TÜRK BASINI YENİ BİR ''PAZAR RÖPORTAJCISI''NA DAHA KAVUŞTU!

Daha önce sayısız röportaj veren ünlü güzel, bundan sonra kendi yaptığı röportajlarla karşımıza çıkacak!

Yıllardır röportaj veren biri olarak şunu söyleyebilirim ki bu konuda iyiyimdir. Hangi soruyu nasıl geçiştireceğim, nasıl sorulan soruya değil de vermek istediğim cevaba göre davranacağım konusunda kimse elime su dökemez. Ama gelin görün ki birazdan okuyacağınız röportajı yapmak beni epey terletti. Hazırlanmak da epey bir meseleymiş...

Kemal Bey’le karşı karşıya gelmeden evvel bir süre vakit geçirdim Meclis’te. İlk kez Meclis’e gitmiş biri olarak odalardaki dedikodulara kulak misafiri olmak ne yalan söyleyeyim pek hoştu. Hatta arada bu dedikodulara ortak olduğumu bile itiraf edebilirim.

Bir gazeteci değil de bir oyuncu olmam Meclis’te epey işime yaradı. Gazetecilerin yanında ağızlarından çıkanlara iki kere dikkat etmeleri gereken bürokratlar ve milletvekilleri benim yanımda daha rahat ve samimiydiler.

Röportaj saati geldiğinde Kemal Bey’in odasına geçtik. Kapının önü ana baba günü. Akşam yemeği saati olmasına rağmen kalabalık görülmeye değerdi. Tebrik edenler, bir meramını anlatmaya gelenler, siyasi konularla ilgili konuşmak üzere bekleyenler...

Kalabalığı yarıp odaya kendimizi attıktan sonra rahatladım. Bu rahatlamamda Kemal Bey’in de etkisi büyüktü. Kendisine ’Aman Kemal Bey, ben sayısız röportaj verdim ama ilk kez biri ile röportaj yapıyorum. Saçmalarsam mazur görün’ dediğimde gülümseyerek ’Ben gayet güzel bir röportaj çıkacağına eminim’ dedi.

Nihayet röportaj pozisyonlarımızı alıp, patlayan flaşlar arasında sohbetimize başladığımızda ilk dikkatimi çeken Kemal Bey’in sakinliği ve soğukkanlılığı oldu. Fakat bu, rahatsız edici bir sakinlik ve soğukkanlılıktan ziyade yatıştırıcı, teskin edici, huzur verici bir sakinlik.

Gayet kendinden emin, ne dediğinin, ne istediğinin, ne yapabileceğinin çok farkında. Sorulan sorulara net cevap veriyor. Kafa karıştırıcı ya da manipule edici bir tavra asla yer vermiyor. Bu da çevresine yaydığı ’güven’ aurasını kuvvetlendiriyor.

Karşısındakilere değer vermenin, bu değeri hissettirmenin, alçak gönüllü davranmanın kendisini küçülttüğünün değil aksine büyüttüğünün farkında.

’Küçük dağları ben yarattım’ edasında değil. Bu tavrını güçsüz olmakla eşdeğer tutanlarla inceden dalga geçer bir hali var.

Karizmatik olmadığını söyleyenler fena halde yanılıyorlar. Nedenini tam olarak adlandıramayacağım bir şekilde etkisi altına alıyor karşısındakileri.
Kendisi gerçekten samimi ve içten... İnsanın kendi samimiyetini sorgulamasına neden olacak kadar gerçek bir samimiyet üstelik...

Gerçek bir sosyal demokrat... Bunu insanlarla kurduğu diyaloglardan ve yapmak istediğini söylediği projelerden anlıyorsunuz. CHP’nin eleştirilmesine neden olan katı yaklaşımı değiştireceği aşikar...

Tek bir kusuru var; Başbakan kadar iyi bir hatip değil, ama o kadar içten konuşuyor ki söylediklerinin hepsini yapacağına sizi inandırıyor. O kadar kusur kadı kızında bile olur ama öyle değil mi?

