"TABANCAYI ALACAĞIM BEN DE ONLARI ÖLDÜRECEĞİM"
Taraf yazarı Yıldıray Oğur, Uğur Mumcu dosyasının yeniden açılma zamanının geldiğini iddia etti..
‘Tabancayı alacağım, ben de onları öldüreceğim’
Kitap bittiğinde babasının öldürüldüğünü duyan 12 yaşındaki bir kızın verdiği ilk tepki geliyor yeniden aklınıza: Kim bunlar, tabancayı alacağım ben de onları öldüreceğim.
Yağmur altında cenazesinin arkasında yürüyen yüz binler gittiğinde, uğruna yazılan şarkılar sustuğunda, hakkında edilen büyük laflar tüketildiğinde, en mahrem arşivlerinin kapısını ona açan devletin başkentinin ortasında arabası patlatılarak öldürülen ünlü gazetecinin katillerinin peşinden sadece dirayetli eşi, avukatı ve iki çocuğu gitti.
Güldal Mumcu’nun İçimden Geçen Zaman kitabını okuyunca gözünüzde böyle bir film teaserı canlanıyor. Başrolde devletin bütün karanlıklarını, üstüne bir de eşinin dost bilinen politik çevresini karşısına almış hayranlık verici, dirayetli bir kadın var.
Türkiye’de karanlık, devlet, derin devlet deyince aklınıza gelen insanlar, kurumlar kimler? Hepsinin içinde resmigeçit yaptığı bir cinayet bu. Bu cinayette herkes olağan şüpheli.
Mustafa Balbay’ın günlüklerinde, 6 Nisan 2003 Pazar günü saat 12:30’da Genelkurmay Karargâhı’nda görüştüğü Yaşar Büyükanıt anlatıyor:
“Uğur Mumcu benim arkadaşımdı. Buraya çok geldi gitti. Bizim arşivde çalıştı. En sevilen yazardı... Öldürülmese ertesi gün, pazartesi buraya gelecekti. Arşivde çalışıyordu. Öcalan’ın karısının babasının MİT’e çalıştığını saptamıştı. Daha derin araştırmalar içindeydi.”
Kimse Büyükanıt’a Mumcu’ya kapalı arşivlerin neden açıldığını, orada ne araştırdığını sormadı. Mumcu’nun öldürülmese çarşamba günü de bir randevusu vardı. Güldal Mumcu’nun kitabından okuyalım:
“70’li yıllarda Baki Tuğ’un savcı olduğu bir davada Öcalan’ın aynı suçtan yakalanan diğer sanıklardan daha hafif bir ceza almasının ve onlardan daha kısa bir sürede serbest bırakılmasının nedenini öğrenmeye çalışıyordu... Bunları anlatınca Baki Tuğ, ‘Bana onun MİT görevlisi olduğuna dair bir yazı gelmişti. Arşivimde olma ihtimali yüksek. Arşivime bir bakayım. Çarşamba günü gelin, bulmuşsam belgeyi size veririm’ demişti.”
Baki Tuğ bu sözleri sonradan inkâr etti. Kimse ona da bir şey sormadı.
Türkiye’nin en karanlık figürleri Uğur Mumcu’ya hedefte olduğunu söylemişti. 1988’de evlerine gelen MİT’çi Mehmet Eymür, apartmanlarındaki komşuları için “Bunlar İran istihbaratının elamanları. Biz gereken tedbirleri alacağız, ama dikkatli ol” der, Bir Alman firmasında çalışan mühendisler için tutulan evdeki kiracılar bir anda ortadan kaybolurlar. Bu cinayet için Mehmet Eymür sorgulanmadı.
MİT Başkanı Teoman Koman, 1992 yılının temmuz ayında MİT Müsteşarlığı’nda ağırladığı ev aralarında Uğur Mumcu’nun da olduğu gazetecilere “Toplumda sansasyon yaratacak şahıslara yönelik suikastlar olacağını söyleyip ‘İçinizden biri hedef seçilebilir. Ama biz önlersek, böyle bir eylem olmaz’” demiştir. Halen 28 Şubat’tan hapiste olan Teoman Koman’a savcılar bu sözlerini hiç sormadılar.
