TUNUSLU YILDIZ TİLBE'YE DESTEK VERDİ! MASUM SEVİŞME!

“Uzay Heparı ile birlikte oldum” dediği için eleştirilen Yıldız Tilbe'ye, Heparı'nın eşi Zeynep Tunuslu sahip çıktı: “Ortada cinayet yok, adam kaçırma yok. Masum bir sevişme var.”

Yıldız’a eleştiri yağdı

Yıldız Tilbe’nin “Bir gece sarhoştum ve Uzay Heparı ile birlikte oldum” açıklaması, magazin dünyasında bomba etkisi yarattı. Tilbe, yıllar sonra gelen bu itiraf nedeniyle eleştiri oklarına hedef oldu. 1994’te hayatını kaybeden Heparı’nın eşi Zeynep Tunuslu’nun ünlü şarkıcının açıklamasına ne yanıt vereceği merak ediliyordu. Tunuslu, düşüncelerini Onur Baştürk’le yaptığı bayram röportajında dile getirdi:

‘Ayıp’ mı diyeceğim yani?

“İyi ki yapmışlar, insanlar birbirlerine ne kadar sarılırsa o kadar iyi. Ben ne diyeceğim ki? ‘Ayıp’ mı diyeceğim yani? Sonuçta ortada bir cinayet yok, adam kaçırma yok. Masum bir sevişme var. İsterdim ki, hayatta olmayan bir müzisyenin ardından müziği konuşulsun. Yatak odası konuşulacağı yerde! Yıldız’ı da kınamıyorum. Bayılıyorum ona insan olarak. Çok da tatlı. Belki Rumelihisarı’na çıkamadığı için bunu söylemiştir!” 6’da

Sezen düğüne gelmedi

Zeynep Tunuslu, “Uzay’la evlendiğinde Sezen Aksu sana cephe almış mıydı?” sorusuna “Yanımda da durmadı, karşımda da olmadı. Üzüldü mü kıskandı mı, onu da bilmiyorum. Hiç tepkisini söylemedi. Düğünümüze gelmedi, çiçek de yollamadı ama ben doğum yaptıktan sonra altınlarını alıp geldi” yanıtını verdi.

Yıldız’la Uzay iyi ki yapmışlar, “Ayıp” mı diyeyim yani?

Baba asker, jet pilotu. Ama sanata da meraklı. Anne ise profesör. Zeynep Tunuslu böyle bir ailede, kesip biçmeye meraklı bir genç kız olarak büyüyor. Aslında tıp okumak istiyor. “Kesip biçme” merakından dolayı!

Ama olmuyor, sonunda kıyafetleri kesip biçmeye başlıyor. Ve kısa sürede bu alanda tanınıyor. Ama o burnunun dikine gidiyor, kapatıyor tüm dükkanlarını!
Çünkü dediği gibi, “ruhu korsan işte”.


1994 yılında ise bir gece ansızın onunla tanışıyor: Uzay’la.

Sonrası malum, sonu trajik biten hızlı bir aşk hikayesi...

Şimdi onca sene sonra Uzay, Yıldız Tilbe’nin “Onunla beraber oldum” itirafıyla yeniden gündemde.
Zeynep Tunuslu, “Keşke yatak odası değil, müziği konuşulsaydı” deyip her zamanki dobra haliyle başlıyor anlatmaya: Kendini, onu, biraz Sezen’i, biraz Yıldız’ı.
Ama en çok da oğlu Kanat’ı...

Zeynep en son seni gördüğümde Beşiktaş semt pazarına gideceğini ve evindeki fazla kıyafetleri orada satacağını söylüyordun. Gerçekten yaptın mı bunu?


- Evet, pazara gidip elimdeki sample’ları satmak istedim. Ama vazgeçtim. Çünkü bir süre sonra elimdekileri herkese hediye ettim!

