"TANIDIĞIM GENEL YAYIN YÖNETMENLERİNİN HEPSİ KARISINI ALDATMIŞTIR VEYA ALDATMAKTADIR!..HEM DE BİR KOLEKSİYONER GİBİ!.." SERDAR AKİNAN'DAN CAN DÜNDAR HABERİNE SERT ELEŞTİRİ!..
Can Dündar'ın, genç bir kızla öpüşürken fotoğraflanmasını ve bu haberin sunum biçimini gerçekten son derece adice buluyorum.
Can Dündar genç sevgilisiyle dudak dudağa objektiflere yakalanınca kızılca kıyamet koptu. İnternetteki sohbet platformlarından gazete köşelerine kadar bir çok yerde eleştiriler, destek çıkma türünden yazılar yazıldı. Ancak Akşam Gazetesi yazarı Serdar Akinan öyle bir yazı yazdı ki, ifadelerdeki açıklık karşısında okuyanlar hayrete düştü. İşte yılın en bomba yazısı olmaya aday o satırlar:
**
Hepimiz su samuruyuz!
Can Dündar'ın, genç bir kızla öpüşürken fotoğraflanmasını ve bu haberin sunum biçimini gerçekten son derece adice buluyorum.
Ama itiraf etmeliyim ki bende 'yılın haberi' kıvamında bir etki yarattı. Fakat bir yandan da zannediyor musunuz ki, dün medyanın gündeminde 'Cem Garipoğlu'nun teslim olması' vardı?
Hayır, elbette...
Şüpheniz olmasın tüm medya ve muhtemelen halkımız 'Can Dündar'ın acemi kaçamağı'nı konuşuyordu.
Sanıyor musunuz ki o haberi kaleme alan zalim gazeteci dostumuz sütten çıkmış ak kaşık...
Sanıyor musunuz ki o haberi dizen, fotoğraflayan, o haberi okuduğunda, 'vayy namussuz, yıllarca bizi kandırmış... Ne de çakalmış... Bak karısına bile sadık değilmiş' diye verip veriştiren gazeteciler masum...
Tanıdığım tüm Genel Yayın Yönetmenlerini de bilirim.
Yıllardır bu camiadayım, gitmediğim gezi, katılmadığım sofra muhabbeti, o bu kalmadı... Hepsi karısını aldatmıştır...Veya halen aldatmaktadır. Hem de bir koleksiyoner gibi...
Güçleri genç kızları çeker. İktidarları cezbedicidir.
Bugün medyada köşe tutan kadın yazarlarımızın kaçı şimdi, bir kısmı rahmetli olan, kudret sahibi yayın yönetmenlerinin yataklarından geçmemiştir?
İlla kadın yazar olmak da gerekmez...
Mesai arkadaşlarıyla yatan, karısını ve kocasını meslektaşıyla aldatmayan kaç gazeteci var?
Bu büyük bir suç mudur? Değişir.... İnsanız... Hata yaparız.
Can Dündar'ı 15 yıldan fazla bir zamandır tanırım. Elbette zarf ve mazruf farklıdır... Hangimiz değiliz ki?
Bakın Ali Kırca'ya... O da bir Ankara'lıydı... Benzeri başına gelmedi mi? Atlatmadı mı?
Tabii, bu arada Ankaralı gazeteci ile İstanbullu gazeteci arasındaki farkı da yeri gelmişken söyleyeyim.
Ankara'dan son yıllarda, doğal olarak İstanbul'a gelen gazetecilere bakıyorum. Mal bulmuş mağribi gibi alemlere dalıyorlar.
Neden?
Eh, İstanbul renkli de ondan... İstanbul'un her köşesinde bir renk, bir eğlence, çok daha 'çeşit' var.
İstanbul'un 'zamparalık kodları' ile Ankara'nınkiler farklıdır.
İstanbul'da koltuk sahibi olmak Ankara'da koltuk sahibi olmaktan farklıdır.
Bu güç göz kamaştırır. Libidal patlamalar yaşar bu arkadaşlarımız.
Her gün yeni bir mekan, her gün gözlerinin içine bakan yeni kadınlar, her gün aklını başından alacak ilgi ve alakalara mazhar olur ve kontrol kaçar.
'Neden kaçar, vay ahlaksız!' demiyorum... Kaçar.
Sorun, Can büyük bir 'mit'ti... Bu pusu kokan haberle o 'mit'in altında kaldı.
Fotoğraflandıkları teknenin adının 'Su samuru' olması da ayrıca ilginç...
Bir de 'kara samurları' var... Hep kuytularda, hep sinsi, hep sinik ve silik...
İşte bu haberi bu üslupla; ve teslim edelim en şeytani yönlerimizi okşayarak başarıya erişen bir zalim üslupla, kaleme alan ve sunan gazeteciler, bir kez daha söylüyorum, ne cevizler kırıyor veya kırdılar.
O nedenle, Can'a yapılan haksızlıktır. Haberin yapılması değil içerik, üslup ve sunumu...
Sadece Dilek'e geçmiş olsun diyorum. O bunu atlatır...
O fotoğraftaki kızımıza başarılar diliyorum... Şimdi medya onu büyütür... Önü açılır.
Can... Geçmiş olsun ağbi... Bi telefon açsan, 'Ağbi ne Bebek'i... Ne İstinye Parkı... Ne Cihangir'i... Atla Çengelköy'e git... Cevahir'e git...'derdim.
Şaka bir yana geçmiş olsun. Ama burası Bab-ı Ali dört yanımız 'puşt zulası.'
Ve yeri gelmişken şunu da itiraf ediyorum...
'Hepimiz su samuruyuz...'
Serdar AKİNAN/ Akşam