TÜRKİYE'DE ADALETİN KATLEDİLDİĞİNE TANIK OLUNDU!

Radikal yazarı Cengiz Çandar, Dink cinayeti davasında mahkemenin verdiği kararı sert bir dille eleştirdi...

İşte Cengiz Çandar’ın o yazısı

Adaletin katledildiği gün

Aşağıdaki yazı Hrant Dink cinayeti davası kararı açıklanmadan önce yazılmıştı. Karar açıklandıktan sonra buraya yazılması gereken şudur: Kararın açıklanması izleyicilerde beklenmedik bir şok yarattı. Adaletin bu kadar ayaklar altına alınacağını kimse tahmin edememişti. Açıklanan karar, Dink cinayetini sadece adi bir cinayet durumuna indirgedi. Sanıkların hiçbiri örgütlü sayılmadı ve terör örgütü suçlamasından beraat ettiler. Bir tek Yasin Hayal, cinayetten ötürü müebbet hapse çaptırıldı. Erhan Tuncel ise Hrant Dink cinayetinden ilgisiz bir suçtan ötürü 10 yıl hapis cezasına mahkum edildi.


Karar açıklanır açıklanmaz salondaki izleyiciler “Katil devlet hesap verecek” sloganıyla yürümeye başladı.


Kısacası dün Dink cinayetinin karar gününde Türkiye’de adaletin katlediliğine tanık olundu.
Şimdi dilerseniz kararın açıklanmasıyla birlikte birçok noktadan yanlışlığı ortaya çıkan soruşturmayı anlatan ve kararın açıklanmasından hemen önce yazılmış yazıyı okuyabilirsiniz:
Yarın Hrant Dink’in alçakça bir cinayetle aramızdan ayrılışının 5. yıldönümü. Dün ise cinayet davasının karar günüydü. Dink ailesi, yakınları, ‘Hrant’ın arkadaşları’, Türkiye’nin aydınlık yüzünün bir bölümü, her duruşma gününde olduğu gibi bir kez daha İstanbul’da Beşiktaş Adliyesi’nde ve çevresinde yerlerini almıştı.


Karar günüydü. Ama hemen hiç kimsede ‘adaletin tecellisi’ beklentisi yoktu. Hrant’ın kardeşlerinden biri bana karar beklentisini basit bir cümleyle özetledi: “5 yıllık tiyatro bugün sona eriyor.”


5 yıllık bir mahkeme sürecinin çarpıcı dillendirmesi. 5 yıl süren bir davada ‘adaletin elde edileceği’ gün değildi dün. Çünkü, mahkeme, savcısının ve heyetin değişmiş olmasına rağmen 5 yıl boyunca izlenen ‘strateji’den ayrılmadı.

Neydi o ‘strateji’?


Cinayeti, Trabzon’un Pelitli beldesinden olan birkaç zanlının ‘örgütlü faaliyeti’yle sınırlamak ve o birkaç ‘çocuk’un cezalandırılmasıyla sınırlamak. Örgütün sınırlarını, devlet kurumlarına ulaşacak ölçüde genişletmemek. Bir anlamda ‘devlet’i korumaya almak.


Oysa Hrant Dink cinayeti; bütün elemli yanına rağmen, Türkiye’de devletin yeniden yapılanması, temizlenmesi, düzeltilmesi ve en önemlisi ‘adalet kavramı’nın yerleşmesi, ‘kamu vicdanı’nın tatmin edilmesi için müthiş bir fırsat sunuyordu.

