TIME DERGİSİNİN ADINI GİZLEDİĞİ İKİ GAZETECİ KİM?
"Time'ın muhabiri benimle konuşsaydı, farklı mı davranırdım bilmiyorum." diyen Ertuğrul Özkök gözden kaçan bir konuya parmak bastı
Adını gizleyen iki gazeteci
MERAK ediyorum.
Acaba adını saklama ihtiyacı duyan o iki “top journalist” (önde gelen gazeteci) kimdir?
Adlarını niye sakladıklarını tahmin ediyorum da, kim olduklarını çıkaramıyorum.
O konuya birazdan geleceğim.
Önce şu “Time” dergisine kapak olma meselesine bir bakalım.
Time dergisinin Başbakan Tayyip Erdoğan’ı kapak yaptığı sayısı çok konuşuldu.
Öyle anlaşılıyor ki, kapaktaki fotoğraf Erdoğan’ın pek hoşuna gitmemiş.
Geçen cumartesi esprili biçimde “Herhalde bu fotoğrafı bulmak için çok aramışlar” demesinden bunu çıkardım.
Haklı, fotoğrafa ben de takıldım.
Bir de kapakta kullanılan “Erdogan’s way” sözüne takıldım...
Bazıları bu sözü, Frank Sinatra’nın “My way”ine benzetti.
Bir arkadaşım ise bu ismin arkasında başka bir gönderme bulunduğunu söyledi.
Ona daha çok, Brian de Palma’nın “Carlito’s way” filmini hatırlatmış.
Al Pacino ve Sean Penn’in oynadığı bu film, hapisten çıkan bir gencin hayata tutunma hikâyesini anlatıyordu.
Filmde genç adam, çevresi tarafından, yavaş yavaş mafyavari bir yola çekiliyordu.
Dergiyi yapanların gerçek amacını bilmiyorum.
Bilmediğim bir başka şey de, bu kapak hakkında yazı yazanların, dergideki yazıların tamamını okuyup okumadığıydı.
Çünkü tamamı okunduğunda, bu kapağın sadece hayranlıkla değil, hayranlık ve korku arasındaki muğlak bir duyguyla yazıldığı ortaya çıkıyor.
Derginin ilk 3 yazısı, hayranlıkla kaleme alınmış.
Ancak 4’ncü bir yazı var ki, pek iç açıcı değil.
“Yeni Osmanlı İmparatorluğu” başlıklı bölümde, Başbakan’ın, iyi taraflarına karşılık, içeride giderek daha fazla insan tarafından “otoriter” bir çizgi izlemekle eleştirildiği belirtiliyor.
Hükümetin 68 gazeteciyi hapse attırdığı vurgulanıyor...
Ve araya şöyle bir cümle ekliyor:
“İstanbul’u ziyaretim sırasında iki büyük gazeteci, Erdoğan hakkında, ancak isimlerini yayınlamayacağıma söz vermem halinde konuşabileceklerini söylediler”.
Yani dergide “Erdogan’s way” olarak verilen başlığın altında, o yolun böyle engebelerinden de söz ediliyor.
Zaten arkadaşım da hem fotoğrafa hem de bu bölüme bakarak “Carlito’s way” hatırlatmasını yapıyor.
Doğrusu benim aklıma böyle bir yorum gelmedi.
Buna karşılık adını vermeye korkan iki büyük gazetecinin kim olduğunu çok merak ettim.
Erdoğan’a başından beri muhalif iki gazeteci midir, yoksa son zamanlarda ona tavır almaya başlayan liberal yazarlardan ikisi mi?
Tahminim bu iki gazetecinin, liberal kanada mensup yeni muhaliflerden olduğu yönünde.
Siz oturduğunuz yerden şunu sorabilirsiniz: “Koskoca gazeteciler, artık herkesin dillendirdiği bu kadar basit eleştirileri kendi adıyla yapmaya korkar mı?”
Demek ki korkarmış.
Time’ın muhabiri benimle konuşsaydı, farklı mı davranırdım bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, yaptıkları bu analize tamamen katıldığımı “off the record” söylerdim...
Çünkü bu, benim hep dile getirdiğim analize uyuyor.
“Yüzde 70 hayranlık, yüzde 30 ağır endişe.”
Dolayısıyla, adını vermeyen o iki gazeteciye bir şey diyemiyorum.
Time dergisinin kapağı, içeride halletmemiz gereken çok ciddi bir sorunun bulunduğunu tarafsızca ortaya koyuyor.
Bir de şu soru var.
Sorun adını vermekten korkan gazetecilerde mi, yoksa korkutanda mı...
Bence Başbakan Erdoğan “Time” dergisine böyle asık değil, gülen bir yüzle kapak olmayı hak ediyor.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, fotoğraftaki o rötuşları ancak kendi yapabilir...
