“Şüyuu Vukuundan Beter” Oldu!.. Canpolat CHP’de Bir “Kriz” mi Yarattı?..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, CHP İl Kongresi esnasında adaylardan Cemal Canpolat’ın konuşmasının yankılarını ve muhtemel sonuçlarını değerlendirdi…

ATİLLA AKAR atilla.akar@medyaradar.com

Efendim: “Kişinin çektiği dili belasıdır” derler. Yahut “eline, diline, beline sahip ol” lafı boşa söylenmemiştir. Hele de bu konuşma hassas bir toplantıda, binlerce kişinin izlediği bir mecrada yapılıyorsa. Hepimiz söylemekten sonradan pişman olduğumuz sözler söylemişizdir. Bir anlamda insani zaafımızdır. Hele de bir suçlama ya da isnatta bulunuyorsak hepten sakıncalı bir durum doğar. Yani ki, “Bir şeyin söylentisi gerçekleşmesinden beterdir” anlamında eski tabirle “Şüyuu Vukuundan Beter” olur!..

İtham Yenilir, Yutulur Gibi Değil!..

Tam bu noktada benzeri bir durum CHP İstanbul İl Kongresi esnasında yaşanmışa benziyor. Adaylardan Cemal Canpolat’ın konuşması esnasında sarf ettiği kimi sözler CHP camiasında rahatsızlık yarattı. Bilhassa da Cemal Canpolat’ın konuşması esnasında bazı delegelerin ve delege yakınlarının kongrede Özgür Çelik’ten yana tutum sergilemeleri için Ekrem İmamoğlu tarafından İBB’ye işe alındığını iddia etmesi sıkıntı oluşturdu. Öyle ki Ekrem İmamoğlu’da bunun üzerine sıcağı sıcağına "Çok çirkinleştirdiler, çok yalan konuştular. O yalanlarında boğulsunlar ama biz tertemiz yürüyeceğiz" diyerek tepkisini göstermişti. Gerçektende itham yenilir, yutulur gibi değildi!

Lakin tepkiler bununla sınırlı kalmadı. Nitekim CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu hedef alan CHP İstanbul İl Başkan adayı Cemal Canpolat'a yönelik, "Onun için gereken yapılacak, o hadsize haddini bildireceğiz" diyerek adeta öfkesini kustu. Bakalım CHP’de Canpolat’a nasıl bir “müeyyide” uygulanacak? İhracı gündeme gelir mi?..

Kılıçdaroğlu’da Rahatsız Olmuş!..

İlaveten Halk TV’de konuşan İsmail Küçükkaya, Kılıçdaroğlu'nun Cemal Canpolat'ın yapacağı konuşmanın içeriğinden haberdar olmadığını belirterek "Kılıçdaroğlu'na yakın isimlerle yaptığım temaslarda öğrendim. MYK'da bunu tartışmışlar, bazı MYK üyeleri bundan rahatsız olmuş Kılıçdaroğlu da “Ben de hoşnut değilim" demiş" şeklinde konuşacaktı.

Kılıçdaroğlu’nun rahatsız olması son derece anlaşılırdı. Anlaşılırdı, çünkü sürtüşseler bile sonunda partisinin bir belediye başkanı hem de yerel seçimlere doğru suçlanıyordu. İkincisi, Kılıçdaroğlu her ne kadar kongre öncesi “kendini her iki adaya eşit mesafede” ilan etse de sonuçta Cemal Canpolat alenen kendisini destekliyordu. Kılıçdaroğlu böyle bakmasa bile gösterilecek her falso onun hanesine de yazardı. Şimdi kongreyi değişim yanlılarının kazanması bir yana başına birde bu çıkmıştı!

AK Parti Konuya Balıklama Atladı!..

Özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Meclis Grup Toplantısı'nda Cemal Canpolat'ın sözlerini gündeme getirmesi CHP’deki gerilimi arttırdı. Böylelikle AK Parti’nin eline çok mühim bir propaganda kozu verilmiş oluyordu. (Zaten AK Parti’ye yakın medyada daha kurultay öncesi İmamoğlu’nun delegelere yönelik “İkna odaları” kurduğu, Özgür Çelik’in kazanması için “bütün sıkıntılarının giderileceği” sözü verildiği, bunun için kongre günü Canpolat’ın listesini yırtıp, telefonla fotoğraflarının çekilmesinin yeterli olacağı gibi “kara propaganda” kokan yayınlar yapılmıştı.) Tabii AK Parti’de bu gollük pas fırsatını kaçırmadı ve CHP kalesine şutladı. Gol olur mu olmaz mı bilinmez!

Ancak bundan sonra daha da deşmesi pek muhtemeldir. Nitekim konu İBB Meclis toplantısına gelecek ve AK Partili bir üye tarafından delegeler ve işe alım iddiaları bir “soru önergesi”ne çevrilecekti. Konunun bundan sonra seçim sürecinde ısıtılıp tekrar toplum gündemine getirilmesi şaşırtıcı olmaz. Etki derecesi ne olur ayrı konu…

Kantarın Topuzu Fazla mı Kaçtı?..