Her şeyi yapabilirsin gibi geliyor bana. Bundan da asla gocunmazsın...


- Aynen. Gerekirse marangozluk da yaparım, örgü de örerim, çocuk da bakarım. Önemli olan bir işe ruhunu katmak. Bugün yapılan her şey çok üstün körü. Her şeyi oradan buradan araklıyoruz. Şimdi bakıyorum, sağım solum herkes tasarımcı. 80’li yıllarda her yerde video dükkanı vardı ya, tıpkı onun gibi!

Bu arada tasarımcı yanın çoktandır geri planda. Neden?
- Aslında giysi tasarımcılığını her zaman geri plana attım. O benim para kazanmam için bir araçtı. Bu sistemi sevmiyorum. Anarşistim ve korsan bir ruhum var. Herkesin bakkal açtığı bir yerde bakkal açmak bana göre değil. Emekli olunca da hayalim şu: Heykel yapıp bahçıvan olmak istiyorum.

Hop hop yavaş ol, daldan dala atladık. Emeklilik nereden çıktı?
- Kanat üniversiteyi bitirince emekli olacağım. İzmir’e yerleşirim herhalde. Oralara bir yere. Seferihisar, Şirince...

Emin misin?
- Uzun süre yaşayamam evet, şehri çok seviyorum çünkü. Bunlar hep hafta sonu rüyası! Bana sadece büyük bir bahçe lazım. Bahçıvanlık için!

ARZU KAPROL GİBİ OLMUŞTUM!

Kanat’ı doğurmadan önce nasıldı hayatın?
- Çok daha özgür ve rahattım. Anneme not yazardım, “Birazdan dönerim” diye. Ve Fas’ta bulurdum kendimi! 1,5 ay kalırdım mesela orada! O yüzden tasarımcılığı hep geri plana attım ya. Bir atölyem vardı ve çalışanlarım. Ama ben bir gidiyorum, 1,5 ay ortada yokum! New York’a gitmiştim mesela. Ne diye? Kitap okuyacağım, heykel yapacağım diye... O dönem bunlarla beslenmem gerekiyordu. Yoksa benim “havuzlu evim, cipim olsun, her sezon koleksiyon yapmam lazım” gibi hedeflerim hiç olmadı. Kendimi yetiştirmek en büyük hedefimdi…

Şimdi o saydıkların yok diye pişmanlık var mı?
- Hayır, pişman değilim. Acayip iyi bir hayat yaşıyorum. Bazen gençler, “Sizde de hep bu punk edebiyatı” diyorlar, “Hiçbir şeyiniz yok işte”. Ben de onlara diyorum ki, aslında çok şeyim var. En başta da özgürlüğüm! Mesela Özgür Masur’a bayılıyorum. Çok yetenekli bir çocuk. “Bir yemek yiyelim” dedim geçenlerde. “Ekimde yiyelim” dedi, “Vaktim yok”. Böyle bir hayatı hiç istemem! Bu bir tercih... O yüzden lüks içindeyim. Şimdi istesem seninle uçağa atlar kaçarım bir yerlere. İş bekleyebilir.

Hadi gidelim o zaman...
- Ama öyle... (Gülüyor) Kanat’ı doğurmadan önce deli gibi iş yapıyordum. O kadar mutsuzdum ki... İş büyümüştü, market gibiydim. Olmuştum sana Arzu Kaprol iki! Oysa ben bakkal olmak istiyorum, market değil! Dedim ki bu ben değilim. Hemen abime, “Dükkanları kapatalım, iflas edelim” dedim. Şimdi olsa
yine yaparım.