Devleti dönüştürmek


Bu fırsatın gereği gibi kullanılması, cinayetin kendi döneminde işlendiği ve Türkiye’yi dönüştürme iddiası taşıyan Ak Parti iktidarı açısından da anlam taşıyordu. Bu fırsat değerlendirilmedi.
Değerlendirilmediği ölçüde, “Ak Parti devleti dönüştürdü mü” yoksa “Ak Parti de ‘devlet’leşti mi” sorusu ikinci şıkkın daha geçerli bir cevap olacağı bir soru halinde kalacak.
‘Adalet gerçekleşmedi’, ‘Bu dava bitmedi’ denilmeye devam ediyorsa –ki, ediyor ve edecek- yukarıdaki soru da sorulmaya ve ikinci cevap şıkkı vurgulanmaya devam edecek.
Hrant Dink davasının ne olup olmadığını anlamak için, mahkemenin kararından ziyade Hrant Dink avukatlarının ‘esas hakkındaki mütalaa’larının şu bölümünü okumak çok şeyi anlatacaktır:
“Dink cinayetinin hazırlanması, işlenmesi, cinayetin ardından delillerin gizlenmesi, karartılması, gerçeğin üstünün örtülmesi, yargı süreçlerinin sınırlarının ve çerçevesinin çizilmesi ve bu sınırların dışına çıkılmamasındaki uyumu ve ideolojik ortaklığı dikkat çekicidir.
Esasen bu uyum ve ortaklık, cinayetin meşrulaştırılması yanında cezasızlığını da sağlayan ve olağanlaştıran güçlü bir aygıtın ve zihniyetin varlığına tekabül etmektedir.
Yaygın ve birbirinden farklı kesimlerle irtibatlı, dokunulmaz, hesap sorulmaz bir yapıdan söz ediyoruz.


Bu aygıtı, devletin içine de sızmış illegal bir yapıyla açıklamak mümkün değildir.
Bu güçlü aygıt, MGK’sıyla, MİT’iyle, TSK’sıyla, kurulu sistemin, yani devletin ta kendisidir.
Hrant Dink’in hedef gösterilmesi, mahkûmiyetiyle sonuçlanan yargı süreçleri ve öldürülmesi, cinayet yargılamalarının tıkanması, yani sürecin bütün olguları, devletin ideolojisini ve siyasetini işaret etmektedir.


Hrant Dink’in hedef gösterildiği süreçte, darbe hazırlıklarının yapıldığı, ülkenin önemli ve tanınmış gazeteci, yazar ve aydınlarına suikast planlandığı, aralarında Hrant Dink’in de bulunduğu bu kişilere ilişkin ölüm listelerinin oluşturulduğu bugün ortaya çıkan bilgiler arasındadır.
Birbirleriyle kavgalı kurumların Hrant Dink cinayetinin hazırlığına katkı, işlenmesine kolaylık ve katil zanlısına kahraman muamelesi konusundaki uyumu, devlet kadrolarında mevcut bir başka güçlü zihniyetin ne kadar yaygın ve içselleştirilmiş olduğunu gösterdi.
Hrant Dink cinayeti, iki ‘devlet geleneği’nin kesişme noktasında durmaktadır:
Siyasi cinayetler ve Ermeni düşmanlığı.


Yukarıda da değinildiği gibi, adaletin yerini bulmasını sağlayacak, dolayısıyla hakikati ortaya çıkaracak bir yargılama için bu iki devlet geleneğiyle yüzleşmek kaçınılmazdır. Çünkü cinayetin nedeni ve oluş biçimi ancak bu sayede anlaşılabilir. Devletin siyasi cinayet geleneğiyle yüzleşmeden ‘suç örgütü’nün yöntemlerini ve eylemin örgütlenme biçimini anlamak mümkün olmayacağı gibi; kadim Ermeni düşmanlığıyla yüzleşmeden de ‘suç örgütü’nün bu eylemi gerçekleştirmesinin, üstelik gözler önünde, göstere göstere gerçekleştirebilmesinin en önemli nedeni de anlaşılamayacaktır...”
Evet, Hrant Dink davası bitmedi. Şimdilik olan, ‘5 yıldır süren tiyatronun son perdesinin inmesi’dir.
Adalet, gerçek bağlamında ve boyutlarında yerine gelene dek, ‘Hrant Dink Dosyası’ açık kalacaktır. Karin Karakaşlı’nın pazar günü Radikal 2’de yazdığı gibi, “Hrant Dink zaten bir dosya değildir ki, kapansın. O, bir yaradır.”
O ‘yara’yı ancak -o da kısmen-, ‘adalet’ tedavi edebilirdi. O, olmadı. ‘Adalet için’, eşanlamlı olarak ‘Hrant için’ mücadele sürecek.
Yarın Hrant’ın 5. ölüm yıldönümü. Saat 13.00’te oradan Agos’a yürümek üzere ‘hepimiz’ Taksim’deyiz!