TRT'nin o dizisine bomba yorum: Kasımpaşalı kapı gibi arkasında!

Cumhuriyet yazarı Prof. Tayfun Atay, TRT 1’de Cuma akşamı ilk bölümüyle ekrana gelen, 68 kuşağının İslamcılarını anlatan diziyi değerlendirdi

Dizi için 'AKP rövanşizmi'nin dizi film olarak bir tecellisi" yorumu yapan Atay, Tayyip Erdoğan'ın imam hatipli bir öğrenci olarak canlandırıldığını da hatırlatarak, "Çok fazla seyirci ya da reyting derdi, kaygısı, tasası olmayan bir ürün bu. Bir iktidar projesi ve 'Yeni Türkiye' fantezisi... Ekonomik değil ideolojik hedefli kotarılmış bir iş. Elbette Kasımpaşalı da kapı gibi arkasında" görüşünü dile getirdi.

Atay, "Dizi, 'Eski Türkiye' önderini kalpaklarken 'Yeni Türkiye' önderine de selâm durdu ilk bölümde!" ifadesini kullandı.



Atay'ın Cumhuriyet'te "AKP rövanşizminin ekrandaki tecellisi" başlığıyla yayımlanan (2 Mayıs 2016) yazısı şöyle:

TRT 1’de cuma gecesi başlayan Sevda Kuşun Kanadında, “AKP rövanşizmi”nin dizi film olarak bir tecellisi...

Kemalizme rövanşist pozisyon, AKP’nin alâmetifarikası. Bu, “Yeni Türkiye” inşasında tarihsel başlangıç arayışlarına da katkı üreten bir pozisyon...

Peki, bu “Yeni Türkiye”de Atatürk’e yer yok mu? Var, ama dizimizde de bolca karşımıza çıkarıldığı üzere sadece “Kalpaklı Mustafa Kemal” olarak var.

Dizi, “Eski Türkiye” önderini kalpaklarken “Yeni Türkiye” önderine de selâm durdu ilk bölümde! Onu, İmam Hatip Lisesi’nde sınıfta Kuran okuyan gencecik “Kasımpaşalı” olarak kurguya katarak... Ve aynı okuldan mezun olmuş, kendisine yasaklı üniversite kapısını açmak için normal lise ders farklarını tamamlayıp hukuk okumaya hak kazanmış (dizimizin başrolü) bir abinin karate kursuna daveti karşısında okul müdürünün şu sözleriyle de takdim ederek:

“- O gidemez! Kasımpaşalıyı vermem size!..

- Neden Hocam? Boyu posu maşallah yerinde.

- Onu verirsem okulun futbol takımı çöker. O, Kuran bülbülü, okulun golcüsü!.. Onu isteme de kimi istersen iste!..

- Peki bakalım... Allah yolunu açık etsin!..”

Tabii ki “Yeni Türkiye” inşasının tarihsel harcına katkı yolunda kotarılmış böylesi bir dizinin açılışı, ancak Türkçe ezana “vurgu” ile yapılabilirdi. O yüzden hemen girişte imam-hatipli hukuk öğrencisi Arif Abi’mizin (Murat Ünalmış) çocukluğuna dönüp sünnetlik kıyafeti içinde babası ve dedesiyle dolaşırken yükselen Türkçe ezan sesine yöneltiliyoruz. Dede, öfkeyle camiye gidip ezanı Arapça okuyor. Genç bir komutan emrindeki askerlerle onu tutuklamaya gelip tartaklıyor. Arif’in babası müdahale edince subay onu vurup öldürüyor. Arif de dedesinin köstekli saatini komutana fırlatıp kafasını yarıyor.

Müteakip sahnede kafasının o yarılan bölgesini ovuşturan Komutan (Yavuz Bingöl), yaşlanmış ve “68’ler” Türkiye’sinde kontrgerillanın başı olarak karşımızda beliriyor. Ülkücüdevrimci gençlik çatışmalarının tozu-dumanı içinde onun marifetiyle bir dolu ajan-provokatör ortalıkta kol gezmekte. Başkahramanımız Arif de Milli Türk Talebe Birliği’ne (MTTB) devam eden bir genç olarak sağduyuyu ve “Hak-yolu”nu temsilen kurgunun merkezinde. Hikâye, Komutan Zafer’in (ah, ne yazık ki!) “komünist” kızı Tümay (Deniz Baysal) ile imam-hatipli jönümüz Arif’i aşkla buluşturarak 1970’lere yelken açacak gibi...

