Biliyorum: ihtimal ki çoğunuz başlığa bakıp “Yok artık!..” diyeceksiniz. Bütün kanaatlerin tersine bir laf bu. Üstelik şeklen haklısınız da. Gerçektende başta küresel sermaye çevrelerinin sözcüsü durumundaki İngiliz The Economist olmak üzere, Fransız Le Point ve L'Express dergileri 14 Mayıs’ta yapılacak seçimleri konu edinip, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldılar. (Bu “Erdoğan karşıtı” kampanyaya diğer batılı medya organları BBC, Foreign Policy, Le Monde, Washington Post ve Financial Times’ı da dahil etmek gerekir) Muhalefeti açıktan destekler görünen yazılarındaki üslupları hayli sert görünüyordu.
Dolayısıyla bırakın tersini düşünmeyi böyle bir ihtimali düşünmek bile abes gelebilirdi. Ama ya öyleyse? Daha doğrusu öyle istemeseler bile davranış ve söylemleri buna yol açabilir mi? Bir tür “Kaş yapayım derken göz çıkarma” vakası yaşanabilir mi? Muhaliflere “destek” atayım derken “köstek” olabilirler mi? Bu “Küresel dayatma” Türk halkında tepki doğurabilir mi? Yahut da başka bir hesapları varsa?..
The Economist’in İlk Vukuatı Değil!..
Nitekim bilhassa Rothschild’ların da ortağı olduğu küresel sermaye çevrelerinin ve ekonomik istihbarat ağının sesi konumundaki The Economist’in ilk salvo atışı değildi. Nitekim bu yılın ocak ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafının kullanıldığı nüshasında seçimleri kapağına taşımış ve “Türkiye’nin yaklaşan diktatörlüğü” manşeti atmıştı.
The Economist söz konusu sayısında Erdoğan yönetimine “Otokrasi” tanımı kullanarak "Dışarıdan bakanlar, Recep Tayyip Erdoğan'ın 14 Mayıs'ta yapılacağını söylediği Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine dikkat kesilmeli. Zira giderek tutarsızlaşan cumhurbaşkanının yönetiminde ülke felaketin eşiğinde. Erdoğan'ın seçim yaklaşırken sergileyeceği davranışlar, bugün son derece kusurlu bir demokrasi olan ülkeyi tam anlamıyla bir diktatörlüğe sürükleyebilir." demekteydi.
“Atış Serbest” Yapmışlar!..
Bu kez ikinci dalga hücumu ise seçimlere çok az bir süre kalmışken yapmış bulunuyorlar. Sanki Türkiye’yi çok düşünüyorlarmış gibi "Türkiye ve demokrasinin geleceği" türü “kaygılı” (!) bir söylemle atışı başlatmışlar. Adeta duvara yazı yazan bir ergen gibi "Erdoğan gitmeli", "Demokrasiyi kurtarın", “Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz”, “Oy verin” gibi çağrılarda bulunmuşlar. Sanırsınız ki The Economist dergisi değil, herhangi bir CHP ilçe merkezinin ya da “Millet İttifakı” partilerinden birinin duvar panosu…
Kimi Erdoğan’ı “Diktatör” yapmış, kimi “despotizmin gölgesi” demiş, kimi de “Putin”e benzetmiş, ki zurnanın zırt dediği asıl yer esasta burası. (Batı “Ulusalcı” politika izleyen Putin’den nasıl huzursuzsa onunla yakınlaşan Erdoğan’dan da bir o kadar rahatsız görünüyor.) Bu durum Akkuyu Nükleer Santrali açılışı sonrası daha da artmışa benziyor. Aynı şekilde yazıda “Türkiye’nin uçak gemisi Anadolu” dan da rahatsızlık sezinleniyor.
Bir “Analiz” yazısından çok bir “siyasi ajitasyon”a benzeyen yazıda örneğin şunlar söyleniyordu: “Türkiye’yi 2003 yılından bu yana giderek daha zorba bir tarzla yöneten adam yenilgiye uğrayabilir. Biz bu haberi yaptığımız esnada seçim bıçak sırtında. Birçok anket, Sayın Erdoğan’ı az farkla önde gösteriyor. Seçimi kaybedecek olursa, dünya çapında sonuçları olan bir siyasi tersine dönüş olacak. Türk halkı daha özgür, daha az korkulu ve zamanla daha müreffeh hale gelebilir. Yeni hükümet Batı ile yıpranan ilişkileri onarabilir. En önemlisi, Macaristan’dan Hindistan’a diktatörlerin yükselişte olduğu bir dönemde, Erdoğan’ın barışçıl yoldan kovulması dünyadaki tüm demokratlara diktatörlerin mağlup edilebileceğini gösterir.”
AK Parti “Uluslararası Pası” Kaçırmadı!..