Ortak bir noktamız varmış. Kemal Bey de benim gibi kitaplara aşık. En büyük zevki kitapçı kitapçı gezmekmiş. Artık bunu yapamıyor elbette. Ama ben onun yerine en sevdiği kitapevi Dost’a uğradığımda kitapların kokusunu içime çekerken anacağım kendisini.
Yani uzun lafı kısası...

Benim kadar detaycı ve kusurları görmede fena halde başarılı olan birinin gönlünü fethetmiştir.
Buyurun okuyun bakalım röportajımızı...

Nasıl bir his Türkiye’nin ana muhalefet partisinin en tepesindeki isim olmak?

Sorumluluğu biraz daha fazla hissediyorsunuz. Ana Muhalefet Partisi’nin lideri olmak, hem ülkenin sorunlarını hem dünyadaki gelişmeleri yakından izlemeyi, aynı zamanda söylemlerinize olabildiğince dikkat etmenizi gerektiriyor. İnsana ciddi sorumluluklar yüklüyor.

Hep böyle sakin, kontrollü gözüküyorsunuz. Bu yüzden hem çok seviliyor hem de eleştiriliyorsunuz. Bu kadar sakin misiniz gerçekten?

Gerçekten sakin bir insanım, yani çok kolay kızmam.

Bu bir avantaj mıdır yoksa dezavantaj mıdır sizce?

Avantaj mıdır, değil midir bilmiyorum; bu benim doğamda olan bir şey. Karşıdaki kişinin bakış açısına bağlı olarak değişir bu. Sizin söylediğiniz gibi bunu eleştirenler de, doğru bulanlar da olabilir. O vakit karşınızdaki insanın bakış açısına göre doğal olarak değişiyor.

İnsanlarda bıraktığınız en büyük intiba güvenilir olmak. Gerçekten güvenilir misiniz? Yani olduğunuz gibi mi görünmeye çalışıyorsunuz yoksa göründüğünüz gibi misiniz?

Siyasetçi topluma hesap vermeyi kabul ediyor ve eğer bunu özümsüyorsa güvenilir olmak zorundadır. Zaten olduğunuz gibi olmak zorundasınız aynı zamanda. Siyasetçi toplumdan gelen eleştirileri de dikkate almalıdır. O eleştirilerin içinde gerçekten ders alabileceği, kendisine çeki düzen verebileceği söylemler olabilir. O açıdan siyasetçi, kırgın olmak, kızmak, darılmak gibi bir lükse sahip değildir. Siyasetçi her eleştiriye dikkat etmelidir, o eleştirileri yapanlar içinde haklı olanlar da olabilir, haksız olanlar da ama sonuçta onları bir şekilde dinlemek zorundadır.

VAATLERİNİZ GEÇEKLEŞMEZSE GEREKÇELERİYLE ANLATMALISINIZ


Kendinizi üç sıfatla tanımlarsanız bunlar neler olur?

Çok zor bir soru. Benimle ilgili olduğu için, benim bir şey söylemem zor çünkü. Güvenilir olmak olabilir, sayılabilir... Yani sonuçta kendime bu konuda güveniyorum, topluma da güveniyorum, çevreye de güveniyorum: Sonuçta insan ilişkilerinin sağlıklı gelişmesi güven unsuruna bağlı. Siyasetçi ile toplum arasındaki ilişki de bu güvene bağlı. Eğer toplum siyasetçiye güvenmiyorsa bu, geçmişte siyasetçinin vaat ettiği çoğu şeyi yapmamasından kaynaklanıyor. Biz o güveni sağlamaya çalışıyoruz. Bir şeyi söylerken ya da vaat ederken ölçüp tartıyoruz ki iktidara geldiğimiz zaman eğer yapamadıysak, o güven ilişkisi zedelenmesin diye.

Hedeflediklerinizi yapamamak ya da ani değişen gündem içinde yok olmak endişesi taşıyor musunuz?

Hayır, taşımıyorum. Tabii her insanın hedefleri olur, o hedeflerin içinde gerçekleşenler de olur, gerçekleşmeyenler de. İkisinin de mutlaka gerekçeleri vardır. O gerekçeleri topluma çok iyi anlatmanız, şu nedenle bunu yapamadık demeniz lazım. Yani topluma vaat ettiğiniz bir şeyi gerçekleştiremediğinizde gerekçeleri ile çıkıp anlatırsanız toplum onu kabul eder ve sonunda size olan güveni zedelenmemiş olur.

