Türk Medyası nasıl sınıfta kaldı! Bostonlu Türkler'den gazetecilik dersi!
Haberciliğin birinci kuralı doğru bilgiyi olay yerinden tarafısz bir bir şeklde bildirmektir. Bir habercinin haber kaynağı asla bir haberci olmamalıdır. Eylem Tok dosyası bu anlamda haberciliğin nasıl öldürüldüğünü en somut bir şekilde bize gösteridi. Durşmanın yapıldığı Boston’da olmadığı halde sanki oradaymış gibi masabaşında sözde habercilik yapan kişiler sosyal medyada emek hırsızlığı yaparak etkileşim almanın peşine düştüler.
Eylem Tok ile oğlu Timur Cihantimur’un Boston’da hakim karşısına çıkacağı tarih belli olduktan sonra gazeteci arkadaşım Emrullah Erdinç’le gazetecilik refleksini de devreye sokarak program yaptık. Amerika’da yaşayan arkadaşlarımızla iritbata geçtik. Neler yapabileceğimizi konuştuk. Duruşma salonuna girebileceğimizi öğrenince de gitmeye karar verdik. Açıkçası bizim gibi çok sayıda gazetecinin Boston’a geleceğini tahmin ediyorduk. Oğuz Murat Aci’nin babası Özer Aci’yı aradık. Duruşmaya gideceğimizi, bir isteğinin olup olmadığını sorduk. Duraksadı. Ağzından çıkan ilk söz “Siz buradan duruşma için Amerika’ya mı gideceksiniz?’ sorusu oldu. Ağlamaya başladı. Bir süre sonra da sadece bize Eylem Tok’a “Bir gün bile cezaevinde kalmak istemiyordunuz. Şimdi üç gündür cezaevindesiniz. Neler hissediyorsunuz?’ Sorusunu sormamızı istedi. Pazar günü Boston’a gideceğimiz gün de ailesiyle birlikte havalimanına gelerek bizi uğurladı.
İLK SÜRPRİZLE KARŞILAŞTIK
Pazartesi Boston’a gelir gelmez ilk iş olarak Eylem Tok ve oğlunun nasıl yakalandığını öğrenmek oldu. Gittiğimiz yerlerde topladığımız bilgiler bizi tek bir hikayeye götürdü. Anne ve oğlu okula kayıt yaptırmak üzereyken yakalanmışlardı. VOA’nın ele geçirdiği polis tutanağındaki adres de zaten okulun adresiydi. Bu bilgiler ışığında ilk haberi hazırladık. Ancak uyandığımda büyük bir senaryo haber bizi karşıladı. Öyle bir senaryo ki, Tarantino filmlerine taş çıkartan bir türdendi. Haberde, Eylem Tok ve oğlu, Türk kuryenin ihbarıyla yakalandığını, evde 8 adet sahte pasaport bulunduğu anlatılıyordu. Haberdeki en vahim bilgi ise Eylem Tok’un kendisini gözaltına alan polise “ben anneyim katil değilim. Annelik iç güdüsüyle yaptım” demesiydi. Bu da kocaman bir yalandı. Nasıl olsa yalanlayan yok, sorgulayan yok. Herkes istediğini yazıyordu. Konsoloslukla irtibata geçtik. Onlar da bu bilgilerin doğru olmadığını söylediler.
KOSKOCA DAVAYI DÖRT GAZETECİ TAKİP ETTİK!
Emrullah Erdinç’le Boston’a gelirken bir sürü gazetecinin de bizimle birlikte duruşmayı takip edeceğini konuştuk. Sabah Boston Federal Mahkemesi’ne gittiğimizde sadece VOA Muhabiri Mehmet Sümer, Anadolu Ajansı Foto Muhabiri Celal Güneş ile birlikte toplam dört gazeteci duruşmayı takip ettik. Adeta Türk basınının namusunu kurtarmıştık. Duruşma başlamadan salonda bulunan Elif Kır isimli Türk, İbrahim Haskoloğlu’nun duruşma salonundan online paylaşımlar yapacağını söyledi. Şaşırmıltık. Bu arkadaşı kimse görmedi. Duruşma salonundan online paylaşım yapmak ise imkansızdı. Akıllı saatler bile içeri sokulmuyorken İbrahim Haskoloğlu bilgisayarlı bir fotoğraf paylaşarak duruşmadan online paylaşımlar yağacağını aktarmıştı takipçilerine. Paylaşımı altında bir sürü de “helal olsun” mesajlarıyla destek verildiğini gördük. Bizim aktardığımız son dakika bilgilere takla atılarak “online” paylaşımlar yapıp milyonluk etkileşim aldılar sayemizde. Bunun Türkçe karşılığı ise Emek hırsızlığıydı…
“BU DAVANIN TAKİPÇİSİYİZ” DEDİLER AMA EN ÖNEMLİ DAVADA YOKTULAR..
DHA Muhabiri Rojda Altıntaş’ın “Oğuz Murat Aci’nin ölümünden sonra Revna Demirören tarafından arandım. Bu haberi yapmamam istendi” paylaşımı infial yaratmıştı. CNN TÜRK Genel Müdürü Murat Yancı, bir açıklama yaparak bu davanın takipçisi olacaklarını açıklamıştı. Amerika’daki Türk yürüyüşünde Sezgin Baran Korkmaz’ı canlı yayına çıkartan Demirören Grubu, “Takipçisi olacağız” dedikleri davaya bir tane bile muhabir göndermediler. Tenezzül bile etmediler.
A HABER YİNE YAPTI YAPACAĞINI!
Duruşmanın ertesi gün, Timur Cihantimur’un avukatının yaptığı savunmayı, kaldığı cezaevindeki kötü muameleyi özel detaylarıyla MedyaRadar’da yazdım. Bir de ne göreyim. A Haber Muhabiri, benim yaptığım özel haberi stüdyoda kendi haberiymiş gibi anlatıyordu. Haberi anlatan arkadaşı da tanıyorum. Ancak emek hırsızlığı o kadar sıradanlaştı ki o arkadaşın bunu son derece normal karşıladığına eminim. Bizim 10 saat yolculuk yapıp, bir sürü insanla konuşarak elde ettiğimiz o kıymetli bilgiler emek hırsızların haberlerine meze oluyordu.
YAPAY ZEKA’DA BİLE SINIFTA KALDILAR!
Genel Yayın Yönetmenim Denizhan Erkoç, duruşmaya katılan Türk gazetecilerin duruşma salonunu yapay zeka yöntemiyle çizildiğini dair fotoğrafların olduğu haberi gönderdi. Yapay Zeka yöntemiyle çizilen fotoğrafı görünce şoke oldum. Tamam, duruşmaya gelmediniz de bari çizimi doğru yaptırtsaydınız. Eylem Tok’un saçı öyle arkadan bağlı değildi. Saçlar sarıya boyanmış ve küt şeklinde kesilmiş durumdaydı. Ayrıca üzerinde tamamen turuncu renk tulum yoktu. Uzun kollu tshirt giymişti. Emek hırsızlığının kol gezdiği bir ortamda bu yazıyı yazmaya mecbur kaldığım için açıkçası mesleğim adına utandım. Neyse ki onlar yerine Boston’da vicdanlı Türkler vardı da Eylem Tok’a “Katil annesi olmak nasıl bir duygudur?’ sorusunu sorabildiler. İnsanlık yaşıyordu ama gazetecilik çoktan ölmüştü..