Tabii bunun üzerine de AK Parti cephesi de harekete geçecekti. Ayaklarına gelen bu “uluslar arası pası” hemen gole çevirme gayretine girdiler. Savunmadan çıkıp saldırıya geçtiler. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, The Economist'in kapağına sosyal medya hesabından paylaştığı mesajla tepki gösterecekti. Kalın, "Yine heyecan yapmışlar, ve eklemişler: ‘Yeni hükümet Batı’yla hasarlı ilişkileri tamir edecek…’ Ben bu dili, söylemi ve hangi bağlamda söylendiğini iyi biliyorum. Sakin olun. Ülkeme talimat verdiğiniz günler geride kaldı. Son sözü millet sandıkta söyleyecek" mesajını paylaşacaktı.
AK Parti Sözcüsü Çelik ise sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Batılı dergiler ve gazeteler yine Türkiye’deki siyasi süreçleri etkilemek için seferber olmuş. Cumhurbaşkanımıza karşı yorumlar döşenmişler. Halbuki ders almış olmaları lazımdı. Şimdiye kadar hiçbir konuda etkileri olmadığı defalarca görüldü. Yine aynı akıbetle karşılaşacaklar… Operasyon odakları yine hak ettikleri cevapları alacaklar.” demekteydi.
Bakan Çavuşoğlu da Economist’in sonraki sayısında yayınlanmak üzere yolladığı makalesini geri çekerken, “Türkiye'nin hadsiz şekilde içişlerine karışanlarla bizim bir işimiz olmaz.” diyecekti. Bekir Bozdağ ise “Soruyorum, Erdoğan'ın gitmesine The Economist mi karar verecek? Erdoğan'ın gitmesi The Economist seni neden geriyor?” şeklinde konuşacaktı.
Böylelikle Economist’in bu kışkırtıcı söylemi ile bir kez daha Erdoğan’ı “Mazlum” duruma sokarken, AK Parti’den uzaklaşmış ya da soğumuş görünen ama milli hassasiyetleri olan geniş bir kitleyi Erdoğan lehine harekete geçirebilirdi.
Kılıçdaroğlu “Fırsat”ı kaçırdı!..
Aslında The Economist’in bu zorlayıcı tavır ve söylemi Kılıçdaroğlu’na da bir “fırsat” sağlıyordu. Şayet Kılıçdaroğlu çıkıp, The Economist dergisine “Siz bizim işimize karışmayın. Biz ne yapacağımızı da, nasıl muhalefet edeceğimizi de biliriz. Bize akıl vermeye, hele de yönlendirmeye hiç kalkmayın. Şahsım adıma da sizden destek isteyen mi oldu. İşinize bakın..” deseydi emin olun bu ona en az 2-3 puan daha getirirdi. (Danışmanları nasıl akıl veriyor bilmiyorum!) Ayrıca “ulusal duruşlu lider” imajı edinirdi. İlaveten Ak Parti’nin elindeki kozu da alırdı. Oysa şimdi tersine vermiş bulunuyor.
Merak ettim “Acaba ne demişler bu konuda?” dedim ve önce CHP’nin resmi sitesine girdim. Hiç, sadece övünür gibi “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, The Economist'in Manşetinde” diye haberini vermişler. Daha da vahimi Kılıçdaroğlu’nun benzeri söylemler içeren bir makalesi daha yeni The Economist’te yayınlanmış bulunuyor. Geri çekmesi mi gerekirdi bilmem ama öngörüsüz resmi tamamlamış bulunuyor.
O nedenle ki –maalesef- Kılıçdaroğlu bu tavrıyla (“Tavırsızlığıyla” demek daha doğru galiba!) küreselcilerle aynı safa düşmüş görünüyor. (Solun emperyal merkezlerle arasına mesafesine koyan tavrına ne oldu sahi?) Bu söylem “örtüşmesi” mi “çakışması” mı artık nasıl yorumlarsanız yorumlayın bence pahalıya mal olacak. Kılıçdaroğlu’nu batılı odakların eksen ve yönlendirmesinde bir lider gibi sunacak. Umursamamanın faturası ağır olabilir. Zaten niyeti de yok görünüyor!..
Dayatma Geri Teper mi?
Türk halkı ve Türk siyaseti batılı, küresel merkezlerden gelen ve bu kadar açık dayatma ve yönlendirmeleri kabul etmez. Bünyesi hazmetmez. Bunu Erdoğan’ın her hareketini onayladığından ya da muhalefetin dile getirdiği bazı yaklaşımlarına katılmadığından değil, sadece ve sadece “Yabancı” faktörünün işe bulaşmasına olan alerjisinden yapar. Hemen “savunma refleksleri” çalışır ve içine kapanır. O yüzden de muhtemelen geri tepecektir. “Erdoğan etrafında kenetlenme” hissiyatını kendiliğinden kışkırtır.
Kendini çok “zeki” sanan ve bizim gözümüzde büyüttüğümüz batılılar bunun farkındalar mı değiller mi bilmiyorum. Öyleyse en basitinden “Sonuçlarını göremiyorlarmış” derim. Değillerse süzme salakmışlar. Yok farkında olmalarına rağmen yapıyorlarsa o zaman bu bir “operasyon”dur ve sağ gösterip sol vuruyorlar, negatif görünümlü “destek” anca bu kadar olur derim!.
06.05. 2023