Cinayetten sonra evlerine gelip Güldal Mumcu’ya “Zaten bekliyorduk” diyen Hüsamettin Cindoruk’a “JFK’yı bile vurdular. Akıllarına koyunca yapıyorlar” diyen Demirel’e, “Bir tuğla çekersem bütün duvar yıkılır” diyen Mehmet Ağar’a, “Devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözülür” diyen soruşturmayı yürüten askerî savcı Ülkü Çoşkun’a, “Bize bulun diyorlar ama bulun ulan demiyorlar” diyen Emniyet müdür yardımcısına bugüne kadar hiçbir şey sorulmadığı gibi.
Güldal Mumcu’yu iki kez ziyaret eden şifreli sözlerle “Size sadece olayın faillini bulsak yeterli olur mu” diye soran Yeşil’in apartmanın içinde “Artık yeter. Buraya gerçek adımı da yazıyorum. Gerçek adım Mahmut Yıldırım. Gerçekler açığa çıksın” diye bağırarak adını yazdığı Mumcuların apartmanının girişindeki taziye defterinin ertesi gün ortadan kaybolmasının ayrıntı gibi kaldığı büyük bir resmî cinayet hikâyesi bu.
Olayı soruşturan ve aileye “Fail için uluslararası istihbarat örgütleri, mafya ve karanlık güçler diyeyim” diyen Savcı Kemal Ayhan evinde ölü bulundu. Otopsi dahi yapılmadan Başsavcı Nusret Demiral’ın talimatıyla defnedildi. Olayı soruşturan Meclis Faili Meçhul Cinayetler Komisyonu’nun raportörü Akman Akyürek gizemli bir trafik kazasında öldürüldü. Umut davasının tahliye edilen sanıklarından biri İstanbul’da adi bir vaka olduğu söylenen bir cinayete kurban gitti. Kardeş Ceyhan Mumcu’ya “Mumcu cinayetiyle ilgili önemli bilgilere ulaştım, yakında açıklayacağım” diyen Gaffar Okkan, Uğur Mumcu için düzenlediği anma törenine giderken öldürüldü.
Kemalist bir gazetecinin suikast soruşturmasını savsaklayan, MİT görevlilerinin olay yerinde inceleme yapmasına izin vermeyen Kemalist Savcı Nusret Demiral’ı görevden almayan Kemalist Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ı Demiral’ın koltuğunda kalması için kulis yapan Kemalist Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’i hadi diyelim anladık.
Uğur Mumcu’ya o sabah karşı pencereden evden çıkıp çıkmayacağını soran, bir zaman önce Mumcu’nun adını kullanarak sokağa bakan taksi durağını kaldırtmaya çalışan, onu yapamayınca durağın sokağa bakan camına buzlu cam taktıran ve bütün bunlar hiç sorgulanmayan DİSK yöneticisi ve SHP Milletvekili Ömer Çiftçi’yi korumak için DİSK Başkanı’nın, Cumhuriyet yazarlarının Deniz Gezmiş’in avukatı Halit Çelenk’in araya girmesini hatta Cumhuriyet Gazetesi’nde Mumcu Suikastı için kurulan komisyonun Çitçi yüzünden dağılmasını nasıl anlayabiliriz?
Ve bütün bunlar öldürülmeden 15 gün önce Harp Okulları’nın açılışında 15 dakika yerine üç saat konuşmuş, Genelkurmay Başkanı Güreş’in “Türk halkı örgütlenmeli, Meclis’in kapısına kadar yürümeli, Uğur Mumcu’nun katilini istiyoruz diye bağırmalıdır” dediği, davaya bakan DGM’nin askerî savcısı Ülkü Coşkun hakkında ailenin açtığı davaya bakan askerî mahkemeyi hınca hınç dolduran subayların bütün mahkeme kurallarını bir tarafa bırakıp anısına ayakta saygı duruşunda bulunduğu ve askerî savcının savunmasına “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir deniz hâkim binbaşısı olarak şerefim üzerine yemin ederim ki bütün ordumuz bu cinayetin bir an önce aydınlatılmasını talep etmektedir” dediği Uğur Mumcu’nun başına geldi.
Ve bütün bunları okuyunca “Kim bunlar, tabancayı alacağım ben de onları öldüreceğim” diyen küçük bir kızı nasıl teselli edebilirsiniz?
Bu davanın yeniden açılmasının zamanı gelmedi mi?