TÜRK MEDYASI BİR AJANS MUHABİRİNE MAHKUM OLDU! HABER HİKAYESİ DEĞİL, HABER BİLE DEĞİLDİ!

Hıncal Uluç gazete yöneticilerine neden veryansın etti? Hangi habercilik anlayışı Uluç'un tepkisine neden oldu?

Gazetecilik bir heyecan işidir..

Ayşe Özyılmazel, haritada yerini değil, adını bile bilmediğim bir adaya gitti, dünyanın öbür ucunda.. Cengiz’in (Semercioğlu) yazısında okuyorum. İstanbul’dan bu Panama adasına gidiş 25 saat sürüyormuş..
Ne var orda?..
Acun’un yeni yarışması Survivor’un çekimleri.. Yarışma ilginç. Ada ilginç.. Panama ilginç.. Bizim "Cin" Ayşe, ordan çok keyifle okuyacağımız röportajlar getirecektir mutlak.. Bizim çocukluğumuzda Hikmet Feridun Es üstad yapardı böyle uzun yol röportajlarını.. Bayıla bayıla okur, dünyayı tanırdık.. Hollywood’a ilk Hikmet Ağabey’le gitmiştim, 7 yaşında.. Bali Adası’nı bana Hikmet Ağabey gezdirdiğinde 9 yaşındaydım..
Bunlar hoş şeyler.. Ama eksik..
Bu uzun geziyi, yarışmayı düzenleyen ve yayınlayacak olan televizyoncuların organize ettiğini düşünüyorum, tanıtım amacıyla..
Niye böyle düşünüyorum..
Çünkü işin adı gazetecilikse, o adını bilmediğim adadan önce gidilecek yerler var..
Uzun uzun gerilere gitmeye gerek yok. Son günlerden alalım örnekleri..
Bilmem kaçıncı Türk gemisini kaçırdı Somalili korsanlar..
Yahu merak etmiyor musunuz, O kadar mürettebatlı ve o sular netameli olduğu için silahlı o koca koca, o devasa gemileri, sandalla gelen üç beş çapulcu nasıl teslim alır ve kaçırır?. Üstelik o sularda şimdi, sivil gemileri korumak üzere harp gemileri dolanmıyor mu?.
Peki o zaman nasıl oluyor bu korsanlık işi?..
Bu ülkede bir gazeteci merak etmiyor mu?. Bir gazeteci "Hadi git" demiyor mu?. Ya da bir gazeteci "Ben gidiyorum arkadaş" diye yollara düşmüyor mu?.
Dönüp geldiğinde yazdıkları nasıl okunur?. Çektiği resimlere nasıl bakılır bir düşünün?.
İsveç Parlamentosu, Osmanlı’yı değil, genç Türkiye Cumhuriyeti’ni soykırımcı ilan etti. 1915’i, 1923’e taşıyarak..
Şimdi o İsveç hakkında, hem de 1990’larda alınmış bir soykırım kararı var. Ortaasya Ural Altay dilleri konuşan Sami ırkını yok etmek için, insanlık dışı önlemler almışlar. Kadınları kısırlaştırmışlar mesela.. Hani bizde dişi sokak köpeklerine yapıyorlar ya, nüfusları artmasın, ölünce tükensinler diye..
Aynisi..
Serpil yazdı köşemde.. "Toroslarda bir Türkmen köyüne gidin, bir de İsveç’in kuzeyindeki Sami köyüne.. Üstüne oturdukları kilimden, yedikleri yemeklere pek çok şeyin ortak olduğunu göreceksiniz" diye.. Şimdi çok mu zor, Kuzey İsveç’e bir röportaj yazarı, bir foto muhabiri göndermek ve Türkiye Cumhuriyeti’ni Soykırımcı ilan eden İsveç’in kendi halkına yaptıklarını, hem de bizimle kardeş, Orta Asya kökenli halkına yaptıklarını anlatmak..
Bu röportaj on gün sürse okunmaz mı?. Ya da bir televizyon belgesel yapsa?..
M. Ali Birand’ın Ali Kırcalı, Can Dündarlı 32. Gün ekibi yıllar önce böyle konuları işlerdi. Bugün poposu üzerine oturmuş adamlar, çok kıymetli, başkasında olmayan (!) fikirlerini satıp, televizyonculuk yapıyorlar.
Pöh!..
Diyeceksiniz ki, "Hangi İsveç?.. Hangi Somali.."
Bu ülkenin içinde neler oluyor, yazıyor muyuz?.
Dershane parasını ödeyemediği için hapse düşen anne ve kahrından intihar eden gencecik oğlunun öyküsü, Amerika’da olsa, gazete yönetenlerin heyecandan uykuları kaçardı. En zehir muhabirler olay yerine gider, öyle "Haber Hikâyeleri" yazarlardı ki, okumaya doyamazdık.. O izlenimler, roman olurdu. Senaryo olurdu, film olurdu. Türk medyası bir ajans muhabirine mahkûm oldu. Hepsi ayni şeyi yazdı. Haber hikâyesi değil, haber bile değildi..
Yazsanıza bana.. "Hıncal Efendi haksızsın. Falanca gazetede filanca öyle bir yazdı ki okurken ağladım" deyin.. Bir yazı, bir başlık söyleyin aklınızda kalan.. Konuşulan, konuşturan..
Düğün evi basıldı.. 44 ölü.. Bir yazı, bir resim var mı, bugün aklınızda?.
Maden kazası.. 19 ölü.. Babanın vardiyası.. Oğlu yorgun görmüş babasını.. "Sen git dinlen" demiş, almış onun vardiyasını.. Oğul ölmüş. Baba hayatta?.. Nasıl hayatta?.. Bu hikâye film senaryosu değil mi?.. Okudunuz mu?.
Kim yazacak?..
Erkekçe 151 bin sattı.. Niye sattı..
İlk sayısında "Menekşenin Balıkçıları" diye röportaj vardı.. Öyle soru cevap şişirmesi değil. Bir edebi yazı türü olan röportaj.. Altındaki imza kimindi bilir misiniz?..
Yaşar Kemal!..
Türkiye’nin en iyi kalemleri yazıyordu Erkekçe’nin tüm yazılarını.. Onun için 151 bin satıyor, onun için zamanın başbakanının ofisindeki masanın üzerinde duruyordu.