Suruç Bombası Türkiye’nin “Koridor Bölge”yi bozma planlarına bir “Cevap” mı?
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, Suruç’da patlayan bombanın amacının şu an bölge üzerindeki “koridor hesaplaşmaları” yla ilgili olduğunu ve Türkiye’ye hem bir “cevap” hem de bir “tehdit” niteliği taşıdığını vurguladı…
Türkiye gene “Terör ağı”nın yeni bir versiyonuna takıldı. Şanlıurfa’nın Suruç İlçesi’nde Kobani (Ayn El Arab)’yle dayanışma amacıyla toplanan bir gruba karşı “canlı bomba” saldırısı yapıldı. 30’u aşkın kişi saldırıda hayatını kaybederken onlarca kişi de yaralanmış bulunuyor. Saldırıya uğrayanların daha ziyade Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) çizgisindeki Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençler olduğu söyleniyor. Suriye’deki terör Türkiye’ye taşınıyor. Bu korkunç saldırı karşısında insanın nutku tutuluyor. Manzara ürkütücü!
Her zaman söylüyoruz, bir daha söyleyelim: terör, “sırf terör olsun, ortalık kan gövdeyi götürsün” diye yapılmıyor. Bize en “manyakça”, “canice” gibi gelen terörün bile aslında siyasi bir hedefi var. Bu dün böyleydi, bugün de böyle, yarın da öyle olacak. Olaya bu açıdan bakmayanlar analiz geliştiremezler. Onlar habire ya “kınıyoruz” demeçleri ya da sulu göz “insanlık nutukları” atarlar. Terör bu söylemlerle dize gelseydi zaten gelirdi. Oysa gerçek bambaşka bir mecrada akmaktadır.
O nedenle terörün hedefi bazen açık iken bazen de karmaşık ve “sürprizler paketi” şeklindedir. Asıl amaç ancak uzun vadeli bir sürecin sonunda anlaşılabilir. Halbuki klişe düşünmemiz için her kesime uygun şablonlarımız hazırdır. (Örneğin “Türkiye’nin huzurunu bozmak isteyen karanlık güçler” söylemi gibi. Oysa bu tip laflar hiçbir şey açıklamaz. Çünkü mantıken “Huzuru bozmak isteyen aydınlık güç” olmaz. Hiçbir terör de zaten huzur getirmek için yapılmaz!) Nasıl olsa herkesin suçlamaya hazır ya da işine geldiği gibi olduğu “birileri” her daim vardır. Bunlar doğru bile olsa -yahut doğru bile çıksa- ilk anda tepkilerin veriliş şekli kurgulanmış senaryoya uygundur.
O yüzden her terör eylemi sonrası verdiğimiz her tür tepki muhtemelen hesaplanmış, vermemizin istendiği tepkilerdir. Zaten sınırlı kapasitedeki beynimiz, algı mekanizmalarımız bu tarz “şok eylemler”le dumura uğratılırken bir yandan da istenilen yönde “işlenmeye” başlar. Bu nedenle kimi durumlarda kısa vadeli tabloya değil, uzun vadeli hesaplara odaklanmak gerekir.
Buradaki ise kısa ve orta vadeli bir amaç gibi görünüyor. Bu olay Suriye’deki bir bölgenin bundan sonraki durumu ve buna verilecek tepkilerle ile ilgili görünüyor. Gene bizim bilmediğimiz “derinler” de bir şeyler dönüyor olmalı!
OLAY BU PLANLAR HESABA KATILMADAN ANLAŞILAMAZ
Malum; Suriye’deki olaylar “Esad’ın devrilmesi üzerine başlatılsa da zamanla “bölgede haritaların yeniden çizilmesi” veya rötuşlanması hesabına çevrildi. Bugün “Rojava Devrimi”, “Kobani meselesi” diye tanımlanan durum aslında tam da böylesi bir durumdur. Olayın başka cepheleri olsa da anlaşılması gereken “ana halka” budur. Bugün söz konusu bölge için olağanüstü bir savaş veriliyor. Taraflar birbirlerini “terör dili” üzerinden, terör dilini kullanarak yanıtlıyor!
Peki burada alınmak istenen “siyasi sonuç” nedir? Acaba bu saldırı ile kısa ve uzun vadede ne planlanmış, istenmiş olabilir? Öyle görünüyor ki, alınmak istenen en yakın siyasi sonuç “Türkiye’nin direnme” eğiliminin kırılması, bu yolla gözdağı verilmesi ve mümkünse itirazsız PKK-PYD güçleriyle ortak hareket etmesinin sağlanmasıdır. Bu yüzden bazı devletler IŞİD mahreçli saldırgan hücrelerini harekete geçirmişe benziyor. IŞİD çoğu olayda olduğu gibi bu olayda da hem “taşeron” hem de “bahane” olarak kullanılmışa benziyor.