Ani değişen gündemler içinde kaybolmak endişesi var mı peki?

Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor. Dolayısıyla sizin hızlı değişen gündeme ayak uydurmanız, olayı çok sağlıklı tahlil etmeniz ve görüşlerinizi söylemeniz lazım. Eğer olayların dışında kalırsanız, o zaman unutulma riski gündeme gelmiş olur. Ama Türkiye’de siz olayların dışında olsanız dahi dışında kalamıyorsunuz! Çünkü her halükarda gazeteciler, televizyoncular size o gündem ile ilgili soru sorup yanıtlarınızı bekliyorlar. Onlar sormasalar bile sizin tabanınız bekliyor bu konudaki görüşlerinizi. Onlara yanıt vermek zorundasınız. Yani gündemde kaybolmak değil, bütün mesele gündemi sağlıklı yakalamak ve o konuda sağlıklı yorumlar geliştirmek.

SIK GÜNDEM DEĞİŞİKLİĞİ HALKI YORUYOR

Başbakan gündemi ustalıkla değiştiriyor. Buna karşı ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bir de seçmeniniz seçim öncesi olası bir gündem değişikliğinden endişeleniyor. Böyle bir durumda ne yaparsınız?

Aslında halkın gündemi ile siyasal iktidarın gündemi arasında ciddi farklar var. Halkın gündemi iş, aş, yoksulluk... İktidar özellikle medya eksenli, gündemi değiştirmek için zaman zaman belli konuları gündeme getiriyor. Sayın Başbakan’ın danışmanlarından birisinin de ’Çoğu zaman gündem değiştiriyoruz’ diye bir açıklaması olmuştu. En ciddi olayı söyleyelim, Sayın Bülent Arınç’a yapılacağı söylenen suikast... Günlerce hatta aylarca yazıldı, çizildi. Kozmik odalara girildi, canlı yayınlar yapıldı. Şimdi geriye dönüp bakıyoruz, ne oldu? Hiçbir şey... Dolayısıyla bu gündem değişikliği halkı yoruyor, halkın sorunlarıyla halkın ilgilenmemesine neden oluyor. Gündem değişikliğinin asıl amacı bu. Ama dediğim gibi ne kadar yazılırsa yazılsın, çizilirse çizilsin sonunda ben, bizim insanımızın sağduyusuna güveniyorum. Onlar hangi olayların gerçek olduğunu, hangi olayların nasıl sorgulanması gerektiğini, bilinçli gündem değişikliklerini ve bu gündemin hangi gerekçe ile değiştirilmek istendiğini bilir.

Napolyon ’üç gazete beni bir ordudan daha fazla korkutur’ demiş, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

(Gülüyor) Medya çok önemli tabii. Güçler ayrılığı ilkesi hukukta tartışılırken, üç güçten bahsedilir; yasama, yürütme ve yargı. Ama 20. yüzyılın sonlarından itibaren dördüncü bir güç eklendi buna. O da medya... Medyanın özelliği, halkın gözü, kulağı ve sesi olması. Öyle olmalı. Ama medyanın gerçekten bugün halkın gözü, kulağı olup olmadığı tartışılır. Çünkü dediğim gibi halkın gündemi bazen medya aracılığıyla halkın elinden alınıyor. Ve siyasal iktidar medya üzerine ciddi bir baskı kuruyor. AKP’nin bu baskısını görüyoruz işte. Belli gazetelerin satın alınmaması, bazı köşe yazarlarının sanki patron talimatı ile yazı yazıyorlarmış gibi davranmaları... ’Patron talimat verdiği zaman onlar görüşlerinden vazgeçerler’ gibi bir algıyı Recep Bey dile getirdi. Ama bu algı hem demokrasinin yerleşmesi hem de kökleşmesi açısından son derece tehlikeli. Sonuçta ’medya yazarsa doğruları yazmaz’ gibi bir algının yerleşmesine neden oluyor bu düşünceler. Ama ne olursa olsun, bir şekliyle insanlar değişik gazetelere baktığında, o gazetelerdeki haberlerden etkilenirler, ama onları da test ederler. Yine ben burada halkın sağduyusuna güveniyorum. Örneğin iktidara yakın gazeteler var, ama bu gazetelerin satış rakamlarını görüyoruz. Ama bir de sizin gazeteniz var, onlar da oldukça iyi bir çizgi yakalıyor. Bu çizginin yakalanmasının nedeni, halkın kendi sorunlarını, o gazete, televizyon ya da dergide dile getirildiğini düşünmesi ve böylece onu talep etmesi.

