'TARAF, BU TARTIŞMAYLA ÜLKEYE DEMOKRASİYİ ÖĞRETECEK GİBİ'

Halil Berktay, katıldığı Taraf gazetesinde devam eden tartışmaya ikinci yazısıyla devam etti

Taraf, Bolşevik Partisi mi?


Dün yazdıklarıma eklemek istediğim bazı kısa notlar var. Birincisi, Taraf’ın fazla sert bir muhalefet yürüttüğünü ve AKP’nin hâlâ bazı iyi şeyler yapabileceğini düşünenler hakkında bir gözlem (kendim de ikinci fikre katılmakla birlikte): sanırım bunda belirli bir iyimser olma ihtiyacı da rol oynuyor. İnanmak istemiyoruz, durumun o kadar kötü olabileceğine. Yıldıray Oğur bir ışık gördüğünü söylerken, herhalde bunu kastediyor. Bu duyguyu anlıyorum, zira biraz bende de var. Ama ben o ışığı görüyorum diye diye demokrasi mücadelesi yapılabilir mi; o ayrı mesele.

İkincisi, geçtiğimiz birkaç ayda Taraf’ın Suriye konusundaki editoryal zigzaglarına eleştirel baktığımı belirtmiştim. Ama doğru ama yanlış, böyle düşünüyorum. Her halükârda, gazete şimdi barıştan yana ve maceracılığa, Suriye’yle savaşa girilmesine karşı daha net bir çizgide. Üçüncüsü, bu açıdan da bazı farklar söz konusu. Örneğin Yıldıray Oğur ve Hadi Uluengin, bütün toplarını sahte “savaşa hayır”cılık ve “sulhperest”liklere çevirmiş gibi. Evet, onların sıraladığı bütün yalancı barışçılıklar gerçekten var ve hakikaten, yer yer PKK’nın “haklı şiddet”ini savunmada başvurulan ikiyüzlülük, çifte standartlılıkları andırıyor. Fakat acaba bu, genel olarak savaşa veya özel olarak Suriye’yle bir savaş başlatmaya karşı olmayı çürütmek için yeterli mi ? Ya da, Esed rejimine karşı olmak ve Suriye halkının kaderine ilgisiz kalmamak, illâ müdahale yanlılığını mı beslemeli? Tarihte ve siyasette her istenen yapılamayabilir; her şeyden önce mümkün olmayabilir, çok daha kötü sonuçlara yol açabilir. Düşünmek lâzım.

Fakat şimdi sıra asıl söylemek istediğimde; dün iki şey var demiştim ya, işte onlardan ikincisi ve (kendi tavrıma kıyasla) çok daha önemlisinde. Bence bu olayın en ilginç yanı, Taraf’ta böyle bir tartışma çıkması değil. Kamuoyunda bazı kesim ve çevrelerin bu tartışmayı nasıl izlediği. Bir yanda, ciddî bir korku ve endişe var; eyvah, Taraf bölünür mü korkusu. Her şey bir yana; bu, çıktığı 15 Kasım 2007’den bu yana Türkiye’nin kaderini değiştiren, askerî vesayetin yenilgisinde baş rolü oynayan ve demokrasinin önünü açan, biraz genişlemesini sağlayan, neredeyse tam bir ay sonra da beşinci yılını kutlayacak olan Taraf’ın istikrarlı elli bin küsur okurundan büyük kısmının (bu rakam 7-13 Mayıs ’12 haftasından beri hemen hiç değişmedi), kendini âdeta gazeteyle özdeşleştirdiğini, üzerine titrediğini, başına bir şey gelirse ne yaparız, ne okuruz, kendimizi ne kadar yenilmiş ve sesimizi yitirmiş hissederiz kaygısıyla yaşadığını gösteriyor.

Lâkin bunun bir de zıddı var tabii: eninde sonunda böyle bir şey olacağını bekleyen ve uman, onun için de üç beş yorumcu farklı şeyler yazıp birbirini eleştirince derhal sevinip “hah, nihayet” havasına girenler. İnternet şimdi nasıl bunun üzerine atlarız diye ellerini ovuşturanlarla dolu. Gene de az yazıyorlar çünkü bir problemleri var kime, nereden vuracaklarını bilememeleri. Tersi olsaydı, yani gazete yönetimi AKP’ye daha “yumuşak” ve diğer bazı köşe yazarı arkadaşlar daha “sert” bir çizgi izlemek isteseydi, asıl o zaman seyreylerdiniz “devrimci” gümbürtü ve kıyameti.

Eh, buna da şaşmamak lâzım; düşmanları da hep çok oldu Taraf’ın. Ulusalcılar nasırlarına basılmışçasına, derhal Fethullahçı ve Sorosçu ilân etti. Büyük basın kıskandı, yazamadıklarını yazıyor diye; küçük sol kıskandı, ütopyasız ve jargonsuz bir demokrasi mücadelesi nasıl verilir, gösteriyor diye. PKK, bölgesel hegemonyasını tanımadığı için; başkaları 1 Mayıs 1977 kara kutusunu açması yüzünden diş biledi. E la nave va. Gemi gidiyor, dümen suyunda köpekbalıkları dolaşıyor.

Burada bana hem garip hem anlamlı gelen, 1960’larda TİP’e yönelen vahşi “bizim olsun, olmuyorsa da yıkılsın” hırsının bugün Taraf’a yönelmesi. Ortanın solunda bir tek bu “can” var ve herkes hem kıymetini bilmeden atıp tutuyor, hem de üzerinde hak iddia ediyor. Sanırsınız ki Taraf bir gazete değil bir parti; dahası, öyle gevşek, demokratik, çok-sesli bir sol reform partisi (muadili) de değil, Komintern’in 21 Şart’ına uymayı bile taahhüt etmiş, “çelik çekirdek”li bir Bolşevik Partisi. Yani ne olur, üç kişi AKP’ye sert, beş kişi daha yumuşak muhalefet etse; hükümete birileri az, birileri çok kredi açsa ? Silâhlı devrim hazırlığımız mı aksar ? Şimdi biz Smolny’deyiz de Kışlık Sarayı ele geçirme takvimimiz mi şaşar ? “Kırlardan şehirlere” stratejisini benimsemedik diye, Şanghay’da mahsur kalmış yoldaşlarımız Çan Kayşek’in hışmına mı uğrar ?

Anormal olan bizim gazete değil; anormal olan, sağı ve solu ve tüm kültürüyle Türkiye. Ve Taraf, bu tartışma vesilesiyle bir kere daha ülkeye işin normalini, olağan demokrasiyi öğretecek gibi. Sol artığı bir “sol” ise her yaptığı ve söylediğiyle, aslında kendine, geçmiş hayal dünyasına dair bir şeyleri açığa vuruyor.