TAHA KIVANÇ YAZDI: TÜRK BASINI SINIF ATLADI!!!

Tatilden sonra ilk yazısını yazan Yeni Şafak yazarı Taha Kıvanç "tatil beldelerinin en itibarlı müşterileri konumuna gelen yazarlar ve haber sunucularını görünce" Türk basınının sınıf atladığını yazdı.


Tatil dönüşü...

Köşesinin değerini bilen kıdemli gazetecilerde `tatil´ kavramı pek yoktur. Tatil yapmadıkları anlamına gelmez bu; hemen hepsi yaz aylarını İstanbul ve Ankara dışında geçirirler, ama köşelerini boşaltmadan... Mehmet Barlas sözgelimi; aylardır Bodrum´da, yazılarını oradan gazetesine gönderiyor...
Eskiden ben de öyleydim. Yıllar ve yıllar boyu köşemi hiç boş bırakmadığımı sürekli okurlar biliyor. Yakında bozuldum ve tatil sendromuna kendimi teslim ettim; her yıl bir-iki haftamı yazı masamdan uzakta geçiriyorum.
`Tatil´ dediğim de ne? Yoğun günlerde neleri ihmal etmişsem onlarla aramı düzeltmeye bakıyorum tatilde. Çoluk-çocuğu ihmal mi ediyorum, ailemle birlikteliğin bir başka adı oluyor tatil benim için... Okuyamadığım kitaplar, göz atamadığım makaleleri tetkikle geçiriyorum tatil günlerimi ve gecelerimi... Alıp bir tarafa attığım DVD´ler tatil sayesinde günyüzü görüyor...
Tatil, yazı insanlarının da ihmal etmemesi gereken zorunlu bir teneffüs sayılmalı. İki hafta köşemden uzak kaldım, ama o süre içerisinde sizler için gezdim, konuştum, okudum, araştırdım. Harala gürele içerisinde asla yerine getiremeyeceğim türden, yazmaya moral bir hazırlık sayılabilir benim tatilim.
Türk basını son yıllarda sınıf atladı. Yazarlar, haber sunucuları dünyanın öndegelen tatil beldelerinin en itibarlı müşterileri konumundalar. Adını zor telâffuz edebildiğim uzak beldelerde derilerini kızartıyorlar; Türkiye içinde tercih ettikleri tatil mekânları da belli.
Öyle gerekti, önceki hafta Marmaris´in bir koyuna gittim. Yalnızca birkaç saatliğine... Bir baktım, ülkemizin büyük zenginlerinden bir bölümü de orada. Meğer dâvet edildiğim koy öylelerinin teknelerini bağladıkları bir yermiş... Dâvet sahiplerinden reklâmcı dostuma, "Herhalde sizin burası magazin programlarına iyi malzemedir" dediğimde aldığım unutamayacağım dersi sizinle de paylaşayım: "Televoleye çıkmak isteyen buraya gelmez, Bodrum´a gider..." Meğer ekranlardan evlere ulaşan magazin manzaraları neredeyse bütünüyle danışıklı dövüş değil miymiş?
Ben tatilde neredeydim?
Mustafa Karaalioğlu, sağolsun, üç gün çalışma tatili yaptırdı hepimize. Güzel bir tatil beldesindeydik, ekmek elden su gölden cinsi hoş bir muameleye muhataptık, etrafımızın şaşkın bakışları altında vaktimizin çoğunu "Yeni Şafak´ı nasıl daha iyi bir gazete yaparız?" sorusuna cevap arayarak geçirdik. Üç gün deniz bana baktı, ben denize bakakaldım...
Sonra da `yaz dönemi çalışmalarım´ başladı.
Cumhurbaşkanı İstanbul´daki Huber Köşkü´ne geliyor yazın; orada kaldığı süre literatürde `yaz dönemi çalışmaları´ olarak geçiyor. Ben de İstanbul´a fazla uzak olmayan bir köyde sürdürüyorum yaz dönemi çalışmalarımı. İstediğimde İstanbul bir saatte ulaşılabilecek mesafede; istediğimde gürültüye neredeyse bir yüzyıl uzakta tutabiliyorum kendimi...
Gazeteci milleti `aristokrat´ bilindiği için mi, nedir, tatil ortasında bir gün, deniz otobüsüyle İstanbul´a geçerken, orta yaşlı bir hanımefendi yanıma yaklaşıp, "Bizim garip beldemizde mi tatilinizi geçiriyorsunuz?" hayretini yüzüme karşı ifade ediverdi... Bir gün de, bayağı keskin virajlara tahammül ederek eriştiğimiz komşu kasabadaki zeytinci, "Bodrum, Marmaris gibi beldeler dururken buraya gelmişsiniz, hayret" demekten kendini alamadı...
Ülkenin bütününü etkileyen yozlaşma ve bozulma tatilimi geçirdiğim beldeye uğramıyor mu? Uğruyor elbette. 15 yıl kadar önce daha büyük coşkuyla koşuyordum yazlığa, e