Topkapı Saldırganı Bir ’’beyin Kontrol Projesi" Olabilir Mi? Saldırının Şifreleri Ne Söy
Bugün gene fena halde “komplocu” günümdeyim galiba! (Sağ olsunlar, Medyaradarcı arkadaşlar beni ite kaka “medya yazarı” yaptılar ama –fena da olmadı galiba- huylu huyundan vazgeçer mi?) Topkapı Sarayı’na yönelik saldırıyı duyar duymaz benim “paranoyak zihnim” gene çalışmaya başladı. Nedense bu saldırı bana pek “manidar” ve “tuhaf” geldi. “Fol yok, yumurta yok” durumları yani. O yüzden kafamda oluşan soruları hatta senaryoyu “sıcağı sıcağına” sizlerle paylaşmaya karar verdim…
Oysa bana göre “fol”da vardı “yumurta”da… Peki, neden mi böyle düşünüyorum? Çok basit; bölge tekrar kaynamaya başladı, bir şeylerin “ısıtılmakta” olduğu çok aşikâr. Suriye ile restleşmeler zirve yaptı. Sanki bir şeylerin “eli kulağında” havası esiyor. Akdeniz’de uçak gemileri turluyor. Rusya bir şeylerden kıllanmış vaziyette. Ha keza İran öyle. İsrail’le “vururuz” tehditleri. Kimileri “Üçüncü Dünya Savaşı” ihtimalinden bile söz ediyor. “Arap baharı”nın kaotik etkisi gelip kapımıza savaş arayışları olarak dayandı.
“Bizimkiler”e gelince, ABD icazetli “emperyalistçilik” oynamaya kendilerini iyice kaptırmış vaziyetteler. Bunu da arkaik ruhsalımıza seslenen “Yeni-Osmanlıcılık” gibi afili bir “ideolojik argüman”la besliyorlar. İştahlar iyice kabarmış vaziyette. Bu yüzden sözüm ona “Suriye muhalefeti”ni pışpışlıyorlar. Toplantı üzerine toplantı, plan üzerine plan yapıyorlar. Kim bilir medyaya yansımayan daha neler dönüyor?..
TAM DA OSMANLI’NIN SİMGESİNE SALDIRILIYOR!
İşte tam da bu koşullarda birdenbire Topkapı Sarayı’na “avcı kılıklı” bir “meczup” saldırıda bulunuyor ve öldürülüyor. “Allahu Ekber” nidaları attığı ve “Ben Suriyeli’yim” dediği iddia ediliyor. Şimdi ise saldırganın Suriye pasaportlu bir Libyalı olduğu söyleniyor. (İdeal bileşim!) Birincisi; derin savaşların tarihi ve tabiatından biliyoruz. Öncelikle bu savaşlar “simge” ve “semboller” üzerinden yürür ve seçilen hedefler verilmek istenen mesaja “uygun” olarak seçilir.
Bu olayda da dikkat çeken ve öne çıkan husus “Topkapı Sarayı” olarak gözüküyor. Yani Osmanlı’nın simgesinin tam kalbine saldırılıyor. 600 yıllık imparatorluğun sembolü hedef seçiliyor. Tam da Osmanlı’nın eski “Şam Vilayeti”ne dair kolların sıvandığı şu günlerde. “İlginç” değil mi? Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü? Sizce verilmek istenen “mesaj” ne olabilir? Sabredin az sonra oraya da geleceğim…
MANÇURYA KOBAYLARI ORDUSU!
İkincisi; gene derin savaşların tarihinden biliyoruz ki, bu gibi olaylarda (Suikastçılar, teröristler, bombacılar, saldırganlar, vb) eylemciler nedense hep “meczup” çıkar ve kimse çıkıp onların “başka türlü” de olabileceğini sorgulamaz. Oysa bugün bu tür “meczuplar” bizzat istihbarat servisleri eliyle üretiliyorlar. Yazıyı uzatmamak için tarihine ve nasıl yapıldığına girmeyeceğim.
