TÜRKİYE'NİN TÜM KOVULMUŞ YAZARLARI BİRLEŞİN! THE HUFFINGTON POST NEDEN OLMASIN?
Gazetelerden atılan isimlere her gün bir yenisi ekleniyor. Peki, bu önemli kalemler neden birleşip kendi internet gazetelerini kurmuyorlar? Murat Tolga Şen yazıyor.
20 yıl önce olsa, gazetesinden kovulan biri için “medya böylesine iktidarın denetimindeyken kafası kesilmiş tavuk gibi kendini oradan oraya vurur, sonra da ölür” derdim ancak internet oyunun kurallarını fena halde değiştirdi.
Tabi biz internetin önemini henüz anlayabilmiş değiliz. ’Biz’ derken Türkiye’nin önde gelen medya takip sitelerinden biri olan Medyaradar’ı ve yazarı olarak kendimi saptamanın dışında tutuyorum ancak gazetelerinden kovulan önemli isimlerin, duygusal veda yazılarıyla ah vah ederek köşelerine çekilip ölümü beklemeleri durumun öyle olduğunu gösteriyor. Halbuki ABD başkanı Obama daha bugün açıkladı, “Kağıda basılmış gazetelerin geleceği yok artık, gazetecilik internete taşınacak” diye…
Malum, bizde kimsenin ciddiye almadığı bir blog yazarlığı mevcut ancak yazılı basının kağıt üzerinde kalmış önemi yüzünden blog habercilerini kimse ciddiye almadı memlekette. Onların da çok suya sabuna dokunan şeyler yazdığını söyleyemem. Kendi alanım olan sinema bloglarına baktığımda hepsinin büyüklere benzemek istediğini, misal; yeni bir Beyazperde.com olmaya çalıştıklarını gözlemledim. Blog yapan gençler cesur ancak firmalardan gelen bir iki hediyeye kolayca tav oluyorlar. O yüzden yıllarını bu işe vermiş kalemlere “hadi gidin blog yapın” diyemem. Blogculuk en başından beri yanlış ve dar bir alana hapsoldu bu ülkede…
Bugün Milliyet’ten kovulan (sevimsiz bir kelime ama tanıma uygun) Can Dündar’ın kendine ait bir sitesi var örneğin ancak o da ortalama bir blogdan daha popüler değil. Başka bir şeyler düşünmeli, açıkta kalmış bunca iyi yazar, çizer varken. Birileri bir şeyler düşünmeli!
Yıllardır kağıttan gemilerin batacağını, bunun öncelikle ekonomik sebeplerle olacağını ama iktidar medya patronu ilişkisi yüzünden gazetecilerin sansür belasından korkmadan işlerini yapmaya devam edemeyeceklerini yazıyordum. Konuştuğum önemli isimlerin internete neden bu kadar uzak durduklarına da anlam veremiyordum.
Şimdi… Hazır bu cadı avı başlamışken krizi fırsata çevirmek gerek. Hani Mahmut Tuncer türküsü vardır ya; ne duruyorsun! Helva yapsana… Mesleğin erbapları bir an önce toplanıp kendi gazetelerini hiç kağıda, mürekkebe bulaşmadan kurmalılar. Gazete kağıttan bir platformdur, önemli olan gazeteciliğin kendisi. Ortada The Huffington Post gibi kağıt medya geleneğinden beslenmeyen başarılı projelerde mevcutken bunu denememek için hiçbir sebep göremiyorum.
The Huffington Post 2005 yılında Arianna Huffington, Kenneth Lerer ve Jonah Peretti tarafından internet üzerinde kuruldu ve sadece 4 yılda ABD’nin en önde gelen habercilerinden biri oldu. Sosyal medyaya başarılı bir şekilde entegre olan bu yayının okur sayısı The Washington Post’u çoktan geçti. Site kadrosundaki iyi yazarlarla dünya gündemini takip etmenin en iyi ve güvenilir yolu olarak gösteriliyor. Gezi Parkı direnişi de bu internet yayınında epey yer aldı. The Huffington Post internet yayıncılığının düzgün yapıldığı takdirde para kazandırdığının da bir ispatıdır. Güçlü, sansürsüz ve karlı... Daha ne olsun, kim korkar hain patrondan!
Sansüre önlem olarak yurtdışından iyi korunan sunucu ve güzel hazırlanmış bir temayla harika bir internet gazetesi yaratılabilir. Eğer bu medyanın başında, içinde Can Dündar gibi bu işi bilen insanlarda olursa gazeteciliğin yeniçağı başlamış olur.
İktidara yakın ya da uzak tüm kağıt medyanın tirajları yerde sürünürken, maliyet ve ulaşılabilirlik açısından en güçlü fırsatlar internet yayıncılığında… Patron medyalarındaki kazançlar olmayabilir ama internet için yeni kazanç modelleri türeyip duruyor. Zaten amaç fikir paylaşımıysa para en son düşünülecek şey olmalı.