Şimdi bakalım;
1) Uzunca bir süredir, doğudan batıya doğru (Kamışlı, Kobani, Cerablus, Afrin, İdlib hattında Lazkiye’ye doğru uzanan bir “koridor bölge” planı yürürlüktedir. Uzun vadede “Kürdistan’ın Suriye parçası” ve “Akdeniz’e açılan Kürdistan” olarak tasarlanmıştır. Bu artık aleni bir gerçekliktir. “Güvenli bölge” söylemi adım adım “özerk bölge”ye taşınacaktır. Bu aynı zamanda Suriye’nin de bölüneceği veya çok gevşek bir konfederasyona itekleneceği anlamına gelir.
2) Buraya muhtelif “insani yardım” adı altında, “yeniden inşa” söylemleriyle CIA, MI6, MOSSAD destekli NGO’lar , muhtelif “sivil inisiyatifler” üşüştürülecek (Zaten doluştular ) ve uluslar arası destekle işin bu boyutu da pişirilecektir. (Angelina Jolie yengemizi hatırladım!) Saf aydınlar, kozmopolit liberaller, kripto solcular yahut doğrudan ajanlaşmış, sızma unsurlar da işin şakşakçısı olacaklardır.
3) Ancak başta Türkiye olmak üzere bu plana bölgede buna ayak direyen, direniş gösteren güçler vardır. Türkiye gelişmelerden endişelidir. (Türkiye devletini AKP’den ibaret ya da AKP sananlar yanılır!) Kaygıyla izlenmektedir.
4) Ancak Türkiye belli ki kaygı duymaktan ötede bu ihtimale “Hazırlıklı”dır da. Bilhassa ordu cenahından bir operasyon telkini olmakta ve “kırmızı çizgiler” hatırlatılmaktadır. Şimdi sessiz kalınmasının faturasının yarın öbür gün çok ağır ve ödenemez olacağı vurgulanmaktadır.
5) Bunun için “Koridor planı”nın bozulması kararı alınmış olabilir. (Zaten Türkiye bölgede bunu yapabilecek güce sahip tek ülkedir.) Hatta bunun için belli mekanizmalar harekete geçmiş bile olabilir!
6) Karşıt planlayıcılar Türkiye’nin bu eğiliminden “rahatsız” olmuşlardır. Türkiye’ye bir “ders verme” gereği hissetmişlerdir. Bunun içinde her zamanki gibi bir kez daha “Kürt ve terör kartı”nı kullanmışlardır.
7) Saldırı “Türkiye’nin bölgeye müdahale hazırlığı”na bir “cevap”tır.
8) Türkiye terör üzerinden bir kez daha tehdit edilmiştir. Türkiye devletine hem “Vatandaşlarınla arana kama sokarız hem de seni sorumlu gösteririz” denmektedir.
9) “Kendine güvenli bir alan açmaya ve bölgedeki etkinliğini arttırmaya çalışırsan (Yani “planımızı bozarsan”) cevabımız “”senin içini karıştırmak şeklinde olur” denmiştir. Türkiye terörü “sana sıçratırız”la tehdit edilmiştir. Derinde bizim bilemeyeceğimiz başka boyutlar, ayrıntılar da olabilir.
10) Psikolojik olarak PKK ve yandaşlarına “yeni bir “mağduriyet alanı” ve söylemi fırsatı yaratıp bir kez daha halkı kışkırtma ve bu kışkırtmayı ülke çapında yayma fırsatı da yan hesap olarak elde tutulmuştur. Ucu “Kürt ayaklanması” tehdidine kadar varır. Bu yüzden PKK cenahından son zamanlarda halka “silahlanın” çağrısı yapılmaktadır. Türkiye’nin ensesinde “İç savaş” tehdidi ile boza pişirilecektir ki zaten her fırsatta bu yapılıyor!
11) Türkiye’ye “direnme tersine işbirliği yap”, “sessiz kal” denmektedir.
12) Temel amaç gelişmeler karşısında “Türkiye’nin hareketsiz “ve tepkisiz bırakılmasıdır. Olaylara “seyirci” bir Türkiye istenmektedir.
O nedenle olayın “hükümet kurmakla”, “koalisyonla” vb –en azından şimdilik- bir ilişkisi yoktur. Bu gibi sığ yaklaşımları öne sürenler aslında olayın gerçek boyutunu örtbas çabasına (bilerek veya bilmeyerek) hizmet etmektedirler. Olayın safça ve iyi niyetle “barış isteyen” gençlerle de hiç ilgisi yoktur. Onlar belli ki bu planın acımasızca –maalesef- mağdurları durumuna düşürülmüşlerdir. Oyunun çapı ve hedefleri tahmin edemeyeceğimiz kadar büyüktür!
Evet, bölgeye dair planlar ve ona bağlı çatışmalar hız kazanmıştır. Daha da keskinleşecektir. Bunun bedeli ise yeni terör eylemleri, yeni katliamlar, yaygınlaştırılmış sokak hareketleri, kaos doğurucu hedeflere veya isimlere saldırılar, yeni bombalar olabilir. Ancak Türkiye bu tehditlere pabuç bırakamaz.
Zor bir sürece girilmiştir. Türkiye hem vatandaşlarının bilhassa can güvenliğini korumak, hem planları bozmak hem de bu güçlere “anladığı dil”den cevap vermek zorundadır. Biliyorum bu çok zor ve çetin bir sınavdır. Lakin Türkiye artık –istese bile- sürekli savunmada kalamayacak bir noktadadır!..
