TARAF YAZARI AJDA PEKKAN'I YERDEN YERE VURDU; ''YAZARLIK ONUN NEYİNE''
Taraf Gazetesi yazarı Telesej süperstar Ajda Pekkan'ın köşe yazarlığı yapmasını eleştirdi..
Ajda Pekkan’ın yazarlığı.. ve bizdeki starlar neden hep stratejik hatalar yapar
Ajda Pekkan boş bulunmuş herhalde.
Aksi halde Pazar Kelebek’te köşe yazmaya başlamazdı bence.
Hele hele, “Derdim sizinle dertleşmek, sizi eğlendirmek” filan gibi imajına ters düşecek gerekçeler ileri sürmezdi; ki o, mesafeli duruşuyla, ihtimal ki, yıldızlar gökyüzünde parlar gibi vecizlere olan inancıyla süperstarlık tahtına oturmuş, Cool Kadın diye bir albüm bile yapmıştır, 2006’da.
Şimdi birden bire mahallenin Ajda Abla’sı olmaya, bir sıcaklık, samimiyet peydahlamaya kalkışmak; bir söyleyelim bin eğlenelim tarzı bir yaklaşımı içselleştirmeye çalışmak, marka imajına ters düşmüyor mu Ajda Pekkan’ın?
Diyelim ki, artık yaş aldığını ve olgunlaştığını, hayranlarına daha yakın olmak gerektiğini düşünüyor; ama marka imajına ve duygusuna asla dokunmamak gerektiğini de bilmelidir o zaman.
Marka sahibi (kişi ya da kurum), kamusal ilişkilerinde bin bir zahmetle adeta taş üstüne taş koyarcasına yarattığı markasının özüne, niteliğine, kültürüne ve duygusuna uygun davranmak zorundadır.
Bu yönde titizlenmeli ve markasına paralel bir düzey tutturmalıdır.
Örneğin bir kişi, markasının gücüne, popülaritesine ve saygınlığına güvenerek bir yerlerde yazı yazacaksa, medyada görünecekse, sahip olduğu markanın değerine uygun bir yazı geliştirmelidir ve ona göre bir köşesi olmalıdır; ki, bu köşe, markasını niteliksel olarak bire bir yansıtsın.
Aksi hâlde o markadan şüpheye düşülebilir.
Hangi alandan olursa olsun köşe sahibi olmak ciddi bir iştir çünkü ve bu herkes için geçerlidir.
Özellikle amatör bir köşe sahibi daha da özenli olmak zorundadır yazılarında, satırlarında, seçtiği tema ve konularda.
Ajda Pekkan gibi bir marka (star) Türkiye’deki magazinciliğin tuzağına bu yüzden de düşmemeliydi bana göre; düzeyini o alanın (sektörün) tüketim düzeyine uydurmamalıydı.
Süperstar Ajda Pekkan, Kelebek magazin ekinde ona ayrılmış köşesindeki ilk yazısında ki, günlerdir anons ediliyor seçtiği konular ve bu konuları işleyiş biçimiyle kendisinden (markasından) bekleneni veremedi ne yazık ki.
Ajda Yazıyor adlı köşesinde dört konu seçmiş Süperstar: Markan kadar konuş! JLO mu, Madonna mı? Aşk insanı sapıttırır ve Dizilerdeki terlikler...
Merhaba adlı giriş yazısında “Gazetecilik değil merakım... Köşe yazarı olmak hiç değil...” diyorsa da, okur, kendisini ciddiye alacak ve dikkatle okuyacaktır tabiatıyla; Ajda Pekkan, hedeflenen okurun sevdiği, hayranlık duyduğu bir markadır çünkü. Ve bir magazin yazısı dahi olsa; ondan, o markanın gücüne uygun olgunlukta yazılar bekleyecektir.
Süperstar, Pazar Kelebek’te yayımlanan yazısının Merhaba başlıklı giriş bölümünde, amacını: “Derdim haftada bir gün sizinle dertleşmek. Bunu yaparken de eğlenmek ve sizi eğlendirmek” diye açıklıyor.
Bu yazıyı yazarken ne Ajda Pekkan’ın eğlendiğini ne de okurunu eğlendirebildiğini düşünüyorum.
Dizilerdeki terlikler başlıklı kısa yazısına bir göz atalım:
“Kadınlar bakımlı olsun, erkekler kendilerine özen göstersin diyorum ya...
Milyonların izlediği dizilerde tam tersi gösteriliyor.
Mesela dizilerde kadınların giydiği terlikler...
Kadınlara kötü örnek olsun diye özellikle bu kadar kötü seçiliyor sanki... Bu kadar kötü terlikleri nereden buluyorlar!
Aman kadınlar siz siz olun dizideki terlikler kanmayın, pahalı olmasına gerek yok, çok daha şık, zarif ve kadınsı terlikler var piyasada...
Terlikte bile zarafeti kaybetmemesi lazım kadının.
Ben bu konuya niye taktım peki?
Galiba terlik fetişistiyim!
Evde çeşit çeşit terlik bu yüzden olmasın...”
Bu metnin Ajda Pekkan markasının bir olumlu tezahürü olduğuna inanmıyorum.
Böyle bir metin, hiçbir okuru eğlendirmez ayrıca!
Niteliğine bakıldığında ise.. bence hiç bakmayalım ya...
Uzun lafın kısası, “Ajda Yazıyor” bence bir tür stratejik iletişim kazasıdır.
Çünkü her şeyden önce onun duruşuna, sahip olduğu imajın mesafeliliğine ters düşüyor; bunca yıl taş taş üstüne koyarak inşa ettiği, moderniteyi temsil eden süperstar/ cool kadın imajına uygun değil, böyle hayranlarıyla dertleşmek, eğleşmek filan...