Peki gelelim asıl mevzuya. O halde, Canpolat niçin bu tarz bir konuşma yapmıştı? Bunlar kurultay heyecanı içinde ağızdan kaçan, hesapsız ölçüsüz sözler miydi? Ajitasyon çekeyim derken dozu fazla mı kaçırmıştı? Eleştireyim derken mayına mı bastı? “Nasıl olursa olsun rakibi altedeyim” mi dendi? Siyaseten mi yoksa gerçekten “inanarak” mı söylendi? Konuşma maksadını mı aştı yoksa “maksat” zaten bu muydu? İpin ucu kaçmış mıydı?..

Bilemiyorum. Canpolat gibi deneyimli biri bunları hesap edemez miydi? Hadi hesap edemedi diyelim –eğer doğaçlama değil de- konuşma metni önceden tasarlanmışsa çevresinden kimse “Efendim, bu isnatlar sıkıntı yaratır” diye onu uyarmadı mı? Uyarıldıysa umursamadı mı? Yahut konuşma notlarında olmayıp orada birdenbire mi aklına geldi? Bilhassa Canan Kaftancıoğlu’nun yuhalanmasına çok sinirlenip, kendini gaza getirip, “battı balık yan gider” deyip, yaylım ateş açmaya mı karar verdi? Taraflar bu derece mi birbirlerine kinlenmişlerdi? Öfkesine yenik mi düştü? Fren tertibatı mı kalmadı? Mizacı mı buydu? Söylediklerine “pişman” oldu mu?..

Öyle veya böyle, aslında elinde iktidar olanakları ve kamu imkânlar bulunan bütün partiler, onların elindeki belediyeleri için bu tarz şeyler öteden beri söylenir. İşe alımlarda “Partizanlık” yapıldığından bahsedilir ve muhtelif dedikodu ve iddialar öne sürülür. Ancak –ilk kez mi bilemiyorum- bir partinin kendi kongresinde, kendi adayı tarafından, kendi belediye başkanına yönelik bu tarz şeylerin söylenmiş olması bambaşka bir durumdu. Hele de parti içi seçimleri doğrudan etkilemek amacıyla yapıldığının söylenmesi hepten irite ediciydi. Hiç şüphesiz bunun “gerçek” mi “iftira”mı olduğunun kararını verecek ben değilim. Ben ancak durumun ne kadar garip göründüğünün altını çizebilirim. Öyle de zaten!..

Kaş Yapayım Derken Göz mü Çıkartıldı?..

Ancak her ne niyetle olursa olsun durumun fiilen pek şık kaçmadığını söyleyebilirim. Adeta “kaş yapayım derken göz çıkartma” gibi durdu. Amaç delegeyi etkilemekti belki ama bu konuda sınırlar epey aşılmış göründü. Canpolat hem kendisini hem partisini zor durumda bıraktı. Tabii kimileri “Adam haklı ama bu da şimdi söylenecek yer ve zaman değildi” ya da “Adam haksız, kongreyi kazanmak için yalan ve iftira attı” diye düşünebilir.

Kim hangisine inanır veya savunursa savunsun ortaya en hafifinden “tatsız” bir durumun çıktığı kesindir. Canpolat hangi motivasyonla böyle davrandı bilemeyiz. (Ancak bir açıklama yapsa bence iyi olur) Kongrede “Örgütte liyakat Cemal Canpolat” sloganları atıldı ama bu yapılanın ne kadar “liyakata uygun” olduğu bence epey tartışılır. Ne yazık ki yaşanan kongre tarihsel açıdan bundan sonra bu tartışmayla anılacağa benzer.

Nitekim bundan önceki yazımda “Bunların bahsi bile çok çirkindir ve olaya –maalesef- ‘şaibe’ düşürür!..” demiştim. Öyle de oldu sanırım!..

12. 10. 2023

NOT: Gene önceki yazımda “İki adayın hitabet performansı” ara başlığı altında konuşmalarının etki derecesini, hal ve tavırlarını değerlendirmiştim. Burada Cemal Canpolat’ın Özgür Çelik’e oranla ajitasyonunun daha güçlü, spontane, vurucu olduğu, salonla daha iyi kontak kurduğunu, duruşunun kararlı olduğunu, meydan okumacı bir tavrı olduğu, “örgütün vicdanı rolü” oynadığı görüntüsü verdiği, vb gibi şekle ve imaja dair bir değerlendirmede bulundum. Halende öyle düşünüyorum. Kıyaslamacı bir analizdi. Yoksa söylediklerine dair bir kanaat belirtmedim. Ancak bazı okur arkadaşlar bu sözlerimden “Canpolat’ı savunduğum” ya da “övdüğüm” sonucunu çıkarmışlar. Oysa ben kimseyi savunmam ya da övmem. (Nasıl olsa herkes bir “taraf” olduğu için başkalarını da kendileri gibi zannediyorlar herhalde!) Hele de siyasetin gürültüsüne boğulmuş, kafalarında bin türlü tilkiler dolaşan politikacıları hiç. Birini savunmam gerekirse de –o da siyasi değil ahlaki nedenlerle- açıkça savunurum. Ben sadece –yanılsam bile- en doğru ve samimi yorumları yapmaya çalışıyorum. O kadar. Nokta!..

Tüm yazılarını göster