Benim çevremde çok sayıda insan, yabancı dergilerin kapağında güler yüzlü bir Erdoğan fotoğrafını samimiyetle istiyor.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet
MERAK ediyorum.
Acaba adını saklama ihtiyacı duyan o iki “top journalist” (önde gelen gazeteci) kimdir?
Adlarını niye sakladıklarını tahmin ediyorum da, kim olduklarını çıkaramıyorum.
O konuya birazdan geleceğim.
Önce şu “Time” dergisine kapak olma meselesine bir bakalım.
Time dergisinin Başbakan Tayyip Erdoğan’ı kapak yaptığı sayısı çok konuşuldu.
Öyle anlaşılıyor ki, kapaktaki fotoğraf Erdoğan’ın pek hoşuna gitmemiş.
Geçen cumartesi esprili biçimde “Herhalde bu fotoğrafı bulmak için çok aramışlar” demesinden bunu çıkardım.
Haklı, fotoğrafa ben de takıldım.
Bir de kapakta kullanılan “Erdogan’s way” sözüne takıldım...
Bazıları bu sözü, Frank Sinatra’nın “My way”ine benzetti.
Bir arkadaşım ise bu ismin arkasında başka bir gönderme bulunduğunu söyledi.
Ona daha çok, Brian de Palma’nın “Carlito’s way” filmini hatırlatmış.
Al Pacino ve Sean Penn’in oynadığı bu film, hapisten çıkan bir gencin hayata tutunma hikâyesini anlatıyordu.
Filmde genç adam, çevresi tarafından, yavaş yavaş mafyavari bir yola çekiliyordu.
Dergiyi yapanların gerçek amacını bilmiyorum.
Bilmediğim bir başka şey de, bu kapak hakkında yazı yazanların, dergideki yazıların tamamını okuyup okumadığıydı.
Çünkü tamamı okunduğunda, bu kapağın sadece hayranlıkla değil, hayranlık ve korku arasındaki muğlak bir duyguyla yazıldığı ortaya çıkıyor.
Derginin ilk 3 yazısı, hayranlıkla kaleme alınmış.
Ancak 4’ncü bir yazı var ki, pek iç açıcı değil.
“Yeni Osmanlı İmparatorluğu” başlıklı bölümde, Başbakan’ın, iyi taraflarına karşılık, içeride giderek daha fazla insan tarafından “otoriter” bir çizgi izlemekle eleştirildiği belirtiliyor.
Hükümetin 68 gazeteciyi hapse attırdığı vurgulanıyor...
Ve araya şöyle bir cümle ekliyor:
“İstanbul’u ziyaretim sırasında iki büyük gazeteci, Erdoğan hakkında, ancak isimlerini yayınlamayacağıma söz vermem halinde konuşabileceklerini söylediler”.
Yani dergide “Erdogan’s way” olarak verilen başlığın altında, o yolun böyle engebelerinden de söz ediliyor.
Zaten arkadaşım da hem fotoğrafa hem de bu bölüme bakarak “Carlito’s way” hatırlatmasını yapıyor.
Doğrusu benim aklıma böyle bir yorum gelmedi.
Buna karşılık adını vermeye korkan iki büyük gazetecinin kim olduğunu çok merak ettim.
Erdoğan’a başından beri muhalif iki gazeteci midir, yoksa son zamanlarda ona tavır almaya başlayan liberal yazarlardan ikisi mi?
Tahminim bu iki gazetecinin, liberal kanada mensup yeni muhaliflerden olduğu yönünde.
Siz oturduğunuz yerden şunu sorabilirsiniz: “Koskoca gazeteciler, artık herkesin dillendirdiği bu kadar basit eleştirileri kendi adıyla yapmaya korkar mı?”
Demek ki korkarmış.
Time’ın muhabiri benimle konuşsaydı, farklı mı davranırdım bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, yaptıkları bu analize tamamen katıldığımı “off the record” söylerdim...
Çünkü bu, benim hep dile getirdiğim analize uyuyor.
“Yüzde 70 hayranlık, yüzde 30 ağır endişe.”
Dolayısıyla, adını vermeyen o iki gazeteciye bir şey diyemiyorum.
Time dergisinin kapağı, içeride halletmemiz gereken çok ciddi bir sorunun bulunduğunu tarafsızca ortaya koyuyor.
Bir de şu soru var.
Sorun adını vermekten korkan gazetecilerde mi, yoksa korkutanda mı...
Bence Başbakan Erdoğan “Time” dergisine böyle asık değil, gülen bir yüzle kapak olmayı hak ediyor.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, fotoğraftaki o rötuşları ancak kendi yapabilir...
Benim çevremde çok sayıda insan, yabancı dergilerin kapağında güler yüzlü bir Erdoğan fotoğrafını samimiyetle istiyor.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet