"TOP AYNAYACAĞINA, GAZETECİLİK YAPSAYDIN!.." ORAY EĞİN, MİTHAT BEREKET'İ KIZDIRACAK!..
Kendisinin 'Kaddafi'yle top oynayan tek gazeteci' olduğunu söylüyor; keşke top oynayacağına gazetecilik yapsaydı ya, neyse...
Mandela röportajı tartışmalarına son nokta
Nelson Mandela'nın basın danışmanlarını kandırarak 'Türk gazeteci benim, röportaja geldim' diyerek başkasının randevusuna giren Mithat Bereket bu tarih sayfalarının açılmasından hiç mi hiç hoşnut değil...
Medyada bu çok bilinen iddiaları önceki gün onun Milliyet'i 'Kaddafi'yle görüşen ilk Türk gazeteci' diye kandırması üzerine hatırlattım. 'Kandırmak, bu arkadaşın huyudur' diye ekleyerek.
Önceki gün gazeteciler.com'da yanıt vermiş Bereket... Milliyet'i kendisinin kandırmadığını, 'teknik bir hata' sonucu öyle bir ifade çıktığını söylüyor. Suçu başkasına atıyor yine. Ve kendisinin 'Kaddafi'yle top oynayan tek gazeteci' olduğunu söylüyor; keşke top oynayacağına gazetecilik yapsaydı ya, neyse...
Mandela meselesine de değinmiş. Kendisinin bu konudaki sicili herkesin malumu oysa. Mehmet Ali Birand, yıllarca Leyla Umar'ın şikayetlerini dinledi bu çocuğun kural tanımazlığı yüzünden. Birand, bu çocuğun yaptıklarıyla ilgili başka pek çok şey de dinledi ama yeri değil şimdi.
Madem defterler yine açıldı. Ve madem bu arkadaş yaptıklarının unutulduğunu düşünüyor... O halde şu Mandela meselesine açıklık getirmek şart oldu... Bunu da birinci ağızdan yapmak en doğrusu...
İşte yaşayan efsane Leyla Umar'ın kaleminden Mandela hikayesi:
'Şoföre beni Mandela'nın evine götürmesini rica ettim. Keyifli keyifli sohbet ederek Kibrit Kutusu adı verilen ve Mandela'nın da adını taşıyan ufacık bir evin önünde durduk. Büyük bir kalabalık 'Yaşa Mandela!' diye bağırıyordu.
Kapıyı çaldım ve ayakta yazdığım mektubu içeride bir sürü hayranını kabul eden Mandela'ya gönderdim. Ertesi sabah 10.00'da Mandela'nın beni kabul edeceği bildirildi.
Sevinçten uçarak basın bürosuna gittim. Sadece fotoğraflarından tanıdığım gazeteci Mithat Bereket'le sohbete başladık. Bir haftadan beri bütün uğraşına rağmen Mandela'dan randevu koparamadığı için Mehmet Ali Birand'ın geri dönmesi emrini verdiğini söyledi.
Meslektaşlarımla her şeyi paylaşmayı ilke edindiğim için 'Yazık, eğer bugün dönmeseydiniz sizi de yarın Mandela'ya götürürdüm' dedim. Teşekkür etti; ayrıldık.
Ertesi sabah Mandela'nın kapısını saat 10.00'da açan sekreteri 'Ama, Türk gazeteci biraz önce röportajını bitirip gitti' deyince ne hissettiğimi anlatmayayım; daha iyi... Kızcağız içeri girip durumu Mandela'ya bildireceğini söyledi.
Ve belki de ömrümün en mutlu dakikalarını yaşatan Mandela kahkahalar atarak kapıyı açtı; beni kucakladı: 'Üzülmeyin, hapisten sonra ilk uzun röportajımı size vereceğim' dedi. Koluma girip evin arkasındaki bahçeye yürüdük; orada uzun uzun görüştük.'
Leyla Umar bu yazıyı Vatan gazetesinde kaleme aldı... Ayrıca hala yerinde, hala gazetecilik yapıyor ve keskin bir hafızası var. Onu basında efsane kılan da bu özelliği.
Sanırım bu yazıdan sonra kimin doğruları söylediği de çok daha net ortaya çıkıyor...
Hayatları birilerini kandırmakla geçenler, gazetecilikte en önemli kurallardan birinin 'Arşiv unutmaz' olduğunu bir türlü kavrayamıyor ne yazık ki...
Üzgünüm Leyla.
Oray Eğin/Akşam