TİYATROYA RECEP İVEDİK FORMÜLÜ MÜ GELİYOR?

Recep İvedik tiyatroyu kurtarabilir mi? Başbakan Erdoğan ile tiyatrocular arasında yaşanan kavgayı Murat Tolga Şen yazdı.

Referandum öncesi yağan özgürlük yağmurları dineli, iktidar ve sanatçılar kavgalı… Yılın başından beri süregelen bir husumet var. Önce sinemaya verilen destek fonlarının artık William Wallace misali “özgürlüüükk” diye bağıranlara değil de, suya sabuna değmeyen, aile kurumunu yükseltici yani açıkça söylenemese de “muhafazakar” filmlere kaydırılacağı açıklandı. Arkasından esen “bağımsız” sinemacı rüzgarından sonra bakanlık bazı geri çekilme manevraları yapsa da sonuç itibariyle rengini ve rotasını belli etmiş oldu.

Şimdi benzer bir kavga Şehir Tiyatroları ekseninde yaşanıyor. Yönetime atanan bürokratlardan hoşnut olmayan Şehir Tiyatroları emekçileri sosyal medya ve ödül törenleri üzerinden kazan kaldırınca bu defa başbakan olaya el koydu ve verdi, veriştirdi.

Devlet tiyatrosu ve İzmit Şehir Tiyatrosunda yakın arkadaşlarım olduğundan buraların sancılı yerler olduğunu bilirim. Memlekette 10 kişinin birlikte, bir şeyler ürettiği her yerde hemen bir ekosistem oluşur, kendi iktidarını, sömürü ve kölelik düzenini kuruverir. O yüzden başbakan %100 haksız diyemem fakat olaya elinde meşale, “yakayım, küle dönsün ve bitsin” mantığıyla yaklaşması hoş olmadı. Hele ki her yaptığı konuşmada halkı yanına çekmek için sanat düşmanına çevirmeye çalışması gelecek için hayırlı değil!

Başbakan bu konuşmaları yaparken aklıma hep Recep İvedik 3 filminin tiyatro sekansı geldi. Recep ve kız arkadaşı ellerinde kocaman patlamış mısır paketleriyle tiyatroya gider, Recep tüm izleyicileri mısır atarak terörize eder ve sonunda sahneye sarar! Oynanan temsili gerçek sanan Recep olaya müdahil olur ve fakat destursuz girdiği ve akışı tamamen değiştirdiği oyundan beklenenin aksine alkışlarla uğurlanır. Yani sıkıcı bir oyunu Recep İvedik kurtarır!

Skeç işte deyip geçmekte mümkün ancak işin sosyolojisine baktığınızda ortaya garip şeyler çıkıyor. Tüm Recep İvedik filmlerinde “halk kahramanı Recep” olarak beyaz Türk döven Şahan Gökbakar’ın bu öfkesini anlamak mümkün değil. 80’lerin Arabesk furyasının istilacıları gibi eğitimsiz bir adam falan değil çünkü… Elbette o ticari bir formüle güvenerek Kemal Sunal’ın 80’lerdeki naif, ezilenin ezenle hesaplaşması halini daha şiddetli, kaba bir kurguda devam ettiriyor. Yaşadığı hayata bakarsanız, işe yaradığı da ortada!

Ancak durumlar öylesine keşişti ki Şahan sadece Recep İvedik olarak değil kendi halet-i ruhiyesiyle de Twitter’dan başbakana açık destek verdi. Demek ki Şahan’ın derdi gerçekten de beyaz Türk dövmek... Kemal Sunal filmleri formülü tesadüfi bir keşif bile olabilir.

Şahan’ da bir oyuncu sonuçta, onunkini meslektaş eleştirisi olarak kabullenmek olası... Ancak sanata, sanatçıya, yön vermeyi geçtim ayar çekme hali, o ülkenin başbakanından gelince “Nereye gidiyoruz biz böyle?” diye sormadan edemiyorsunuz. Şehir Tiyatrolarının, Devlet Tiyatrolarının bir sürü eksiği, yanlışı olabilir ama bunu o kurumun tüm unsurlarıyla kavga ederek düzeltmek mümkün mü? Ya da sırf iktidara muktedir olduğunu göstermek adına bu kurumları yok etmek mi gerekiyor?

Bir tiyatro seyircisi olmamı sağlayan oyun, Bursa Devlet Tiyatrosunun, 1992-93 sezonunda Kocaeli’ye gelerek oynadığı “Kadıncıklar”dı. Bu tek oyunla bile hayatı algılayışım değişti ve şimdiki halime dönüştüm diyebilirim.

Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının çöl ikliminde kurduğu bir seradır. Bu serada devlet eliyle gösterilen ilgiyle sanat takipçisi sıradan insanlar yetişmiştir ve algıları açmak gerektiğinde bu bazen yıllarca süren eğitimden daha gereklidir. Henüz toprak bu koruma olmadan kendi güzel meyvelerini yetiştirebilecek olgunlukta değil. Tiyatrocuları ticaretin kucağına atarak, vahşi köpekler tarafından parçalanmalarını izlemek ancak ilkel toplumlara yakışacak bir barbarlık olsa gerek! Bu kavga azalarak bitsin. Çok yaşasın Devlet ve Şehir Tiyatroları…