Gazeteci olsun veya olmasın bir kişinin ifadeleri veya düşünceleri nedeni ile mağduriyet yaşamasını kabul edemeyeceğimizi defalarca belirttik. Ancak ifade özgürlüğünün sınırını oluşturan, doğrudan şiddete bulaşmış kişilerini bile gazetecilik kimliği ile savunma refleksinin, suç işlemekte imtiyazlı bir sınıf arayışı olarak görmek mümkündür." dedi.
Türkiye’de hükümlü olarak bulunan ve gazetecilik kimliği ile ilişkilendirilmeye çalışılan bazılarının, silahlı terör örgütü üyeliği, adam kaçırma ruhsatsız silah ve tehlikeli madde bulundurma, bombalama ve adam öldürme gibi ağır cürümler gibi gerekçelerden dolayı hürriyetlerinin kısıldığını dile getiren Ergin, bu değerlendirmelerin güvenirliklerini tartışmalı hale getirdiğini savundu. Bu suçlar arasında, hırsızlık, gasp ve sahtecilik gibi yüz kızartıcı fiiller nedeni ile hükümlü olanların da bulunduğunu kaydeden Ergin, "Basın ve ifade özgürlüğü ile doğrudan ilgisi bulunmayan bu tür eylemlere müsamaha gösterecek hukuk devleti modelinin bulunacağını sanmıyorum. Demokrasi, korkuların değil hürriyet şarkısının rejimidir. Üretilmiş türlü vehim ve korkularla toplumun esir alınmaya çalışıldığı, çok uzak bir geçmişte güçlü siyasal bir itiraz ortaya çıkmış ve bu şarkı ortaya çıkmıştır." diye konuştu.
KILIÇ: HAKARET, KİN VE NEFRET SÖYLEMİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ SAYILAMAZ
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da konuşmasında, Türkiye’de 2012 yılı sonunda ifade özgürlüğü ile ilgili derdest davalara bakıldığında, 176 bin 247 davadan 172 bin 723 hakaret davası, 2 bin 539 terör propagandasına konu olmuş dava, 406 da suç ve suçluyu övmek için açılan davalar olduğunu bildirdi.
Davaların, sayısına bakıldığında sorumluluğun sadece yargı mensuplarına yüklemenin ’büyük bir insafsızlık’ olduğunu vurgulayan Kılıç, şöyle konuştu: "Açılmış davaların yüzde 98’i hakaret davasıdır. Bunun nedenleri üzerinde durulmalıdır. Siyasilerin, gerilim üzerine kurdukları politik yaklaşımlar. Diyalog kültürünü ortadan kaldırdığını ve çoğulcu ve hoş görülü duygular yerini nefret söylemine bırakmakta. Böylece, bireyler ve kurumlar, sorunu çözmek için bir araya gelerek, demokrasinin müzakere imkânlarından mahkûm kalmaktadırlar. Toplumda en masum sorular bile, ideolojik olarak algılanmakta rejim krizine dönüşmektedir. Nefret söyleminden siyasi rant elde edenler, kısa sürede kazançlı olsalar da, bunun gelecek kuşaklara bırakılan kirli bir miras olduğunu anlayacaklardır. Hakaret, kin, nefret söylemlerini ifade özgürlüğünün koruması altına kabul etmek asla mümkün değildir."
"BAZILARININ LAİKLİK VE DEVLETİ KURTARMA ANLAYIŞI DEMOKRASİNİN BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZDU"
Kılıç, geçmişte evrensel anlayışlardan uzaklaşarak, Türkiye’ye uygun anlayışla laiklik, sosyal devlet, devleti kurtarma anlayışı gibi unsurların demokrasinin orijinal bütünlüğünü bozarak, özellikle düşünce inanç ve bunları ifade edebilme anlamında derin yaralar açtığını, onarılması güç yaralar bıraktığını kaydetti.
Kavramların, açık olmamasının, keyfi uygulamaların yaşanmasına sebep olduğunu belirten Kılıç, "Mağdur bir kitlenin oluşmasına yol açmıştır. Dün hak ihlallerine uğramış mazlumlarla, bu gün aynı ihlalleri yaşayan insanların kimliklerinin farklı olması düşüncemizi değiştirmez. İnsan onuruna yakışmayan bu iklimden uzaklaşmayı sağlamak yasama, yürütme, yargı organlarının en temel görevidir. İnsan onuru ile oynayanlar tarihin hiçbir yerinde kazanan olmamıştır." ifadelerini kullandı.
İfade özgürlüğü ile ilgili yapılan değişikliklerin uygulanabilirse, halkı hak ettiği yere taşıyacağına işaret eden Kılıç, terör sorunun temel hak ve özgürlükleri de sınırladığını söyledi. Türkiye’nin soğuk bir zaman tünelinde zor bir süreçten geçtiğini de işaret eden Kılıç, barış içinde yaşayan aydınlık bir Türkiye’ye muhakkak ulaşılacağını sözlerine ekledi.
JANGLAND: İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KORUNMASI DEMOKRASİNİN KORUNMASIDIR
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjern Jangland da yaptığı konuşmada, nefret ve şiddete teşvik eden ifadelere basında yer verilmesine hiçbir şekilde müsamaha gösterilemeyeceğini vurguladı.
Thorbjern Jangland, AB’nin, ifade özgürlüğünde ayrımcılığın yapılmaması konusunda da vurgu yapıldığını anlattı.
Türkiye’de bazı gazetecilerin yaptığı röportajlar nedeni ile tutuklanmasını da eleştiren Jangland, AB’nin bu tür tutuklamalara olumlu bakmadığını aktardı.
İfade özgürlüğünün Türkiye Anayasası’nda da yer aldığını vurgulayan Jangland, "İfade özgürlüğü ile sizin fikirlerinize ters gelen düşünceler olabilir. Toplumun ve devleti yönetenlerin de fikirleri ile tamamen çatışan düşünceler de olabilir. Buna tahammül edilmesi gerekir. Zira ifadelerin üstünlüğü ile ancak bireylerin üstünlüğünü sağlayabilirsiniz. İfade özgürlüğünü korunması demokrasini korunmasıdır." diye konuştu.
Jangland, Türkiye’de anayasada yapılacak değişiklikleri gözlemlediklerini belirtirken, yeni anayasa konusundaki çalışmaları da yakından takip ettiklerini ve anayasa revizyonunun zaman alabileceğine de işaret etti.
Ergin, "Basın ve ifade özgürlüğü ile doğrudan ilgisi bulunmayan bu tür eylemlere, müsamaha gösterecek hukuk devleti modelinin bulunacağını sanmıyorum." dedi.
Sadullah Ergin, Ankara JW Marriot Otel’de düzenlenen ’Türkiye’de İfade ve Medya Özgürlüğü Üst Düzeyli Konferansı’nda konuştu. Konferansa AB Genel Sekreteri Thorbjern Jangland, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu, Yargıtay Başkanı Ali Kalkan ve yüksek yargı üyeleri ile mahkeme başkanları katıldı.
Bakan Ergin, konuşmasında basın özgürlüğü konusunda Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin Türkiye’de 76 gazetecinin tutuklu olduğu iddiasına cevap verdi. Komitenin 2011 yılında bu sayıyı 8 olarak verdiğini hatırlatan Ergin, 2012 yılında yer alan 76 kişiden 70’inin 2011 öncesinde de adli yargı sürecinde yargılandığını belirtti. Ergün, "Komitenin bir önceki yıl gazeteci olarak değerlendirmediği, isimleri hangi ölçülere göre 1 yıl sonraki raporda gazeteci olarak değerlendirdiği cevapsız kalmış ve bizim için cevaplanması gereken bir konudur. Gazeteci olsun veya olmasın bir kişinin ifadeleri veya düşünceleri nedeni ile mağduriyet yaşamasını kabul edemeyeceğimizi defalarca belirttik. Ancak ifade özgürlüğünün sınırını oluşturan, doğrudan şiddete bulaşmış kişilerini bile gazetecilik kimliği ile savunma refleksinin, suç işlemekte imtiyazlı bir sınıf arayışı olarak görmek mümkündür." dedi.
Türkiye’de hükümlü olarak bulunan ve gazetecilik kimliği ile ilişkilendirilmeye çalışılan bazılarının, silahlı terör örgütü üyeliği, adam kaçırma ruhsatsız silah ve tehlikeli madde bulundurma, bombalama ve adam öldürme gibi ağır cürümler gibi gerekçelerden dolayı hürriyetlerinin kısıldığını dile getiren Ergin, bu değerlendirmelerin güvenirliklerini tartışmalı hale getirdiğini savundu. Bu suçlar arasında, hırsızlık, gasp ve sahtecilik gibi yüz kızartıcı fiiller nedeni ile hükümlü olanların da bulunduğunu kaydeden Ergin, "Basın ve ifade özgürlüğü ile doğrudan ilgisi bulunmayan bu tür eylemlere müsamaha gösterecek hukuk devleti modelinin bulunacağını sanmıyorum. Demokrasi, korkuların değil hürriyet şarkısının rejimidir. Üretilmiş türlü vehim ve korkularla toplumun esir alınmaya çalışıldığı, çok uzak bir geçmişte güçlü siyasal bir itiraz ortaya çıkmış ve bu şarkı ortaya çıkmıştır." diye konuştu.