Size bugüne kadar en çok dokunan iftira ne oldu?

Benim Almanya’da bir saunaya gidip sonrasında da bir terör örgütü mensuplarıyla bir arabada yakalanmam diye bir belge çıkarıldı. Ben o sırada Ankara’daydım. Hiç Almanya’da saunaya da gitmedim, ama bu AKP’ye yakın bir televizyonda iki kez arka arkaya verildi. Tekzip yayınlamama rağmen, bir başka sefer tekrar logosu konulmaksızın bir kez daha yayınlandı. Buna benzer pek çok iftira var aslında ama siyasetçiyiz, bunlara alışmamız lazım. Eğer siz yanlış bir şey yapmamışsanız, bu tür iftiralar toplumda kabul görmüyor.

İYİ YÖNÜNÜ BİLEMİYORUM AMA RECEP BEY ŞIK GİYİNİYOR

Her meslekte insanlar rakiplerini inceler. Zayıf buldukları, beğenmedikleri yanları olduğu gibi beğendikleri yanları da olur. Rakibiniz Erdoğan’ın en beğendiğiniz ve beğenmediğiniz yönleri neler?

Çok yakından tahlil etmiş değilim Recep Bey’i. Siyasete girişi belki bir ideal uğrunaydı, onu da bilmiyorum ya. Yani beğendiğimiz yönleri... Söylediği sözün çoğu kez arkasında durmuyor. Böyle bir politikacı güven veren bir politikacı olamaz. Belki çok şık giyiniyor, giyimine dikkat ediyor, marka giyiniyor. Yani şık giyinen bir insan. Beğendiğim yönü bu diyebiliriz ama siyaset daha farklı bir şey. Giyimle kuşamla alakası yok. Eğer politikacı söylediği şeyin arkasında duruyor, verdiği sözü yerine getiriyorsa onu zaten beğenirsiniz ama ben bunu göremedim.

Liderler toplumları, yazarlar okuyucularını baştan çıkarır. Sizce sizin en baştan çıkarıcı özelliğiniz nedir?

Aslında toplumdan bir parçayım ben. Doğu’da yaşadım, Orta Anadolu’da eğitim gördüm, Batı’da kamu görevlisi olarak çalıştım. Türkiye’nin Hakkari dışındaki 81 iline politikacı olmadan önce gittim. Türkiye’nin her tarafını biliyorum. Kalabalık bir aileden geldim. Anadolu’da arkadaşlarım hangi koşullarda yetiştilerse, aynı koşullarda yetiştim. Aristokrat bir aileden gelmedim. O nedenle rutin, sıradan, halktan birisiyim aslında. Yani onlardan biri olmam olabilir sorunun cevabı. 7 kardeştik, üniversiteyi sadece ben bitirdim, Anadolu’da sıradan her ailede görebileceğiniz şekilde yetiştim.

Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı konusunda ne düşünüyorsunuz?

Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ile ilgili bir yasa parlamentoya henüz gelmedi. Üzerinde çalışmalar yapılıyordu. Geldikten sonra üzerinde eğer Başbakan’ın da görevinden ayrılmadan cumhurbaşkanlığına aday olması gibi düzenlemeler olursa, bu Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını istediği gibi bir algıyı yaratır. Eğer kendisi Cumhurbaşkanı olmak isterse ya da partisi bunu isterse aday gösterir. Ben Sayın Başbakan’ın gönlünde, Sayın Abdullah Gül’den önce de Cumhurbaşkanlığı yattığını düşünüyorum.

Destek olur musunuz?

Hayır.

Erken seçim bekliyor musunuz?