Kolayca gerçekleşebilecek bu düşün önündeki tek engel ise yıllar içinde bilenmiş mesleki rekabet duygusu ve ego savaşları olabilir ancak. Yine de benim umudum var. Bakalım ilk kim bunu başaracak ve kağıda basılmayan güçlü bir internet gazetesi kuracak. Bu yapıldığında, gazetelerin patronlarının gazeteci olduğu o eski güzel günlere yeniden döneceğiz.
MURAT TOLGA ŞEN /
Tabi biz internetin önemini henüz anlayabilmiş değiliz. ’Biz’ derken Türkiye’nin önde gelen medya takip sitelerinden biri olan Medyaradar’ı ve yazarı olarak kendimi saptamanın dışında tutuyorum ancak gazetelerinden kovulan önemli isimlerin, duygusal veda yazılarıyla ah vah ederek köşelerine çekilip ölümü beklemeleri durumun öyle olduğunu gösteriyor. Halbuki ABD başkanı Obama daha bugün açıkladı, “Kağıda basılmış gazetelerin geleceği yok artık, gazetecilik internete taşınacak” diye…
Malum, bizde kimsenin ciddiye almadığı bir blog yazarlığı mevcut ancak yazılı basının kağıt üzerinde kalmış önemi yüzünden blog habercilerini kimse ciddiye almadı memlekette. Onların da çok suya sabuna dokunan şeyler yazdığını söyleyemem. Kendi alanım olan sinema bloglarına baktığımda hepsinin büyüklere benzemek istediğini, misal; yeni bir Beyazperde.com olmaya çalıştıklarını gözlemledim. Blog yapan gençler cesur ancak firmalardan gelen bir iki hediyeye kolayca tav oluyorlar. O yüzden yıllarını bu işe vermiş kalemlere “hadi gidin blog yapın” diyemem. Blogculuk en başından beri yanlış ve dar bir alana hapsoldu bu ülkede…
Bugün Milliyet’ten kovulan (sevimsiz bir kelime ama tanıma uygun) Can Dündar’ın kendine ait bir sitesi var örneğin ancak o da ortalama bir blogdan daha popüler değil. Başka bir şeyler düşünmeli, açıkta kalmış bunca iyi yazar, çizer varken. Birileri bir şeyler düşünmeli!
Yıllardır kağıttan gemilerin batacağını, bunun öncelikle ekonomik sebeplerle olacağını ama iktidar medya patronu ilişkisi yüzünden gazetecilerin sansür belasından korkmadan işlerini yapmaya devam edemeyeceklerini yazıyordum. Konuştuğum önemli isimlerin internete neden bu kadar uzak durduklarına da anlam veremiyordum.
Şimdi… Hazır bu cadı avı başlamışken krizi fırsata çevirmek gerek. Hani Mahmut Tuncer türküsü vardır ya; ne duruyorsun! Helva yapsana… Mesleğin erbapları bir an önce toplanıp kendi gazetelerini hiç kağıda, mürekkebe bulaşmadan kurmalılar. Gazete kağıttan bir platformdur, önemli olan gazeteciliğin kendisi. Ortada The Huffington Post gibi kağıt medya geleneğinden beslenmeyen başarılı projelerde mevcutken bunu denememek için hiçbir sebep göremiyorum.
The Huffington Post 2005 yılında Arianna Huffington, Kenneth Lerer ve Jonah Peretti tarafından internet üzerinde kuruldu ve sadece 4 yılda ABD’nin en önde gelen habercilerinden biri oldu. Sosyal medyaya başarılı bir şekilde entegre olan bu yayının okur sayısı The Washington Post’u çoktan geçti. Site kadrosundaki iyi yazarlarla dünya gündemini takip etmenin en iyi ve güvenilir yolu olarak gösteriliyor. Gezi Parkı direnişi de bu internet yayınında epey yer aldı. The Huffington Post internet yayıncılığının düzgün yapıldığı takdirde para kazandırdığının da bir ispatıdır. Güçlü, sansürsüz ve karlı... Daha ne olsun, kim korkar hain patrondan!
Sansüre önlem olarak yurtdışından iyi korunan sunucu ve güzel hazırlanmış bir temayla harika bir internet gazetesi yaratılabilir. Eğer bu medyanın başında, içinde Can Dündar gibi bu işi bilen insanlarda olursa gazeteciliğin yeniçağı başlamış olur.
İktidara yakın ya da uzak tüm kağıt medyanın tirajları yerde sürünürken, maliyet ve ulaşılabilirlik açısından en güçlü fırsatlar internet yayıncılığında… Patron medyalarındaki kazançlar olmayabilir ama internet için yeni kazanç modelleri türeyip duruyor. Zaten amaç fikir paylaşımıysa para en son düşünülecek şey olmalı.
Kolayca gerçekleşebilecek bu düşün önündeki tek engel ise yıllar içinde bilenmiş mesleki rekabet duygusu ve ego savaşları olabilir ancak. Yine de benim umudum var. Bakalım ilk kim bunu başaracak ve kağıda basılmayan güçlü bir internet gazetesi kuracak. Bu yapıldığında, gazetelerin patronlarının gazeteci olduğu o eski güzel günlere yeniden döneceğiz.
MURAT TOLGA ŞEN /