TUĞÇE TATARİ ULUDAĞ'DA SALDIRIYA UĞRADI!..AKŞAM YAZARININ ÜZERİNE NEDEN YÜRÜDÜLER?

Akşam Gazetesi yazarı Tuğçe Tatari'nin Uludağ tatili zehir oldu!.. Tatari gittiği barda erkeklerin saldırısına uğradı...

Uludağ'da neler oluyor?


Sadece arkadaşımı yalnız bırakmamak, ona destek olmak için geldim Uludağ'a...
Yoksa çoktandır Uludağ'ın bana uygun bir yer olmadığını tespit etmiş ve gelmeyi kesmiştim.
Ta 18 yaşımdan beri...
Uludağ aslında benim ortaokul-lise yıllarımın hatıra defteri gibidir.
Okulla ya da okulsuz gidilen gezilerde yaşananlar.
Büyük ihtimalle ilk sarhoşluğumu, ilk hoşlanmamı Uludağ'da yaşamışımdır.
Dağa tırmanırken aklıma okul yönetimince kilitlenen koridor kapıları nedeniyle oda camlarından karlara atlayıp gece gezmesine gidişlerimiz geldi.
Elbette yakalanmamız yarım saati bile bulmamıştı.
Sonra neden Uludağ'ı sevmeyi bıraktım?
Nerede heyecanımı yitirdim?
Hatırlamıyorum bile...
Ama bu vazgeçişimde Uludağ'ın 'Süreyya Yalçın'vari' tarza dönüşmesinin katkısı olduğuna eminim.

***
Bu kez alabildiğine önyargısız geldim Uludağ'a...
Belki de sevebilirim diyerek...
Önce size biraz bilgi vermeliyim:
Kar gayet iyi. Geçen hafta kapalı olan tüm pistler şimdi açık. Zaten şu anda da kar yağmakta.
Sömestr sebebiyle tüm oteller dolu. İşletme ve otel sahipleri kendi odalarını bile satmış bulunmaktalar.
Son geldiğimden bu yana çok büyümüş, çok otellenmiş Uludağ.
Bu arada Uludağ'da Ali Ağoğlu imparator olmuş. Pistlerin üçte ikisi onun.
Yani 7 tane kayak pisti var.
En son teknoloji ve en bol imkanlar onda.
Tüm otellere mazot, su, kar arabası servisi veriyor.
Kuşaklı'ya çıkmadan önceki durak olan Mandra hayli ilgimi çekti.
Uludağ'ın en yatırım yapılmış eğlence mekanı burasıydı...
Akşam teleferikle Kuşaklı'nın tepesine çıktık.
Karanlık, soğuk ve ıssız karların arasında teleferikte olmak hoşuma gitmedi...
Yukarıda sıcak şarap ve sucuk ekmek ritüelini gerçekleştirdikten sonra 'Rose Kar' beni sahiplendi ve teleferiklerde harap olmama gönlü razı olmadı. Kar makineleriyle merkeze indik.
Uludağ barlarını gezmek istiyordum, arkadaşlarım beni kırmadı.
Tesadüfen buluştuğumuz İsmail Akkaya, kızını kayağa getiren Selay Tozkoparan, Alper Kul, Levent Kazak ve ben tüm barlara girdik çıktık.
Herkesle sohbet ettik.
Bu sene iyi geçmiş, herkes memnun...
Ancak barlardan biz memnun değiliz çünkü berbat görünüm, berbat hizmet ve buna rağmen çok pahalı.
Uludağ son zamanlarda en çok Ruslardan para kazanıyormuş, birçok tatil beldemiz gibi...

SALDIRIYA UĞRADIM
Uludağ'da eğlenceli geceler sahneye ünlü bir sanatçı çıktığında yaşanıyormuş sadece.
Mesela pazartesi Yazıcı Otel, Ajda Pekkan'ı ağırlayacakmış. Bu nedenle tüm dağ barlarında bir heyecan havası var...
'Oraya gelen müşteri daha sonra geceye devam etmek isterse yaşadık' diyorlar.
Gece saat 01:00 olmuş, ben hala tam istediğim gibi bir yer bulamamışım.
Otele doğru yürüyoruz. Kervan Saray'ın önünden geçerken 'Aldo' afişi gördüm. Otelin içinde Ayyash isimli barda sahneye çıkıyormuş.
Eğlenceli olabilir diye daldık bara.
Herkes çok nazik, hemen güzel bir yere oturttular, Aldo 20 dakika sonra çıkacak dediler.
Birer içki söyledik.
Mekan çok eski, hatta köhne... İçeride 4 masa dolu sadece.
Aradan yarım saat geçti, Aldo sahneye çıktı ve bizimkiler 'kalkalım' dedi...
Önce Levent Kazak ve Alper Kul kalktı.
Kalkarken Alper, 'Adam başı 100 TL imiş... Ayakbastı parasıymış bu, ister iç ister içme ödüyormuşsun. Biz kendimizinkileri ödedik, aman haberin olsun' dedi ve gitti.
Biz üç kişi kaldık. Onlardan 10 dakika sonra biz de kalktık. Bu arada hala birinci kadehlerimizi içiyorduk.
İsmail hesabı istedi.
Sonra benim kulağıma eğilip, '600 lira gelmiş. Burada çok gürültü var, Aldo da sahnede ve çok yakınız, ayıp olmasın kapıda itiraz edelim hesaba' dedi.
Aldık montlarımızı kapıya doğru yürürken görev tanımını bilmediğim genç adam kollarını iki yana açarak atladı önüme, 'hesabı ödemeden kaçamazsınız' diye bağırarak.
Biz, 'Kaçmıyoruz, ödeme yapacağız ama itirazımız var, üç kişi 600 lira olmaz' demeye çalışıyoruz... Adam, 'Arkadaşlarınız çıkarken sizin ödeyeceğinizi söyledi' diyor...
Ben 'Hayatımda böyle çingene bir tavırla karşılaşmadım, bu ne ya?' diye tepki gösterince üzerime yürümeye başlıyorlar, hepsi erkek...
Daha yaşlı olan, kabalaşan ve dozu artıranın önüne geçip 'sen git' diyor ve kendisi üzerime yürümeye başlıyor, 'Sen burayı çay bahçesi mi sandın? Geldiysen bedelini ödeyeceksin diye haykırıyor'.
Ağzıma gelen ne varsa söyleyip, hesabı ödeyip çıkıyoruz.
Hayatımda böyle muamele görmedim.
Girip çıkmadığım yer kalmadı. Pavyonundan, travesti barına kadar... Hiçbirinde böyle bir şey ne gördüm ne duydum.
Ama işte Uludağ'ı sonradan görmelerin merkezi haline bu tip 'yakaladım mı gömerim' zihniyeti getirdi.
İşin kötüsü bir süre sonra o sonradan görmeleri de burada göremeyecekler.
Aynen Türkbükü vakası.
Hani bir klişe vardır ya... 'Yurtdışına seyahate gitmek daha ucuz' diye...
Doğru vallaha...
Çok tuhaf, çok cahiliz.
Önce İstanbul Adalar'ı bitirdik... Bir zamanların en hoş, en klas yerleriydi Adalar...
Sonra Bodrum ve Uludağ...
Büyük, dönüşü olmayan hatalar yapıldığını kim, ne zaman fark edecek? Kim ne zaman 'ayılıp' doğru düzgün işletmecilerden başkasına yaşam şansı vermeyecek? Kim ne zaman turizmi bitirenin bunlardan başkası olmadığını anlayacak Allah aşkına?