TAKVİM YAZARI NAZLI ILICAK AYŞE ARMAN'A İÇİNİ DÖKTÜ: "PERSONA NON GRATA İLAN EDİLDİM"!..

Milletvekili adaylığı için başvuruda bulunduğu AK Parti tarafından listeye konulmaması çeşitli spekülasyonlara neden olan Takvim yazarı Nazlı Ilıcak,"Çevremin kadınlarıyla konuşamıyorum.Sırt çevirdiler,yalnız kaldım" dedi.

Persona non grata(*) ilan edildim

(*) Persona non grata: Latince istenmeyen kişi.

Dolmabahçe´de Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan buluşunca iki saat boyunca ne konuştukları hep merak konusu oldu. Bu konuda bir sürü dedikodu üretildi.

Bir tanesi de Nazlı Ilıcak´ın asker tarafından aday gösterilmemesi ricasıydı. Doğru mu yanlış mı bilinmiyor, hiçbir zaman da bilinmeyecek. Nazlı Ilıcak´ın kendisi de bunun doğru olabileceğine inanıyor. Ama kişilik özelliğinden ötürü teslim olmuş da değil. Karşımdaki kadın, tanımlanması kolay biri değil. Yakalamışken, çocukluğu, hayatı, ailesi, kişiliği ve son dedikodular üzerine konuştuk...

Çocukluğunuz nasıl geçti? Hep böyle yalılar, köşkler içinde mi?

-Yok, yok... Ben bir memur kızıyım. Ankara´da oturuyorduk. Hiç unutmam, abim Ömer´le ilkokula hep yürüyerek gidip geliyorduk...

Varlıklı bir aile değil yani...

-Değil. Daha doğrusu, ne fakir hissettik kendimizi ne de zengin. Bu tür şeyler bizim evde konuşulmazdı. Babam, yüksek mevkide bir bürokrattı, sonra bakan oldu ama biz bunları bile fark edemedik. Bakanken bir arabası vardı, biz o arabayı şoförünün zannediyorduk. Anneme, "Sami Efendi´nin arabası ne kadar güzel!" diyorduk. Ben Avrupa´ya üniversite eğitimi almaya gittiğimde ilk defa uçağa bindim. Şımartılarak büyütülmedim.

Şu anki duruşunuz kimseye pabuç bırakmayacak gibi. Küçükken de öyle miydiniz? Tuttuğunu koparan, erkek gibi bir kız mı?

-Hayır. Tam tersine annem beni tam bir "cici kız" olarak yetiştirdi. Benden bir leydi yaratmak istedi. Ben pantolon giymeyi arzu ederdim, o bana elbiseler giydirirdi. Ben denize girerken tek parça mayo giymek isterdim, o tuttururdu: "Hayır, döpiyes giyeceksin!" O zaman bikini deyimi yoktu, döpiyes deniyordu. Bana biçtiği gelecek, Finishing School´a gitmem ve iyi bir izdivaç yapmamdı. Ata binmeyi, yemek yapmayı, iyi bir eş olmayı öğrenecektim. Benim aklımda kariyer kadını olmak gibi şeyler yoktu. "Büyüyünce ne olacaksın?" diyenlere, "Finishing School´a gideceğim" diyordum, ben annemin hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyordum. Leydi olması beklenen biriydim.

Peki dışa dönük, sosyal, dediğim dedik bir çocuk muydunuz?

-Hayır, annemin otoritesi altında epey ezildim ben. Çok sıkı bir disiplin altında büyüttü bizi. Babam, yumuşaktı ama siyasetle meşgul olurdu ve genellikle evde olmazdı. Bizim yönetimimizi ve evin idaresini tamamen anneme terk etmişti. Geleceğimizle ilgili kararları veren de annemdi. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi mezunuydu. Fransızca öğrenmemiş olmak içinde kalmış, beni o yüzden ilkokuldan sonra Dame de Sion´a leyli verdi, Ömer´i de High Shool´a...

Nasıl hatırlıyorsunuz Dame de Sion yıllarınızı...

-Felaket! 11 yaşındasınız. Herkes asık suratlı. "Sen artık burada uyuyacaksın!" diyorlar. Koğuş gibi bir yer. Yüksek tavanlar ve buz gibi soğuk. Konuşmak yasak. Ağzını açsan, susturuyorlar. Kurallar, kurallar, kurallar...

Hálá gözünüzü kapatınca, o sevimsiz görüntüler geliyor mu?

-Gelmez mi? Her akşam, lastikli bir bez bağlaman gerekiyor üzerine. Silineceksin. "Grand tuvalet" diyorlar. Önünde bir tas var, tasa su doldurup, tuvalete gideceksin. Mecbursun. Gelip tasını kontrol ediyorlar, silindin mi diye. Aksi gibi bana da o lastikli bezi koymayı unutmuşlar. Nasıl korkuyorum. Sabahlığımı bağlıyorum, kalın geliyor, düşüyor. Bir taraftan da, göğüslerim görünecek diye çeki