Ayrıca kaleminin de kuvvetli olduğu söylenemez pek, o da ayrı.
Telesiyej / TARAF
Ajda Pekkan boş bulunmuş herhalde.
Aksi halde Pazar Kelebek’te köşe yazmaya başlamazdı bence.
Hele hele, “Derdim sizinle dertleşmek, sizi eğlendirmek” filan gibi imajına ters düşecek gerekçeler ileri sürmezdi; ki o, mesafeli duruşuyla, ihtimal ki, yıldızlar gökyüzünde parlar gibi vecizlere olan inancıyla süperstarlık tahtına oturmuş, Cool Kadın diye bir albüm bile yapmıştır, 2006’da.
Şimdi birden bire mahallenin Ajda Abla’sı olmaya, bir sıcaklık, samimiyet peydahlamaya kalkışmak; bir söyleyelim bin eğlenelim tarzı bir yaklaşımı içselleştirmeye çalışmak, marka imajına ters düşmüyor mu Ajda Pekkan’ın?
Diyelim ki, artık yaş aldığını ve olgunlaştığını, hayranlarına daha yakın olmak gerektiğini düşünüyor; ama marka imajına ve duygusuna asla dokunmamak gerektiğini de bilmelidir o zaman.
Marka sahibi (kişi ya da kurum), kamusal ilişkilerinde bin bir zahmetle adeta taş üstüne taş koyarcasına yarattığı markasının özüne, niteliğine, kültürüne ve duygusuna uygun davranmak zorundadır.
Bu yönde titizlenmeli ve markasına paralel bir düzey tutturmalıdır.
Örneğin bir kişi, markasının gücüne, popülaritesine ve saygınlığına güvenerek bir yerlerde yazı yazacaksa, medyada görünecekse, sahip olduğu markanın değerine uygun bir yazı geliştirmelidir ve ona göre bir köşesi olmalıdır; ki, bu köşe, markasını niteliksel olarak bire bir yansıtsın.
Aksi hâlde o markadan şüpheye düşülebilir.
Hangi alandan olursa olsun köşe sahibi olmak ciddi bir iştir çünkü ve bu herkes için geçerlidir.
Özellikle amatör bir köşe sahibi daha da özenli olmak zorundadır yazılarında, satırlarında, seçtiği tema ve konularda.
Ajda Pekkan gibi bir marka (star) Türkiye’deki magazinciliğin tuzağına bu yüzden de düşmemeliydi bana göre; düzeyini o alanın (sektörün) tüketim düzeyine uydurmamalıydı.
Süperstar Ajda Pekkan, Kelebek magazin ekinde ona ayrılmış köşesindeki ilk yazısında ki, günlerdir anons ediliyor seçtiği konular ve bu konuları işleyiş biçimiyle kendisinden (markasından) bekleneni veremedi ne yazık ki.
Ajda Yazıyor adlı köşesinde dört konu seçmiş Süperstar: Markan kadar konuş! JLO mu, Madonna mı? Aşk insanı sapıttırır ve Dizilerdeki terlikler...
Merhaba adlı giriş yazısında “Gazetecilik değil merakım... Köşe yazarı olmak hiç değil...” diyorsa da, okur, kendisini ciddiye alacak ve dikkatle okuyacaktır tabiatıyla; Ajda Pekkan, hedeflenen okurun sevdiği, hayranlık duyduğu bir markadır çünkü. Ve bir magazin yazısı dahi olsa; ondan, o markanın gücüne uygun olgunlukta yazılar bekleyecektir.
Süperstar, Pazar Kelebek’te yayımlanan yazısının Merhaba başlıklı giriş bölümünde, amacını: “Derdim haftada bir gün sizinle dertleşmek. Bunu yaparken de eğlenmek ve sizi eğlendirmek” diye açıklıyor.
Bu yazıyı yazarken ne Ajda Pekkan’ın eğlendiğini ne de okurunu eğlendirebildiğini düşünüyorum.
Dizilerdeki terlikler başlıklı kısa yazısına bir göz atalım:
“Kadınlar bakımlı olsun, erkekler kendilerine özen göstersin diyorum ya...
Milyonların izlediği dizilerde tam tersi gösteriliyor.
Mesela dizilerde kadınların giydiği terlikler...
Kadınlara kötü örnek olsun diye özellikle bu kadar kötü seçiliyor sanki... Bu kadar kötü terlikleri nereden buluyorlar!
Aman kadınlar siz siz olun dizideki terlikler kanmayın, pahalı olmasına gerek yok, çok daha şık, zarif ve kadınsı terlikler var piyasada...
Terlikte bile zarafeti kaybetmemesi lazım kadının.
Ben bu konuya niye taktım peki?
Galiba terlik fetişistiyim!
Evde çeşit çeşit terlik bu yüzden olmasın...”
Bu metnin Ajda Pekkan markasının bir olumlu tezahürü olduğuna inanmıyorum.
Böyle bir metin, hiçbir okuru eğlendirmez ayrıca!
Niteliğine bakıldığında ise.. bence hiç bakmayalım ya...
Uzun lafın kısası, “Ajda Yazıyor” bence bir tür stratejik iletişim kazasıdır.
Çünkü her şeyden önce onun duruşuna, sahip olduğu imajın mesafeliliğine ters düşüyor; bunca yıl taş taş üstüne koyarak inşa ettiği, moderniteyi temsil eden süperstar/ cool kadın imajına uygun değil, böyle hayranlarıyla dertleşmek, eğleşmek filan...
Ayrıca kaleminin de kuvvetli olduğu söylenemez pek, o da ayrı.
Telesiyej / TARAF