TAZMİNAT DAVASI AÇTI!.. TESETTÜRE GİREN İKBAL GÜRPINAR İSYAN ETTİ!..
Başını kapattıktan sonra bir çok internet sitesinde yayınlanan haberlere yazılan yorumlarda kendisine hakaret edildiğini söyleyledi.
Umreden döndükten sonra başını kapatan ünlü sunucu İkbal Gürpınar, internet sitelerinde hakkında yazılan yorumlara gözyaşları içinde tepki gösterip, bu internet siteleri ve hakaret içeren yorumları kaleme alanlar hakkında suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı.
Kanal 7’de yayınlanan kendi programı “İkbal’le Şifalı Yemekler” programında bir açıklama yapan İkbal Gürpınar, örtünerek reklam yapma peşinde olmadığını ve ilk evliliğine kadar da başörtülü olduğunu söyledi. İlk eşinin talebiyle başını açtığını aktaran Gürpınar, babasının ilahiyat fakültesi kendisinin de imam hatip lisesi mezunu olduğunu da hatırlattı.
Geçtiğimiz günlerde umre ibadeti için kutsal topraklara giden ve dönüşte başını açmayarak, Kanal 7’deki programını da böyle sunan Gürpınar medyada çıkan haberlerin ardından internet sitelerinde hakkında hakaret ve iftiraya varan yorumlar yazıldığını anlattı.
Açıklamasında gözyaşlarını tutamayan İkbal Gürpınar, bu yorumları yazanlar ve yayınlayan internet sitelerinden davacı olduğunu, kazandığı tazminatlarla da adına bir okul yaptıracağını da kaydetti.
Gürpınar, “Herkes de haddini bilmeli. Ben kimseden aferin almak için böyle (eliyle başörtüsünü gösteriyor) yapmadım. Kendim için yaptım, yardanım için yaptım. İnsanların ne söylediği zerre kadar umurumda değildir. Allah’ın ne söylediği benim için önemlidir. Şu ana kadar bunu yapıyorum. Hani bazıları var; “Namaz kılmıyorum, oruç da tutmayayım…” Yapabileceğim neyse ben onu en sonu kadar yapmaya gayret ederim. Benim felsefem budur. “Affedin” diyor ayeti kerimede; “Varlıkta da yoklukta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler.” Ben birey olarak affetmiş olabilirim. Ama hakaretlerinin cezasını çekecekler ve sonunda adıma bir okul yaptıracaklar. Beni sevenlerin kalbimi bildiğini biliyorum. Sadrımda da ne olduğunu hiç kimse bilemez.” dedi.
Sözlerine ağzından kötü bir söz çıkmasın diye besmele çekerek başlayan sunucu İkbal Gürpınar şunları söyledi:
“NAMAZ KILANLARA İMRENİYORDUM”
Ben imam hatip mezunuyum. 1969 Kırıkkale doğumluyum. İlahiyat fakültesi mezunu bir babam var. Babam 1978 yılında hacca gittiğinde, Allah rahmet eylesin Emin Örs, “ Babası hacca giden başını örterse çok büyük sevap kazanır, kendisi de hacca gitmiş gibi olur” demişti. Ben daha o zaman 9 yaşındaydım. Başımı örttüm. Ta ki ilk evliliğimi yapana kadar… O zaman ki eşim başımı açmamı istemişti. Onun isteği üzerine başımı açmıştım. Sonrasında da bakın her şey nasip kısmet meselesi… İmam hatipte okumama rağmen, babam ilahiyatçı olmasına rağmen namazı birazcık az kılıyordum. Kılmadığım zamanlar da oluyordu. Bir sürü bahane buluyordum kendime. Samanyolu Televizyonu’nda çalışırken arkadaşlarım o kadar düzgün düzenli namaz kılıyordu ki onlara bakıp, “ya hiç üşenmiyorlar. Bunların yaşı da benden küçük, bunlar yaparken ben neden yapmıyorum” diye içime bir şey gelmişti. Fakat çok büyük bir trafik kazası atlattım. Ölümden dönmüştüm. 5 dakika ile kaçırdığım otobüs için hayıflanırken otobüs devrildi, içinde bir sürü kişi öldü. Aynı firmanın 45 dakika sonraki otobüsü ile yolda ölenleri ayağımın altında götürmek zorunda kaldım. Bütün yolcularla beraber Ankara’ya kadar… O anda dedim ki: “Allah’ım ben o otobüsü kaçırmasaydım ben de ölmüştüm. Şu ayağımın ucundaki muavin gibi.” Papyonuyla ayağımın ucunda yatıyordu cesedi. O gün tövbe ettim. “Allah’ım” dedim, “Namazıma başlayacağım. Şunları şunları yapıyorsam bunların hepsinden vazgeçiyorum.” diye tövbe ettim. Allahu Teâlâ tövbelerimizi sonuna kadar kabul ediyor.