KILIÇ: HAKARET, KİN VE NEFRET SÖYLEMİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ SAYILAMAZ
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da konuşmasında, Türkiye’de 2012 yılı sonunda ifade özgürlüğü ile ilgili derdest davalara bakıldığında, 176 bin 247 davadan 172 bin 723 hakaret davası, 2 bin 539 terör propagandasına konu olmuş dava, 406 da suç ve suçluyu övmek için açılan davalar olduğunu bildirdi.
Davaların, sayısına bakıldığında sorumluluğun sadece yargı mensuplarına yüklemenin ’büyük bir insafsızlık’ olduğunu vurgulayan Kılıç, şöyle konuştu: "Açılmış davaların yüzde 98’i hakaret davasıdır. Bunun nedenleri üzerinde durulmalıdır. Siyasilerin, gerilim üzerine kurdukları politik yaklaşımlar. Diyalog kültürünü ortadan kaldırdığını ve çoğulcu ve hoş görülü duygular yerini nefret söylemine bırakmakta. Böylece, bireyler ve kurumlar, sorunu çözmek için bir araya gelerek, demokrasinin müzakere imkânlarından mahkûm kalmaktadırlar. Toplumda en masum sorular bile, ideolojik olarak algılanmakta rejim krizine dönüşmektedir. Nefret söyleminden siyasi rant elde edenler, kısa sürede kazançlı olsalar da, bunun gelecek kuşaklara bırakılan kirli bir miras olduğunu anlayacaklardır. Hakaret, kin, nefret söylemlerini ifade özgürlüğünün koruması altına kabul etmek asla mümkün değildir."
"BAZILARININ LAİKLİK VE DEVLETİ KURTARMA ANLAYIŞI DEMOKRASİNİN BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZDU"
Kılıç, geçmişte evrensel anlayışlardan uzaklaşarak, Türkiye’ye uygun anlayışla laiklik, sosyal devlet, devleti kurtarma anlayışı gibi unsurların demokrasinin orijinal bütünlüğünü bozarak, özellikle düşünce inanç ve bunları ifade edebilme anlamında derin yaralar açtığını, onarılması güç yaralar bıraktığını kaydetti.
Kavramların, açık olmamasının, keyfi uygulamaların yaşanmasına sebep olduğunu belirten Kılıç, "Mağdur bir kitlenin oluşmasına yol açmıştır. Dün hak ihlallerine uğramış mazlumlarla, bu gün aynı ihlalleri yaşayan insanların kimliklerinin farklı olması düşüncemizi değiştirmez. İnsan onuruna yakışmayan bu iklimden uzaklaşmayı sağlamak yasama, yürütme, yargı organlarının en temel görevidir. İnsan onuru ile oynayanlar tarihin hiçbir yerinde kazanan olmamıştır." ifadelerini kullandı.
İfade özgürlüğü ile ilgili yapılan değişikliklerin uygulanabilirse, halkı hak ettiği yere taşıyacağına işaret eden Kılıç, terör sorunun temel hak ve özgürlükleri de sınırladığını söyledi. Türkiye’nin soğuk bir zaman tünelinde zor bir süreçten geçtiğini de işaret eden Kılıç, barış içinde yaşayan aydınlık bir Türkiye’ye muhakkak ulaşılacağını sözlerine ekledi.
JANGLAND: İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KORUNMASI DEMOKRASİNİN KORUNMASIDIR
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjern Jangland da yaptığı konuşmada, nefret ve şiddete teşvik eden ifadelere basında yer verilmesine hiçbir şekilde müsamaha gösterilemeyeceğini vurguladı.
Thorbjern Jangland, AB’nin, ifade özgürlüğünde ayrımcılığın yapılmaması konusunda da vurgu yapıldığını anlattı.
Türkiye’de bazı gazetecilerin yaptığı röportajlar nedeni ile tutuklanmasını da eleştiren Jangland, AB’nin bu tür tutuklamalara olumlu bakmadığını aktardı.
İfade özgürlüğünün Türkiye Anayasası’nda da yer aldığını vurgulayan Jangland, "İfade özgürlüğü ile sizin fikirlerinize ters gelen düşünceler olabilir. Toplumun ve devleti yönetenlerin de fikirleri ile tamamen çatışan düşünceler de olabilir. Buna tahammül edilmesi gerekir. Zira ifadelerin üstünlüğü ile ancak bireylerin üstünlüğünü sağlayabilirsiniz. İfade özgürlüğünü korunması demokrasini korunmasıdır." diye konuştu.
Jangland, Türkiye’de anayasada yapılacak değişiklikleri gözlemlediklerini belirtirken, yeni anayasa konusundaki çalışmaları da yakından takip ettiklerini ve anayasa revizyonunun zaman alabileceğine de işaret etti.