Kimler yok ki bu dönem dizisinin içinde?! Nakşi meşayihin 20’nci yüzyıl Türkiye’sinde en önde gelen ismi İskenderpaşa şeyhi Mehmet Zahid Kotku’dan onun müridi Erbakan’a, Üstad-ı Âzam Necip Fazıl’dan Deniz Gezmiş’e kadar açılan yelpazede bir dolu figür karşınızda! Bu arada Deniz’in, hayli itibarsızlaştırılarak biçimlendirilmiş solgençlik temsili içinde “kötünün iyisi” olarak çerçeveye oturtulduğunu da kaydedelim. Eh, insaflı davranmışlar!..

Sağ-Sol kavgası

Türkiye’yi 1960’ların sonundan itibaren Soğuk Savaş’ın sıcak zemini olmaya sürüklemiş gençlik olaylarına İslâmcı zaviyeden bakıyoruz yani... Dizi, o dönemde “sağ-sol”, “devrimci-ülkücü”, “komünist-faşist” çatışmasına sürüklenmiş Türkiye’nin İmam-Hatipler’den, MTTB’den çıkabilecek selamet fırsatını tepme bahtsızlığından dem vurmakta denilebilir.

Bu açıdan da o, sadece Kemalizm karşısında değil, bir grup dönem dizisi karşısında da rövanşist bir çalışma sayılabilir. Öyle ki dizinin en çok etkileşim içinde olduğu yapımlar ne diye sorsanız, sol tandanslı Çemberimde Gül Oya, Hatırla Sevgili ve Öyle Bir Geçer Zaman Ki aklıma ilk gelenler olur. Kapatın televizyonun sesini ve izleyin dizinin bazı kesitlerini, kendinizi bu sıralanan dizilerden fazlasıyla esinlenmiş bir örnekle karşı karşıya sanabilirsiniz.

Tabii rolleri tersine çevirmeniz lâzım! O dizilerde diyelim ki 10 ülkücünün saldırıp dövdüğü bir devrimci varsa, burada tam tersi söz konusu (elbette ülkücü-milliyetçi camia, hele ki şu ara hiç mi hiç ihmal edilmemeli ve küstürülmemeli!).

O dizilerde ikincilleştirilen ve düşmanlaştırılan karakterler sağcılar olmakla birlikte onlarla empatiye davetten de geri kalınmıyorsa burada aynı durum solcu karakterler için söz konusu. O dizilerde aslında özde iyi ama kandırılmış sağcılar varken, bu dizide de belli ki özde iyi ama kandırılmış solcular olacak. Bir ortak nokta olarak ise temiz kalpli, iyi niyetli gençleri kandıran, dış güçlerle irtibatlı karanlık odaklar tabii ki burada da iş başında.

Nihayet, o dizilerde esas-oğlanlar solcu, âşık olunan esas-kızlar ise sağcı-ülkücü gençlerin “bacı”ları ya da solcuları ezen egemenlerin kızları iken şimdi bu da tam tersi... Artık dine “irtica” olarak bakan Kemalist subayların “komünist” kızları, imam-hatipli başkarakterlere âşık olacak gibi görünüyor.

Merkezde yine aşk

Elbette hisler de karşılıklı olacak!.. Çünkü bu, olmazsa olmaz bir formül ve işin merkezine duygusal bir aşk hikâyesi koymazsanız, ağzınızla kuş tutsanız da Kasımpaşalıyı Kuran tilavetiyle bülbül gibi şakıtsanız da seyirciyi yakalayamazsınız. Seyirci esas-oğlanla esas-kızı sevecek, onların kimyasının uyuştuğuna ikna olacak ki dizi tutsun... Yoksa ne Zahid Efendi, ne Necmettin Hoca, ne Üstad-ı Âzam, ne de Kasımpaşalı sizi kurtarabilir!..

Dizi açısından naçizane bir iyi, bir de kötü iki noktaya işaretle bitirelim!..

Önce “kötü”yü söyleyelim: Dönem dizileri, hanidir dönemini kapattı. Seyirci doydu. O yüzden şu ara revaçta değil. Ek olarak, böyle bir dizi için neden sezon sonu-yaz başı tercih edildi, anlamak zor. Yaz sezonuna gitmeyecek kadar ağır, kafa yormayı, bir zihinsel “hazır-ol” halini gerektiren bir iş bu. İlk bölüm itibarıyla çıkan reyting raporu da pek parlak değil zaten... Keşke yeni sezon beklenseydi!..

“İyi” nokta da şu: Çok fazla seyirci ya da reyting derdi, kaygısı, tasası olmayan bir ürün bu. Bir iktidar projesi ve “Yeni Türkiye” fantezisi... Ekonomik değil ideolojik hedefli kotarılmış bir iş.

Elbette Kasımpaşalı da kapı gibi arkasında!..