KANAT, UZAY’LA BENİM TAM ZITTIM

Kanat doğduktan sonra neler değişti? Nasıl bir anne-oğul ilişkiniz var?
- Hiç kimse anne olarak doğmuyor. Annelik ve babalık öğrenilen bir şey değil. “Çok iyi anneyim, iyi domates pilavı yaparım” diyenlerden değilim. Zaten domates pilavı da yapmam! Her kadın kadar bilirim yemek. Kanat benim en iyi eleştirmenimdir. “Anne bu kollarının hali ne? Triceps çalış biraz” dedi mesela geçenlerde. Bir başka gün ruj sürmüştüm dudağıma, “Aa bu ne, pavyona mı gidiyorsun yoksa çekime mi?” dedi. Bir de oğlumla gurur duyuyorum. Çünkü benim gibi çingene ruhlu, özgürlüğüne düşkün bir kadından ve serseri ruhlu bir babadan çok düzgün, blazer’la dolaşan, her konuda araştırma yapan bir çocuk çıktı!

Uzay’la ikinizin tam zıttı yani...
- Evet, mesela ekstrem spor hiç sevmez. Bir gün bungee jumping yapmıştım. “Ne kadar gereksiz anne! Belkemiğine baskı olur, yapma” diye beni eleştirmişti. Sonra “Survivor”a katıldım. İlk ayda elendim. “Bu rezalet ne? Birinci olmanı beklerdim” dedi bu sefer de. Ben de dedim ki, “Ben 50’sine gelmiş koca bir kadınım, insan aferin der”. “Hayır” dedi, “Birinci olmalıydın”. Yine kendimi beğendiremedim yani! (Gülüyor)

UZAY, “HEMEN EVLENELİM” DEDİ!

Ölümden korkuyor musun?
- Hiç! Sadece oğlum üniversiteyi bitirsin sonra öleyim diye Tanrı’dan bir isteğim var. Free lance çalıştığım ve yalnız olduğum için böyle pazarlık yapıyorum işte. Ama oğlan MBA filan yapmak isterse yandık! (Gülüyor) Yoksa ölüm başka bir boyutlanma, deneyim; korkmuyorum. Ama tabii acı çekmeden ölmek isterim. Şak diye ölmek ne büyük lüks... Mesela babamı çok genç yaşta kaybettim. 59’undaydı. Hiç hasta değildi. Birden gitti. Sonra Uzay. 14 gün bekledim başında. Yoğun bakıma girer mi diye. İki farklı deneyim yaşadım bu şekilde. Çabuk kaybetmek de kötü, beklemek de yıpratıcı...

Uzay’lı günleri anlatmanı isteyeceğim biraz da...
- Aradan 17 sene geçti. Beraber olduğumuzun 10’uncu günü evlenmiştik! Bence iki yıldızın birleşmesiydi. Müthiş bir enerji vardı. Ben 31, o 24 yaşındaydı. Tanıştığımız gece bana dedi ki, “Ben senelerce seni bekledim. Seni ilk gördüğümde böyle bir kadın istiyorum demiştim. Ne olursun yanıma otur ve hiç vakit kaybetmeden evlenelim”.

Vayy, sonra ne oldu?
- “Çok şekersin” dedim, “Beni korkutma”... Çünkü o yaşa kadar kimseyle aynı evde beraber bile yaşamamışım. Ama o “Hayır hayır vaktim yok” dedi, “Etrafımdaki insanlar bu ilişkiyi bitirir, ne olur evlenelim”... Ben de bunun üzerine, “Dur bir dakika, sevgilim var, ona bir sorayım” dedim!

Gerçekten mi? Bu da iyiymiş!
- Evet, evet. “Hakkı’cım” dedim; “Ben bir evlilik teklifi aldım ne dersin?” O da, “Saçmalama” dedi, “Benimle berabersin”.
“Ama çok ayıp olur, çok şeker bir çocuk, ne olur evleneyim” dedim ve evlendim Uzay’la.

