"TELEVİZYONSUZ HAYAT ÇOK DAHA RAHAT"!..HANGİ GAZETENİN GENEL YAYIN YÖNETMENİ TELEVİZYONLARA BOYKOT UYGULUYOR?..

"Aylar önce karar verdim ve televizyona veda ettim. `Haydi, canım sen de! Hiç gazete yöneticisi televizyon izlemeyi bırakır mı!´ diyebilirsiniz."

Televizyonlara veda vakti

Başbakan Tayyip Erdoğan gazetelere boykot çağrısı yaptı ya; aklım fikrim orada kaldı adeta. Onca tartışmadan doğru dürüst bir sonuç çıkmadı çünkü. Şu mevzua bir de hafta sonu ekinde temas edeyim derken şaşırtıcı bir yazıyla karşılaşmaz mıyım? Meğer Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök de bir zamanlar boykot çağrısı yapmış.

25 Haziran 1995´te şöyle demiş Özkök: `Okumayın, seyretmeyin, dinlemeyin. Türkiye´de gazete okuyucusu, TV seyircisi ve radyo dinleyicisi bu bilince erişince medya kendiliğinden hizaya gelecek.´ `Medyanın hizaya gelmesi´ çok önemli! Peki ya okurun, seyircinin, dinleyicinin (kısacası insanın) kendini hizaya getirmesi! Bunun üzerine de düşünmek gerekmiyor mu?

Maksadım `laf sokuşturmak´, Ertuğrul Bey´i zor durumda bırakmak ya da kapanmış bir dosyayı yeniden açmak değil. Açık söyleyeyim; gerektiğinde okumayarak, seyretmeyerek, dinlemeyerek tüketicinin göstereceği tepki sayesinde oluşacak `medyayı hizaya getirme bilinci´ni desteklemek istiyorum. Hepsi bu..

İşe televizyondan başlamakta fayda görüyorum; çünkü insanı kendi gerçeğinden en çok uzaklaştıran onlar. Eğlence kısmı o kadar ağır basmış durumdaki televizyon denen kutunun enformatik bir özelliği adeta kalmadı. `Tematik kanallar ne güne duruyor canım!´ diye feryat etmemiz, hayatımızı altüst eden bir tehlikeyi bertaraf etmiyor.

Zira bilgilendiren kanalların ayakta kalmasını sağlayacak kültürel ortam yok bu ülkede. İnsanların okumaya, düşünmeye, analiz etmeye imkân bulabilmesi için tefekkür geleneğini besleyecek ortamın olmadığı aşikâr. Hayatın her alanını bir kakara kikiri kültürü işgal etmiş durumda. Böyle bir ortamda toplumun ekran başına geçip `Dünyada neler oluyor?´; ya da `Ne olacak bu memleketin hali?´ demesine gerek yok. Zaten o altyapı olmadığı için bu tip sorgulamalardan rasyonel analizler değil, komplo teorilerinin cinnet hikâyeleri çıkıyor...

Televizyonsuz hayat çok daha rahat

Her neyse. Lafı uzatmama gerek yok. Kendi tecrübemi anlatayım gitsin: Aylar önce karar verdim ve televizyona veda ettim. `Haydi, canım sen de! Hiç gazete yöneticisi televizyon izlemeyi bırakır mı!´ diyebilirsiniz. İşimi aksatacak bir protestodan bahsetmiyorum. Bir kere televizyonsuzluğum evde; işyerinde değil. İkincisi, önemli bir hadise çıkınca cep bilgisayarıma anında bilgi geliyor. Adeta online durumundayım; her saniye dünyanın neresinde neler yaşanıyor haberdarım. Açık söyleyeyim televizyonsuz hayat, çok daha rahat.

Kumanda aleti ilk icat edildiğinde Uzay 1999 dizisini seyrediyor gibi hayran kalmış, teknolojinin kudreti (!) üzerine neler söylemiştik neler. Meğer TV´leri kumanda edeceğimizi sandığımız alet bizi kumanda edecekmiş. Aldın mı eline bırakamıyorsun; Japon yapıştırıcısı var sanki mübarekte. Neyse, şükür, kurtuldum kumanda cihazının komutasından.

Hararetle tavsiye ediyorum. Zaten görüyorum ki pek çok insanın kanal değiştirmekten parmakları tutulacak, Allah korusun, felç falan olacak insanlar. O kanal senin, bu kanal benim, ha bire düğmeye basanlar saniyecikler içinde nasıl bir can sıkıntısı yaşıyor ve o bıkkınlık içinde yenilik peşinde koşuyor; anlayamıyorum.

Bir de dizi film kahramanlarının çilesini cefasını çekme zorunluluğu var. Rahmetli Özal özel TV´ler için yapılan eleştirilere `Beğenmiyorsan kapatırsın, olur biter´ demişti. Ne mümkün efendim. Sıkıysa kapat. Aile fertlerinin sıkı takip altında tuttuğu diziler var, kahramanların akıbeti hafta boyunca muhabbet konusu.

Hatta dizi farklılıkları nedeniyle aile fertleri ayrı odalarda, ayrı ekranlarda, ayrı heyecanları yudumluyor (!) çoğu kez. Tamam; bazı hikâyeler fena sayılmaz, ama vahim bir teh