Kısaca bunların “Kara bilim” (Kötücül amaçlı bilimsel faaliyet) kapsamında Kore Savaşı’ndan bu yana yapılan “çok özel” (MK-ULTRA) çalışmalar olduğunu vurgulamakla yetineceğim. Hedef insan zihninin, kişiliğinin ele geçirilmesi ve yönlendirilmesi olarak tarif ediliyor ve bunda da epey mesafe kat ettikleri biliniyor. İşte bu gibi yol ve yöntemlerle oluşturulan suikastçı, saldırgan, vb türüne literatürde kısaca “Mançurya Kobayı” deniliyor. (Bu konuda iki de film çevrilmiştir. İlki başrolünü Frank Sinatra’nın oynadığı 1962 yapımı “The Manchurian Candidate” (Mançuryalı Aday-, diğeri gene aynı isimli 2004 yapımı Denzel Washington’ın oynadığı filmdir.) Modern bilimin “derin işler”e katkılarıdır bunlar!
Bilim-kurgu’nun bile sınırlarını zorlayan bu gibi suikastçı ve saldırganlara “ideal denekler” deniliyor. Çünkü yakalansalar bile konuşamıyorlar. Niçin orada olduklarını, o eylemi niçin yaptıklarını, kendilerini oraya kimin gönderdiğini bile hatırlamıyorlar. Kennedy kardeşlerin katilleri olduğu söylenen Lee Harvey Oswald’ın ve Sirhan Beşara Sirhan’ın da bu türden “proje kişilikler” olduğu iddia ediliyor.
Bu olayda da şu an İstanbul’da (Geçen hafta bunlardan ikisi sarhoş olup, Beyoğlu’nda olay çıkarmışlar ve çok sıkı bir dayak yemişlerdi) Hatay’da cirit atan, eğitilen, silahlandırılan “muhalifler”den kimileri devşirilmiş ve bazı “beyinsel” ve psikolojik işlemlere tabi tutulmuş olabilirler. Daha bugün Türkiye’den Suriye’ye “600 milis” gönderileceği yazıyordu. Yani ki eldeki “kaynak” bol!..
İKİ İHTİMALLİ SENARYO…
Topkapı saldırganının kimliğine dair elimizde henüz fazla bilgi yok. Ama kim çıkarsa çıksın, (İsterse Türk çıksın) bu türden bir “proje deneği” olma ihtimali var görünüyor bana. Vali Mutlu olayı “kişisel bir olay” olarak tanımlasa da (Zaten onlara göre herkes kişisel!) saldırganın bu eylemi niçin yaptığı üstüne bir de öldürüldüğü için hepten “muğlak” kalacak. Açıkta kalan soru şudur; Saldırgan İstanbul’da saldırılacak onca yer varken niçin Topkapı Sarayı’nı seçmişti? Bu “tesadüf” müydü? Hele de aklıma daha “vahim” bir ihtimal geliyor. Acaba birileri bu kişiye “Git Topkapı’da bir saldırı şovu yap” demiş, bazı “garantiler” vermiş, sonra da vurulmasına göz yummuş/istemiş/planlamış olabilirler mi?
Dediğim gibi EĞER MECZUP DEĞİLSE saldırının yapılış amacına dair “iki ihtimalli” muhtemel bir senaryo geliştirdim. Eğer varsaydığım gibi ise muhtemel mesajlar bu ikisinden biri çıkabilir.
1) Suriye’ye Girmemizi İsteyenler Yaptı: Böylelikle saldırgan Arap’ın (Hele de gerçekten Suriyeli ise) –Belki de Suriye istihbaratı ile de bağı kurularak- “Suriye taraftarı”, BAASÇI olduğu ileri sürülecek ve tarihsel hafızamıza gönderme yapılarak Topkapı Sarayı bağlamında bir “Yeni-Osmanlıcı harekat”a psikolojik zemin ve argüman olacaktır.
2) Suriye’ye Girmemizi İstemeyenler Yaptı: Dünyada Suriye’ye girmemizi isteyen güçler kadar girmemizi istemeyen güçler de vardır. Böylelikle “Yeni-Osmanlı’cı çaba ve hayallerinizden uzaklaşın” ya da “Suriye’yi karıştırmaktan vazgeçin” türü bir “gözdağı mesajı” verilmiş olabilir. Özellikle Suriye’ye “hamilik” ve “ağabeylik” yapma arzusundaki bir “güç” olabilir. Hatta size karşı “Terör kartını kullanırız” demek istenmiş bile olabilir.
İkisi de mümkün!..
Öyle veya böyle, “Topkapı saldırganı” bana basit bir hadise “meczup eylemi” olarak görünmüyor. Tabii siz halen dünyada ve bölgede süren “çılgın savaş”ın nasıl ve hangi boyutlar aldığının farkında değilseniz aksini düşünmekte serbestsiniz!..
Atilla AKAR
atillaakar@gmail.com
Tüm yazılarını göster