Peki sonrası?
- Sonra altı ay beraber olabildik. Benim işlerim çok yoğundu. Atölyem, televizyon programım…... Ben evden sabah çıkıyorum, Uzay’cım stüdyodan sabaha karşı eve geliyor. Bir-iki saat filan görüşebiliyorduk. Marakeş’e gittik balayına. Çok güzeldi. Sonra öldü oğlancık, bu kadarmış alınyazısı... İki aylık hamile olduğum için o zaman vücudum şok geçirmişti.

ORTADA CİNAYET YOK MASUM BİR SEVİŞME VAR

Yıldız Tilbe’nin yıllar sonra gelen itirafına ne diyorsun?
- O benim hikayem değil. Yıldız’la Uzay arasında geçen bir hikaye. Ayrıca iyi ki yapmışlar, insanlar birbirlerine ne kadar sarılırsa o kadar iyi! Ben ne diyeceğim ki? “Ayıp” mı diyeceğim yani? “Oğlun ne hissediyor?” diyorlar. Ne hissedebilir ki, başka birinin hikayesi bu. Ne sevinebilir ne üzülebilir. Sonuçta bir cinayet yok, adam kaçırma yok. Masum bir sevişme var. İsterdim ki, hayatta olmayan bir müzisyenin ardından müziği konuşulsun. Yatak odası konuşulacağı yerde! Yıldız’ı da kınamıyorum. Bayılıyorum ona insan olarak. Çok da tatlı. Belki Rumelihisarı’na çıkamadığı için bunu söylemiştir! Sezen Hanım’ı ise hiç bilemem. Sezen de bunu yapmıştır diyemem.

SEZEN DÜĞÜNE GELMEDİ ÇİÇEK DE YOLLAMADI

Uzay’la evlendiğinde Sezen Aksu bir şey söylemiş miydi? Sana cephe almış mıydı?
- Yanımda da durmadı, karşımda da olmadı. Üzüldü mü kıskandı mı, onu da bilmiyorum. Hiç tepkisini söylemedi. Düğünümüze gelmedi, çiçek de yollamadı. Uzay çok üzüldü. Belki kadının işi vardı, belki de ciddiye almadı. Ben doğum yaptıktan sonra altınlarını alıp geldi ama. Çok kibardı. “Gel” dedi, “Benim evde dinlen”. Sonrasında bana sık sık sordular, “Sezen, Kanat’la ilgileniyor mu?” diye. Niye ilgilensin ki? Sezen Aksu müzisyen, benim oğlum müzisyen değil. Zaten bir ilişkimiz yoktu Sezen’le.

En yakın arkadaşım da değildi hiçbir zaman.

Ben de onun değildim. İşine saygım var ama “Naber canım” edebiyatımız hiç olmadı. Şimdi niye olsun? Uzay’la ilişkisi olmuş zamanında. Uzay’ın oğluyla ilişkisi olmak zorunda değil ki! Uzay’la bir sene takılmış, olmuş bitmiş. Beni ilgilendirmez. Benimle beraberken de birlikte olabilirdi. Beni yine ilgilendirmezdi. Çünkü benim yaşadığım beni ilgilendirir. Böyle söyleyince insanlar bana kızıyor.

Bir de Emel Müftüoğlu’nun Yıldız Tilbe’ye söyledikleri var. O konuda bir yorumun var mı?
- Emel geçenlerde aradı. “Bu Yıldız’ın yaptığı çok ayıp!” diye. “Ne olmuş?” dedim. O sırada bankadayım, hiçbir şeyden de haberim yok. “Uzay’la yatmış” dedi. “İyi yapmış!” dedim; “Biz napalım?” “Olur mu canım?” dedi, “Oğlun var”. Çok komik değil mi? Çok sinirlendim. Sonuçta aramızda olmayan bir insan için bunları konuşmak doğru değil. Bunca sene sonra Yıldız’ın bu itirafının ne gereği vardı onu anlamadım. Ama Emel’in onun hakkında söylediklerine de tepkiliyim. Kimse için böyle fanatik uçlarda taraf olmamak lazım!

Onur Baştürk/Hürriyet