Şahsen beklemiyorum. Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa ile ilgili kararı bugün yarın açıklanacak. O karar AKP’yi nasıl etkiler, o karar sürecinde AKP tekrar mağduru oynayıp, ’Erken seçime gidelim, biraz daha fazla oy alalım’ diye bir beklenti içerisine girerse erken seçim olur. Ama Anayasa Mahkemesi iptal yönünde karar almaz, referanduma gidilirse, o zaman bir erken seçim olacağını tahmin etmiyorum. Yani erken seçim olup olamayacağı tümüyle Sayın Başbakan’ın düşüncesine bağlı. AKP grubunun demiyorum bakın... O kendisi karar verecektir ve o karar AKP grubu tarafından parlamentoda yasa olarak çıkar diye düşünüyorum.

Gülen cemaati ile yakınlaşma söz konusu mu? Cemaatler ile barışma yoluna mı gidiliyor?

Hiçbir inanca karşı değiliz. Herkesin inancına saygı gösteriyoruz, çünkü inançlar siyasetin konusu olmaz, olmamalı. Siyasetin ilgi alanına işsizlik, yoksulluk girer, kalkınma girer. Bölgeler arası dengesizlik nasıl giderilir o girer, kadın-erkek eşitsizliği girer. Üniversiteler daha iyi olsun, daha iyi kaynaklar ayrılsın, tekno parklar, tekno kentler kurulsun yani günlük hayatın geleceğe yönelik ilerlemesi, kişi başına gelirin yükselmesi, refahın artması ve tabana yayılması, yatağa aç girilmemesi, aile sigortasının olması siyasetin konusuna girer. İnsanların inancına saygı gösterirsiniz. Onların inançları siyasetin konusu olmamalı. Çünkü inanç, kişi ile Allah arasındaki manevi ilişkidir. O manevi ilişkiye dışarıdan politikacının girip müdahale etmesi ya da istismar etmesi Türk siyasetine ağır bedeller ödetmiştir. 21. yüzyılda artık etnik kimlikler ve inançlar siyaset konusu değil, olmamalı.

Deniz Baykal’ı tekrar aday gösterecek misiniz?

Önceki genel başkanımız her zaman başımızın üstünde.

EN BÜYÜK ZEVKİM KİTAPÇILARI GEZMEKTİ

Ecevit ruhunun geri geldiği söyleniyor. Ecevit denince akla kasket ve mavi gömlek geliyor. Siz de böyle bir simge kullanacak mısınız?

Hayır. Yani günlük hayat içinde bir şey giyeceksek bana özgü özel bir şey olmayacak.

Yurtdışında bu konuda danışmanlar vardır; üzerinde çalışırlar, fikirler ortaya atarlar...

Böyle bir şey yok. Böyle bir şey olması bana uygun değil. Ecevit mavi gömleği ve şapkası ile tanınmıştı. Şimdi ben yok diyorum ama toplumun algısı nasıl olur onu bilemeyiz. O algıya da bizim saygı göstermemiz lazım. Ama siyasette bana göre sadelik bu işin esas noktası.

Siz olduğunu gibisiniz yani?

Evet, olduğum gibiyim.

Siyasete girmeden evvel, hayatınızda yapmaktan ya da içinde bulunmaktan zevk aldığınız ama şimdiki hayatınızda yapamadığınız şeyler var mı?

En büyük zevkim hafta sonları kitapçıları gezmekti. Kitapçıları gezer, kitaplara bakar, yeni çıkanları inceler, bazen bir-iki kitap satın alır, bazen hiç satın almadan inceler, giderdim ama şimdi maalesef bu lüksüm kalmadı.

Biz size yollayalım isterseniz?

(Gülüyor.) Teşekkür ederim. Ama mesele zaten bütün kitapları bir arada görmek... Bambaşka bir zevk o... Mesela Dost Kitapevi’ne giderdim, Turan Kitapevi de var. Orada bütün kitapları görürsünüz, aklınıza gelmeyen kitapları da. Bunun zevki başkadır.

Kapıdan içeri girdiği anda Kemal Kılıçdaroğlu nasıl biridir? Evde eşine yardım eder mi?

