Türkiye’nin en ünlü ekonomi müdürüne müteahhit dayağı! Mazlum'u getirin bana!
Medyaradar’ın sivri dilli köşe yazarı Keskin Kalem, ünlü bir müteahhitin Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birinin ekonomi müdürünü nasıl tekme tokat dövdüğünü yazdı.
Değerli okuyucularım, bu güzide sitenin editörü biliyorum ki size yazımın içeriğinden çarpıcı bir başlık atacak. Atılan başlık sizi meraklandıracak biliyorum ama inanın sömestr tatilimden iki satır yazmaz isem çatlarım.
‘Öyle bir geçer zaman ki’ diyordu ya ‘Erkin Baba’ zaman hızla akıp gitti ve bizim minikler koca adam oldular. Sınavları da bitince biz de soluğu Bolu’da aldık. Malumunuz İstanbul’da karın yağacağı yok. Her ne kadar anlı şanlı gazetelerimizin web sitelerinde her gün “Meteorolojiden Uyarı! İstanbul’a Kar Ne Zaman Yağacak?” şeklinde başlıklarla aldatılsak da mübarek yağmadı. O yüzden eşsiz güzellikteki Bolu-Kartalkaya’da söylemesi ayıptır bu özlemimizi giderdik. Yine söylemesi ayıptır mangal sucuk keyfi yaptığımız bir ortamda işadamı dostum, ‘Necip Türk Medyamız’dan bir dizi seçkin örnekler sunmasın mı? Hanım ve çocuklar şaşıp kalırken, ben inanın umursamadım bile. O kadar çok rezillik, o kadar çok utanç vesikalarına tanıklık eder oldum ki sanırım ben de şerbetlendim artık.
Yine homurdandığınızı duyar gibiyim, hemen mevzuya giriyorum. Lakin yazımı kaleme alırken aklıma Yeşilçam’ın Kemal Sunal imzalı unutulmaz filmi “Şark Bülbülü” geldi. Bu efsane filmin kült olmuş bir sahnesi vardı. Hani, filmde Dinçer Çekmez’in hayat verdiği para babası karakteri, ne zaman başı ağrısa ne zaman morali bozulsa o efsane repliği patlatırdı:
“Mazlum’u getirin bana Mazlum’u.”
Ee tabi bu sözlerin ardından Mazlum gelir, parasıyla dayağını yer daha sonra bir güzel köşesine çekilirdi.
Şimdi soracaksınız, bunları bize niye anlattın? diye. Ama inanın 1979 imzalı bu filmin, 2018 versiyonu yaşandı da ondan.
Nasıl mı olmuş?
+18 kuralına uyarak aktarmaya çalışayım.
Biraz karmaşık gibi görünse de aslında basit bir hikaye. Kahramanımız (meslektaşım demeye utanıyorum!) Türkiye’nin en ünlü gazetelerinden birinin ekonomi müdürü. Bu aynı zamanda filmdeki Mazlum karakterine denk gelen şahıs oluyor anlayacağınız üzere... Diğeri de Türkiye’nin en meşhur inşaat firmalarından birinin sahibi.
Bu iki karakter zaman zaman İstanbul’un en ünlü restorantlarında boy gösterir, memleketi kurtarır ve kilolarına katkıda bulunurlar... Yalnız bu memleketi kurtarma meseleleri içerisinde anlı şanlı müteahhitimizi kurtarma işleri de konuşulurMUŞ!
Al gülüm, ver gülüm ilişkisi içinde geçen yılların ardından bir de ne olsun ÖKÜZ ölür ve ortaklık bozulur! Tapularının sayısını bilmeyen müteahhitimiz her dönem “işini bilen” ekonomi müdürü ile hararetli bir tartışma içine girer. Bu tartışma yerini önce hakarete ardından, sinkaflı kelimelere ve son olarak da tekme-tokata bırakır.
