Milli İstihbarat Teşkilatı, bundan üç dört yıl öncesine kadar Türkiye’deki “tabu”lardan biriydi. Bırakın MİT’le ilgili bir roman yazmak, film ya da dizi çekmek, adını bile ağzını alamazdınız.
İşin açıkçası ben de bir gazeteci olarak bu durumu yadırgardım. ABD’nin gizli haber alma servisi CIA bile kitleleri “ne kadar başarılı” olduğuna inandırmak için Hollywood’a sayısız film yaptırma gereği duyarken, bunun için oluk oluk paralar harcarken; nasıl olur da böyle bir şey bizde kimsenin aklına gelmezdi.
Yıllarca sinema perdelerinde CIA, MOSSAD, KGB ajanlarının katıldıkları gizli operasyonları izledik de MİT’le ilgili tek kare göremedik…
*
Ancak son üç yılda her şey değişti.
TRT’de, “Teşkilat” isimli bir dizi yayınlanmaya başlandı. MİT, bu dizide ilk kez adıyla, logosuyla, binasıyla boy gösterir oldu.
Bizim kahraman ajanlarımızın da tıpkı James Bond filmlerindeki gibi oradan oraya atladıklarını, bir dakika içinde 32 kötü adamı öldürdüklerini görünce derin bir nefes aldık…
Kendisine “şirket” diyen uluslararası bir örgütün ülkemizi bölmek için yaptığı hain planların, MİT tarafından nasıl suya düşürüldüğünü öğrendik…
*
Tabii; araya tıpkı Hollywood filmlerindeki gibi aşk hikayeleri de bolca serpiştiriliyordu.
Böylece izlemek kolaylaşıyordu…
Devletimizin bizi korumak için neler yaptığından haberi olmayan milyonlar da ekran başında tutuluyordu.
Öyle ya; en az dünyadaki diğer gizli servisler kadar güçlü, en az onlar kadar teknolojiye hakim bir gizli servisimiz vardı.
Bizim ajanlarımız da ülkemize karşı planlanan saldırıları haber alıyor, sonra canları pahasına gidip teröristleri yok ediyordu.
Hele “Zehra” diye bir kadın ajan vardı ki; bütün genç kızlarımız ona özenerek MİT’çi olmaya özeniyordu. Güzeldi, akıllıydı, cesurdu, vatanseverdi… Ve büyük bir aşk yaşıyordu.
Ne yazık ki ikinci sezonun sonunda o da kalleş örgüt tarafından öldürüldü.
*
Uzatmayayım; TRT’nin, MİT’in onayını ve hatta desteğini alarak yayınladığı bu dizi çok kısa bir sürede raiting listelerinin en tepesinde yer almaya başladı.
Proje tutmuştu.
Halkımız, el alemin ABD’lisi yerine Türk kahramanları bağrına basmıştı.
James gitmiş, Serdar gelmişti!
*
TRT, bir milli kurumumuzun halkla buluştuğu ve kahramanlaştığı bu dizinin çekimi için cimri davranmadı. Sektörün en parlak oyuncularına bol sıfırlı rakamlar verdi.
Gerçi bu dizinin yayında olduğu üç yıldır hep “şirket”le ve PKK’yla uğraşılmıştı; Türkiye’nin ikinci büyük baş belası olan FETÖ hakkında bugüne kadar tek satır bile senaryoda yer almamıştı ama ben şahsen yine de bir art niyet aramadım…
Elbette ona da sıra gelecek diye düşündüm!
*
Dün başkentimiz Ankara’da, çok önemli bir savunma sanayi kuruluşumuza yönelik hain bir saldırı gerçekleşti.
Beş yurttaşımızı kaybettik, yirmiden fazla yaralımız var.
İlk bilgilere göre saldırı PKK’nın biri canlı bomba üç teröristi tarafından yapıldı.
Haberi alır almaz canlı yayına geçen kanallarda duyduğum silah seslerini dinlerken hep Zehra ve arkadaşları geldi gözümün önüne geldi.
“Nasıl oldu da başkentteki bu hain saldırıyı haber alıp önleyemediler?” diye düşündüm.
“Kale”den onaylı senaryo gereğince Fransa’nın, Almanya’nın göbeğinde bile “operasyon” gerçekleştiren, hainleri yakalarından tutup Ankara’ya getiren MİT, neden gerçek hayatta bu tür saldırılar karşısında devreye giremiyor?
Neden Kandil’deki katilleri 40 senedir paketleyemiyor?
*
Evet, “algı” çok şeydir; ama her şey değildir!
Medyayı istediğiniz gibi yönlendirerek, istediğiniz dizileri ve filmleri vizyona sokarak belli bir algı oluşturabilirsiniz…
TRT’deki Teşkilat dizisi, bu görevi fazlasıyla yerine getirdi.
MİT yüceltildi, yere göğe sığdırılamadı.
Ama… Ankara’nın göbeğindeki bu saldırı, bize yeniden aynı soruyu sordurdu:
Sahi; MİT neredeydi?
Bu olay neden önlenemedi?