“BAŞÖRTÜLÜ PROGRAM İÇİN İZİN İSTEDİM”
Ben sene 2000’den itibaren Allah kabul ederse namazımı kılıyorum. Ederse… O, O’nun bileceği iş. Biz bilemeyiz. Hiç kimsenin cennete cehenneme gideceği ile ilgili ahkâm kesemeyiz. Biz kimiz ki? Başımı da işimden dolayı örtemeyeceğimi düşünüyordum. Benim ağzımdan hiçbir zaman ben tesettüre girdim, reklam yapayım gibi bir şey çıkmadı. Hiç kimseyle röportaj da yapmadım. Tesettür fuarında kendi abiyelerimizi tanıtırken, Milliyet gazetesinin bir yazarı, beni o kıyafetle reklam panolarında görmüş. Başımı da böyle görünce, “İkbal hanım çok yakışmış. Bu sırf o kıyafetlerinizin reklamı için mi yoksa siz gerçekten artık böyle misiniz? “Valla” dedim, “Ben Kâbe’nin karşısında namaz kılıyordum ve Allah şahidim. Niyetim de yoktu. İşimden dolayı bunu yapabileceğimi düşünmüyordum. Çünkü ben bir şov dünyası elemanıyım. Televizyondayım. Bunu yapamam zannediyordum. Genel Müdürümüz Sayın Mustafa Çelik’e telefon açtım. “Sayın Müdürüm, böyle böyle içimden bir ses geldi, eğer bunu yaparsam kanalıma zarar verir miyim? Sizden izin almak için telefon açtım” diye sordum. “Biz demokratik, laik bir ülkede yaşıyoruz. Ne isterseniz onu yapın İkbal Hanım. Benim size şunu yapın bunu yapın demeye nasıl hakkım olabilir. Bu telefonu açmanız bile abes. Ne istiyorsanız onu yapın” dedi. Allah ondan razı olsun. Sonrasında da ben hiç olmazsa böyle, televizyonda olduğum için, kendi gönlüm böyle istediğim için. Ben hiç kimseye, “Bakın böyle yaptım, siz de arkamdan böyle yapın. Boynunuzu gerdanınızı açın” gibi bir şey söyleyemem.
Sonra Milliyet gazetesindeki o kızcağız o kadar salih bir şekilde sordu ki, “Allah nasip ederse hep böyle olacak” dedim bundan sonra. “Ay çok sevindim. Allah tamamını erdirsin” dedi.
“BANA ‘ALLAH’TAN VAHİY GELDİ’ DEMEDİM”
Fakat iki taraftan da bombardımana tutuldum. Ben dört gün boyunca seyircilerin sevgi seline, -Allah onlardan razı olsun- maruz kalırken, internet sitelerinde ne hakaretler… Ben efendim tarikatlardan maaşa bağlanmışım. O maaşlar yüzünden başımı böyle örtmüşüm diyenler. Afedersiniz içimden gelen ses bana vahiy miymiş, ben kendimi peygamber mi sanıyor muşum. Ben “Allah’tan bana vahiy geldi” demedim. İnsanlar içlerinden gelen sesi dinlemedikçe hiçbir yere varamazlar. Bu hepimiz için geçerli bir şey. Hiç kimseye cevap vermiyorum… “Dört kere umreye gideceğine hacca gitseydi” denildi. Ben hacıyım arkadaşlar. “Dört kere umreye gideceğine bir fakir doyursaydın!” Hiç kimse benim kimleri doyurduğumu, kaç yüz çocuğu okuttuğumu bilemez. Nerelerde sınıfların, nerelerde hastane odaları yaptırdığımı bilemez. Ben bunları reklam olsun diye hiçbir zaman televizyonda anlatmadım. Söylemedim. Daha Cuma günü burada 33 öğrencinin bursunu tamamlamak için 99 milyar para toplamaya gittim.
“AMEL DEFTERLERİNDE BULAMAYACAKLAR”
Benim ne yaptığımı hiç kimse bilemez. Hem kendini Allah’a çok yakın zanneden zavallılar, o mesajlarını yazmışlar. Avukatıma telefon açtım. Bütün internet siteleri, bu hakaretli mesajlara fırsat tanıyan, zemin hazırlayan bütün internet sitelerini dava ettim sabah. Bana hakaret edenler Bilişim Suçları tarafından bulunacak ve cezalarını çekecekler. Ve o maddi ve manevi tazminatlarla okul yaptıracağım. İnşallah İkbal Gürpınar okulu diye. Demek ki benim sevabıma vesile olacakmış. Her şerde bir hayır var ya. Yemin ederim kendi adıma zerre kadar değil, insanların bu kadar acımasız olmalarına üzüldüm. Peygamber Efendimiz, “Bazı insanlar yaptıkları iyilikleri, işledikleri sevapları, amel defterinde bulamayacaklar. Bilmezler ki gıybetini ettikleri, iftirada bulundukları, dedikodusunu yaptıkları insanların amel defterine gitmiştir” diyor.
“ALLAH’IN NE SÖYLEDİĞİ ÖNEMLİ”
Sağolun amel defterimi varsa yaptığınız iyilikler onlarla doldurdunuz. Çok teşekkür ediyorum. İslamiyet sadece başı örtmek değildir. Gıybetten de kaçınmanız lazım. Bana laf söyleyecek adam önce kendine baksın. Ben Allah’a havale ediyorum. Beni buradaki bütün ekip arkadaşlarım bilir. Benim ne olduğumu en yakınlarım çok iyi olur. Bu hakaretleri yapan insanlar cezalarını çekecekler. Kendi içimde çok kötü şeyler düşünebilirim. Ama bu benim içimde kalırsa sorun yok. Ama milyonların okuyabileceği bir platforma taşınıyorsa bu suç teşkil eder.