Hem de ne tekme-tokat! Aman sabahlar olmasın…
Dayağı yiyen ekonomi müdürü (!) kardeşimiz, şoka girer… Ne yapacağını bilmez. Şikayet etse olmaz, yazıp çizeyim dese “foyası” meydan çıkacak. Yani sizin anlayacağınız, tipik bir “aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık” durumları…
Üstelik, müteahhit beyefendinin parasal gücü, gazetesine verdiği reklamlar, düzenlenen zirveler yüzünden ‘sözde gazeteci’ gıkını bile çıkaramaz.. Yani koskoca ekonomi müdürü beyefendi yedi dayağı, oturdu aşağı. Bu arada, müteahhitimiz konuyu çeşitli ortamlarda anlatmaktan da geri kalmaz. Hatta ve hatta dayak olayından sonra iki taraf da birçok ortamda biraya gelir. Tahmin edeceğiniz üzere, anlı şanlı ekonomi müdürümüz her seferinde kaçacak delik arayışı içine girer.
Peki, mevzu kapandı mı?
Valla müteahhitimizin öfkesi kolay kolay geçecek türden değilmiş. En azından çevresine anlattığı bu yönde!
Gelecekte bir daha dövme ihtimali var mı?
Şimdi bu konuda da ne söylesem yalan olur. Ancak bir şeyden bir kere zevk almaya başladın mı elini ayağını çekmen zordur o işten. Bakarsınız ilerde ekonomi müdürü beyefendi temizinden bir sopa daha yiyip oturur aşağı.
Değerli radar dostları, mesleğimizin onurunu ayaklar altına alan bu anlı şanlı gazetemizin ekonomi müdürü sizce istifa edip de, müteahhitimize iki tokat da o atar mı?
Güldünüz değil mi? Hatta bana; “Keskin Kalem komik olma” diyorsunuz değil mi?
Hissettim merak etmeyin!
Evet, tirajikomik bir durum.. Yediği sopanın duyulmasına karşın hatta gazetesinin yayın ilkelerine rağmen henüz bir “istifa” haberi bana gelmedi.
Anlaşılan ekonomi müdürü kardeşimiz işin maneviyat kısmını çoktan aşmış, tamamen duygusal takılıyor. Ver istifanı gururunu kurtar desek o iş yaş belli. İki tokat da sen patlat desek onu da yapması zor gözüküyor. Ee bu durumda geriye, gelen tokatlar ve tekmelere karşı her daim ‘hazır ve nazır’ olmaktan başka seçenek kalmıyor.
Siz, İstanbul’a ne zaman kar yağacak diye bekleyin durun! Millet, ‘karadan karadan’ villasının yolunu tuttu, hatta şöminesi karşısında şarabını bile yudumluyor…
KESKİN KALEM
‘Öyle bir geçer zaman ki’ diyordu ya ‘Erkin Baba’ zaman hızla akıp gitti ve bizim minikler koca adam oldular. Sınavları da bitince biz de soluğu Bolu’da aldık. Malumunuz İstanbul’da karın yağacağı yok. Her ne kadar anlı şanlı gazetelerimizin web sitelerinde her gün “Meteorolojiden Uyarı! İstanbul’a Kar Ne Zaman Yağacak?” şeklinde başlıklarla aldatılsak da mübarek yağmadı. O yüzden eşsiz güzellikteki Bolu-Kartalkaya’da söylemesi ayıptır bu özlemimizi giderdik. Yine söylemesi ayıptır mangal sucuk keyfi yaptığımız bir ortamda işadamı dostum, ‘Necip Türk Medyamız’dan bir dizi seçkin örnekler sunmasın mı? Hanım ve çocuklar şaşıp kalırken, ben inanın umursamadım bile. O kadar çok rezillik, o kadar çok utanç vesikalarına tanıklık eder oldum ki sanırım ben de şerbetlendim artık.
Yine homurdandığınızı duyar gibiyim, hemen mevzuya giriyorum. Lakin yazımı kaleme alırken aklıma Yeşilçam’ın Kemal Sunal imzalı unutulmaz filmi “Şark Bülbülü” geldi. Bu efsane filmin kült olmuş bir sahnesi vardı. Hani, filmde Dinçer Çekmez’in hayat verdiği para babası karakteri, ne zaman başı ağrısa ne zaman morali bozulsa o efsane repliği patlatırdı:
“Mazlum’u getirin bana Mazlum’u.”
Ee tabi bu sözlerin ardından Mazlum gelir, parasıyla dayağını yer daha sonra bir güzel köşesine çekilirdi.
