TÜRKAN SAYLAN FAZIL SAY YÜZÜNDEN Mİ ÖLDÜ? SERDAR TURGUT CANLI YAYINA NEDEN BAĞLANMADI? BAĞLANSAYDI NE ANLATACAKTI?

Herkes Türkan Saylan yası tutarken onun çok da umrunda değil! Peki ama neden?

Baştan söyleyeyim. Ben dün neredeyse bütün gün çeşitli kanallara bağlanıp ne kadar üzüldüklerini anlatan gazeteciler kadar Türkan Saylan'ın ölümüne üzülmedim. Şahsen tanımadığım, yakın sıcak ilişkim olmamış insanların ölüm haberine fazla üzülemem. Hiç üzülmem demiyorum ama ancak makul bir noktaya kadar.


Dün sabah saat 07.00'de televizyonu açtım. Amacım dünyada olup bitenler hakkında günün ilk haberlerini almaktı. Ama bu maalesef olamadı. Televizyon kanalları açısından dün dünyada sadece tek bir haber vardı. Türkan Saylan'ın ölümü ve bunun hakkında görüşleri sorulan yazarlar ekrandaydı. Birkaç bağlanılma talebini reddettim, çünkü diyeceğim bir şey yoktu. Kendimi zorlayarak üzgün görünmek istemiyorum. Aslında çok derinimden hissetmediğim üzüntümü anlatma sahtekarlığını hiç istemiyorum...


Eğer bu tür soru üzerine bir kişi kalkıp 'Çok sevindim iyi ki öldü' derse bu tabii ki ilginç olabilir ve ancak bu haber olur tabii ki... Ama böyle düşünse bile bir insanın bunu canlı yayında söyleyebileceğini sanmıyorum. (Her insanın ölümüne sevinebilen insanlar da olması doğaldır. Hatta benim durumumda sevinenlerin bile çoğunluk olması muhtemeldir).


Bu durumda ne oluyor; saatler boyunca birbiri ardına birtakım insanlar telefonla ne kadar üzüldüklerini ve hepimizin başının sağ olmasını gerektiğini anlatıp durdular. Tamam ben de ilk duyduğumda 'Ah yazık keşke olmasaydı' dedim ama üzüntüm o kadardı işte,10 saniye filan sürdü. Gün boyu dövünüp matem tutacak değilim herhalde.


Eğer bir kanala bağlanmayı kabul etseydim, Türkan Hanım'ı erken öldüren nedenin, onun kısa süre önce Fazıl Say'ın konuşmasını dinlemek zorunda kalmış olmasının olduğunu, geçen hafta onun konuşmasını dinlemek zorunda kalan Türkan Hanım'ın ölümünü isteyerek, böyle bir şeye bir daha muhatap olmamak için öne çekmiş olabileceğini anlatacaktım.


Fazıl Say'ın çeşitli konularda fikirleri de var maalesef. Bunları kendisine saklasa pek bir sakıncası olmayabilir de; o arada bir, başka insanların da bunları duymak istediğini zannederek konuşuyor. Fikri olmayan insanların yazmasına ve de konuşmasına izin verilmemeli bence. Çünkü bu sadece vakit israfına neden oluyor. Bu tür bir yasaklama getirilirse Türk basındaki köşe yazarı sayısı aniden yüzde 90 azalır, ilave yarar olarak Fazıl Say da mecburen susar.


Aklınıza gelen her isim anlattı sabah vakti ne kadar da üzgün olduklarını. Bu iki saat filan sürdü. Ben hem hiçbir haber alamadım hem de sabah eğlencemden mahrum kaldım. CNNTÜRK'ün sabah programının sunucularından Ece Güner dün durmadan aynı haberi tekrarlamak zorunda olduğundan ayağa kalkarak haber anlatacak fırsat bulamadı maalesef... Oysa her sabah onun eteğinin ne kadar kısa olduğunu görmem gerekiyor. Uyku mahmurluğumu ancak böyle atıyorum, Kafam da ancak bundan sonra çalışmaya başlıyor.


Her gün onun etek boyunu diğer sabahlardaki etek boyları ile karşılaştırmalar filan yapıyor, trend analiz yeteneklerimi geliştiriyorum. Kısa etek boyu ölçümü sabah vakti insanın afyonunu patlatmaya bire bir çare oluyor.


Geçenlerde Ece Güner, televizyon izleyicisi açısından kıyamet olarak nitelendirilebilecek bir hareket yaptı, Ayağa kalktı ve ayakta haber anlatmaya başladı. Ama o sabah pantolon giymişti. İçimde birden büyük bir boşluk hissettim, dehşet içinde kaldım. O sabah bir türlü uyanamadım. İnşallah bir daha CNNTÜRK'te böyle büyük hataların olmasına izin verilmez.


Sonra birden Sedat Ergin'e bağlanıldı. O da ne kadar üzüntülü olduğunu anlatmaya başladı. Ben televizyonu hemen kapattım. Çünkü onun ne kadar üzüntülü olduğunu anlatmayı bitirebilmesine imkan yoktu. Nitekim ben oturdum bu yazıyı yazdım. İki kez de okudum. Sonra tekrar açtım televizyonu, o hala anlatıyordu. Canlı bağlantıda teknik bir sorun yaşamasaydı o bugün bile hala daha konuşuyor olabilirdi.


Milliyet gazetesinde bir uğursuzluk olduğuna kesin inanmaya başladım. Çünkü o gazetede yazan insanlar ne yazılarını bitirebiliyor ne de susabiliyorlar.


(...)
Ahmet Hakan'a not
Dün Fazıl Say ile her türlü ilişkisini kestiğini ilan ederek büyük ihtimalle kendi hayatını uzatan Ahmet Hakan, Eurovision'da Norveç adına yarışan oğlanı 'Kayıp Balık Nemo' suratlı olarak nitelendirmiş. İyi de yapmış ama o oğlanın çok oy almasına yol açan bir başka özelliği de vardı. O tipik bir 'Cherub'du.


Cravaggio'nun muhteşem 'Muzaffer Aşk' adlı tablosunda resmini çizdiği 'Cherub' gibi o Norveçli oğlan da dünyadaki tüm oğlancıların, tüm lezbiyenlerin, tüm lezbiyen olmayan kadınların ve de tüm erkek eşcinsellerin sevişebileceği türde bir yaratıktı. Bu yüzden hemen herkes oyunu ona attı.

Fehmi Koru ucuz kurtuldu
Bilderberg toplantıları hakkında birçok yazı yazan ve hatta bir toplantısına da katılmış olan Fehmi Koru, iyi ki bu yılki Bilderberg toplantısına katılmadı. Çünkü katılsaydı gece odasına dönerken koridorda aynı otelde kalan Oray Eğin ile aniden karşılaşabilirdi. Bu kolay kolay her insanın kaldırabileceği türden bir travma değil. Bunu biliyorum, çünkü birkaç defa benim başıma geldi.


Fehmi Koru bu toplantıya katılmayarak bence kendi tüm zamanlarının en büyük badiresini yaşamaktan kurtuldu.

Serdar Turgut/Akşam