TÜRK HALKI İNEKLERE TAPIYOR! STAR YAZARINDAN FAZIL SAY TEPKİSİ!

O bir "Kutsal İnek"... Fazıl Say'a en ağır tepki Star yazarı Selahattin Yusuf'tan geldi. Yusuf, bakın neler söyledi?

Türkiye'nin tek sorunu vardır: Fazıl Say

Yıl 1998. 28 Şubat'ın geçtiği yollarda toz duman, ezik burunlar, dağılmış suratlar, şaşkın şabalak bakan suratlar var hala. Ankara'da bir aydınlık, bir ışıklı, bir cinnet konseri. Senfoni, Beethoven'in Dokuzuncu'sunu çalıyor. Ardından kürsüye çıkıyor Demirel. Hidrolik boynunu eğe büke, emme basma tulumbası başını indire kaldıra haykırıyor: "İştiğeee çjaağdaşj Türkiyee buuuu!" Nutkum tutuluyor! Zekamın, varlığımın, ülkemin, halkımın göz göre göre aşağılanması canımı yakıyor. Yeni mezunum. İşim yok. Üç kuruş cep harçlığı karşılığında Yeni Şafak'ın arka sayfasına yazılar gönderiyorum. Sevgili Gökhan Özcan'ın kıymetli hediyesi, hızlı yazınca harfleri atlayan, yazılara kendi meşrebince direnen şizofren daktilomun tuşlarını yumruklamaya başlıyorum. "Beethoven'dan Demirel'e Mektup" diye bir savunma yazıyorum. "Neşeye Övgü"nün bir ilahi olduğunu, yoksul ve gerçekten halkçı Bethoven'ın, Alman derin iktidarına yaltaklanmakla suçladığı Goethe'yi asla affetmediğini, o işin göründüğü gibi olmadığını yazmaya, anlatmaya çabalıyorum. Hiç değilse içim biraz serinlesin, bir nefes alayım istiyorum. Ertesi gün Kanal 7'den bir telefon geliyor. O günlerde Halka; "Yavşak, sen ne anlarsın ulan!" çeken, televizyonları arayıp; "İster misin kapıya bir tank göndereyim!" diyen kabadayılara karşı zarif eskrim hamleleriyle ve ne< span class="text42" style="line-height:12px">redeyse tek başına çarpışan "Haber Saati" sunucusundan. "Biz bu yazıyı çok beğendik" diyor, "Haber Saati'nde kullanabilir miyiz?" Ve ertesi gün, okul arkadaşlarımla birlikte, Abidinpaşa Okul Sokak'taki o izbe öğrenci evimizde, "Heyooooo!" naraları eşliğinde, ekrandan akan yazıyı izliyoruz: 1-0.

***

Fazıl Say konusunda hep şöyle düşündüm. Bu arkadaşımız Beethoven'ı yücelten bir Goetheci. Bu kadar. Bu garipliği Türkiye'de halka kolayca kakalıyor. Halkın ilgisini kolayca hortumluyor. Yaptığı iş Türkiye'de, Hindistan'ın caddelerinde geviş getirerek dolanan inekler kadar saygın da ondan. Ve tıpkı o inekler gibi kırmızı ışıkta geçiş üstünlüğü var. Ve bu berbat bir şey. Ve hiç değişmedi fikrim. Bu arkadaşımız vejeteryan; ama bilinçaltı az pişmiş dana eti istiyor. Ve bunu fark ettikten sonra sebze seven kutsal dahinin (!) ortalıklarda, caddelerde gerçekten de dahiymiş gibi dolanmaya devam etmesini izlemek berbat bir duygu.

***

Daha berbatı ne, biliyor musunuz? Eski "Haber Saati" sunucusunun, onun gönlünü almak için diller döktüğüne şahit olmak!

***

Jöntürkler'den beri Türkiye'yi tutkuyla "kurtarmaya" çalışanlar, işe bu ülkeden kaçmakla başlarlar nedense. Kırmızı şallı bir meczub da vaktiyle; "Demirel'in başbakan olduğu bir ülkede yaşayamam" deyip Fransa'ya gitmişti. Sonradan, Demirel ve Abdullah Öcalan ile birlikte nasıl bir "Postmodern Kemalizm" işinde ortaklık ettikleri anlaşıldı. Ama halkımız, hala güzel, geniş gönüllü halkımız işte. Klasik müzik seviyor ve ineklere tapıyor.

Selahattin Yusuf/STAR