Şimdi soracaksınız, bunları bize niye anlattın? diye. Ama inanın 1979 imzalı bu filmin, 2018 versiyonu yaşandı da ondan.
Nasıl mı olmuş?
+18 kuralına uyarak aktarmaya çalışayım.
Biraz karmaşık gibi görünse de aslında basit bir hikaye. Kahramanımız (meslektaşım demeye utanıyorum!) Türkiye’nin en ünlü gazetelerinden birinin ekonomi müdürü. Bu aynı zamanda filmdeki Mazlum karakterine denk gelen şahıs oluyor anlayacağınız üzere... Diğeri de Türkiye’nin en meşhur inşaat firmalarından birinin sahibi.
Bu iki karakter zaman zaman İstanbul’un en ünlü restorantlarında boy gösterir, memleketi kurtarır ve kilolarına katkıda bulunurlar... Yalnız bu memleketi kurtarma meseleleri içerisinde anlı şanlı müteahhitimizi kurtarma işleri de konuşulurMUŞ!
Al gülüm, ver gülüm ilişkisi içinde geçen yılların ardından bir de ne olsun ÖKÜZ ölür ve ortaklık bozulur! Tapularının sayısını bilmeyen müteahhitimiz her dönem “işini bilen” ekonomi müdürü ile hararetli bir tartışma içine girer. Bu tartışma yerini önce hakarete ardından, sinkaflı kelimelere ve son olarak da tekme-tokata bırakır.
Hem de ne tekme-tokat! Aman sabahlar olmasın…
Dayağı yiyen ekonomi müdürü (!) kardeşimiz, şoka girer… Ne yapacağını bilmez. Şikayet etse olmaz, yazıp çizeyim dese “foyası” meydan çıkacak. Yani sizin anlayacağınız, tipik bir “aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık” durumları…
Üstelik, müteahhit beyefendinin parasal gücü, gazetesine verdiği reklamlar, düzenlenen zirveler yüzünden ‘sözde gazeteci’ gıkını bile çıkaramaz.. Yani koskoca ekonomi müdürü beyefendi yedi dayağı, oturdu aşağı. Bu arada, müteahhitimiz konuyu çeşitli ortamlarda anlatmaktan da geri kalmaz. Hatta ve hatta dayak olayından sonra iki taraf da birçok ortamda biraya gelir. Tahmin edeceğiniz üzere, anlı şanlı ekonomi müdürümüz her seferinde kaçacak delik arayışı içine girer.
Peki, mevzu kapandı mı?
Valla müteahhitimizin öfkesi kolay kolay geçecek türden değilmiş. En azından çevresine anlattığı bu yönde!
Gelecekte bir daha dövme ihtimali var mı?
Şimdi bu konuda da ne söylesem yalan olur. Ancak bir şeyden bir kere zevk almaya başladın mı elini ayağını çekmen zordur o işten. Bakarsınız ilerde ekonomi müdürü beyefendi temizinden bir sopa daha yiyip oturur aşağı.
Değerli radar dostları, mesleğimizin onurunu ayaklar altına alan bu anlı şanlı gazetemizin ekonomi müdürü sizce istifa edip de, müteahhitimize iki tokat da o atar mı?
Güldünüz değil mi? Hatta bana; “Keskin Kalem komik olma” diyorsunuz değil mi?
Hissettim merak etmeyin!
Evet, tirajikomik bir durum.. Yediği sopanın duyulmasına karşın hatta gazetesinin yayın ilkelerine rağmen henüz bir “istifa” haberi bana gelmedi.
Anlaşılan ekonomi müdürü kardeşimiz işin maneviyat kısmını çoktan aşmış, tamamen duygusal takılıyor. Ver istifanı gururunu kurtar desek o iş yaş belli. İki tokat da sen patlat desek onu da yapması zor gözüküyor. Ee bu durumda geriye, gelen tokatlar ve tekmelere karşı her daim ‘hazır ve nazır’ olmaktan başka seçenek kalmıyor.
Siz, İstanbul’a ne zaman kar yağacak diye bekleyin durun! Millet, ‘karadan karadan’ villasının yolunu tuttu, hatta şöminesi karşısında şarabını bile yudumluyor…
KESKİN KALEM