Yemek yapma işini bilmiyorum. Ev işlerine yardımda da zaten oldukça beceriksizim. Eşim de izin vermez yapmama, o yapıyor. Evde de sessiz sakin bir insanım, kolay kolay kızmam. Kızdığım zaman da konuşmam. Bundan ötürü de eşim son derce rahatsız. Ben konuşmadığım zaman kızdığımı anlıyor. ’Keşke kavga edebilseydik’ diyor. Bu da benim huyum işte.

TELEVİZYON İZLEYEMİYORUM

Televizyonla aranız nasıl? Oynadığım diziyi Yaprak Dökümü’nü izliyor musunuz?

Dizi izleme şansım maalesef yok, televizyon izleme şansım yok çünkü. Bir dönem televizyonlarda sinema kuşakları vardı onları izlerdim ama şimdi haberleri bile izleyemiyoruz, özetler söyleniyor.

Güne okumadan başlamam dediğiniz bir köşe yazarı var mı?

Bir değil birden fazla köşe yazarı var. Günlük gazetelere bakıyorsunuz, köşe yazarlarına bakıyorsunuz... Siyasete girdiyseniz onları zaten okumak zorundasınız.

En son okuduğunuz kitap neydi?

Uğur Dündar Bey’in ’İşte Hayatım’ kitabını bitirdim. Şimdi İlhan Taşçı’nın ’Cübbeli Adalet’ adlı kitabını okuyorum. Erzincan olaylarını anlatan bir kitap... Kitabı özellikle seyahatlerde okuyorum. O zaman telefon da yok, daha rahat. Arabanın arka koltuğunda oturup rahatça kitap okuyabiliyorum.

İletmek istediğiniz mesaj bir mesaj var mı sizi destekleyenlere?

Beni samimi olarak belli konularda eleştirirler ve bunu da yazılı olarak gönderirlerse çok memnun olurum. Çünkü ben de en azından tarafsız bir gözle nasıl görüldüğümü bilirim. En çok ihtiyaç duyduğum şeylerden bir tanesi eleştirilmek.

10 MADDEDE KEMAL KILIÇDAROĞLU

1-Her ne kadar farkında olmasa bile şık biri.
2-Gördüğünüzde sanki uzun zamandır görmediğiniz, ailenizden biri ile karşılaşmışsınız gibi hissediyorsunuz.
3-Gözlükleri ve ses tonundaki anlık iniş çıkışlarla cingöz ve muzip bir çocuğu andıran biri.
4-Kesinlikle sonsuz ’güven’ hissi veriyor.
5-Deniz Baykal odasına birini zor kabul ederken, Kemal Kılıçdaroğlu neredeyse kapısına gelen herkesle görüşme nezaketini gösteriyor.
6-Röportaj vermeyi iyi kıvırıyor.
7-Fotoğraf çektirmekten çok hoşlanmıyor. Fotoğraf çekilirken elini kolunu nereye koyacağını şaşırıyor.
8-İnce bir espri ve nükte yeteneğine sahip.
9-Karşısındaki büyük, küçük, herkese saygılı.
10-Bulunduğu yerin kesinlikle farkında olan ama bunu başkaları gibi kullanmayı tercih etmeyen biri...

MECLİS’E DAİR

1-Görünenden çok daha büyük...
2-AKP’lilerin odalarından daha fazla gürültü gelirken, CHP’lilerin odalarından daha çok fısıltı duyuluyor...
3-Beklerken çok fazla çay ve kahve tüketiliyor.
4-Basın koridoru hayalimde canlandırdığım gibi değildi. Nedense ben Pentagon gibi bir yer hayal etmiştim.
5-Herkesin Aşk-ı Memnu ve Yaprak Dökümü fanatiği olduğunu, toplantılar geç saatlere kadar sürdüğünde odalardaki TV’lerden takip edildiğini öğrendim.
6-Dedikodunun camia falan dinlemediğini anladım. Oluşan gruplarda sıkı dedikodu dönüyor.
7-Biz onları merak ederken onlar da bizi merak ediyormuş. Sette neler yaşandığı, Yaprak Dökümü’nün akıbeti, sanat dünyasında olan olaylar merak konusu...
8-Ankara’ da olduğunuzu iliklerinize kadar hissettiğiniz yegane yer.

Başak SAYAN / AKŞAM