21.07.2015.
atillaakar@gmail.com
Her zaman söylüyoruz, bir daha söyleyelim: terör, “sırf terör olsun, ortalık kan gövdeyi götürsün” diye yapılmıyor. Bize en “manyakça”, “canice” gibi gelen terörün bile aslında siyasi bir hedefi var. Bu dün böyleydi, bugün de böyle, yarın da öyle olacak. Olaya bu açıdan bakmayanlar analiz geliştiremezler. Onlar habire ya “kınıyoruz” demeçleri ya da sulu göz “insanlık nutukları” atarlar. Terör bu söylemlerle dize gelseydi zaten gelirdi. Oysa gerçek bambaşka bir mecrada akmaktadır.
O nedenle terörün hedefi bazen açık iken bazen de karmaşık ve “sürprizler paketi” şeklindedir. Asıl amaç ancak uzun vadeli bir sürecin sonunda anlaşılabilir. Halbuki klişe düşünmemiz için her kesime uygun şablonlarımız hazırdır. (Örneğin “Türkiye’nin huzurunu bozmak isteyen karanlık güçler” söylemi gibi. Oysa bu tip laflar hiçbir şey açıklamaz. Çünkü mantıken “Huzuru bozmak isteyen aydınlık güç” olmaz. Hiçbir terör de zaten huzur getirmek için yapılmaz!) Nasıl olsa herkesin suçlamaya hazır ya da işine geldiği gibi olduğu “birileri” her daim vardır. Bunlar doğru bile olsa -yahut doğru bile çıksa- ilk anda tepkilerin veriliş şekli kurgulanmış senaryoya uygundur.
O yüzden her terör eylemi sonrası verdiğimiz her tür tepki muhtemelen hesaplanmış, vermemizin istendiği tepkilerdir. Zaten sınırlı kapasitedeki beynimiz, algı mekanizmalarımız bu tarz “şok eylemler”le dumura uğratılırken bir yandan da istenilen yönde “işlenmeye” başlar. Bu nedenle kimi durumlarda kısa vadeli tabloya değil, uzun vadeli hesaplara odaklanmak gerekir.
Buradaki ise kısa ve orta vadeli bir amaç gibi görünüyor. Bu olay Suriye’deki bir bölgenin bundan sonraki durumu ve buna verilecek tepkilerle ile ilgili görünüyor. Gene bizim bilmediğimiz “derinler” de bir şeyler dönüyor olmalı!
OLAY BU PLANLAR HESABA KATILMADAN ANLAŞILAMAZ
Malum; Suriye’deki olaylar “Esad’ın devrilmesi üzerine başlatılsa da zamanla “bölgede haritaların yeniden çizilmesi” veya rötuşlanması hesabına çevrildi. Bugün “Rojava Devrimi”, “Kobani meselesi” diye tanımlanan durum aslında tam da böylesi bir durumdur. Olayın başka cepheleri olsa da anlaşılması gereken “ana halka” budur. Bugün söz konusu bölge için olağanüstü bir savaş veriliyor. Taraflar birbirlerini “terör dili” üzerinden, terör dilini kullanarak yanıtlıyor!
Peki burada alınmak istenen “siyasi sonuç” nedir? Acaba bu saldırı ile kısa ve uzun vadede ne planlanmış, istenmiş olabilir? Öyle görünüyor ki, alınmak istenen en yakın siyasi sonuç “Türkiye’nin direnme” eğiliminin kırılması, bu yolla gözdağı verilmesi ve mümkünse itirazsız PKK-PYD güçleriyle ortak hareket etmesinin sağlanmasıdır. Bu yüzden bazı devletler IŞİD mahreçli saldırgan hücrelerini harekete geçirmişe benziyor. IŞİD çoğu olayda olduğu gibi bu olayda da hem “taşeron” hem de “bahane” olarak kullanılmışa benziyor.
Şimdi bakalım;
1) Uzunca bir süredir, doğudan batıya doğru (Kamışlı, Kobani, Cerablus, Afrin, İdlib hattında Lazkiye’ye doğru uzanan bir “koridor bölge” planı yürürlüktedir. Uzun vadede “Kürdistan’ın Suriye parçası” ve “Akdeniz’e açılan Kürdistan” olarak tasarlanmıştır. Bu artık aleni bir gerçekliktir. “Güvenli bölge” söylemi adım adım “özerk bölge”ye taşınacaktır. Bu aynı zamanda Suriye’nin de bölüneceği veya çok gevşek bir konfederasyona itekleneceği anlamına gelir.
2) Buraya muhtelif “insani yardım” adı altında, “yeniden inşa” söylemleriyle CIA, MI6, MOSSAD destekli NGO’lar , muhtelif “sivil inisiyatifler” üşüştürülecek (Zaten doluştular ) ve uluslar arası destekle işin bu boyutu da pişirilecektir. (Angelina Jolie yengemizi hatırladım!) Saf aydınlar, kozmopolit liberaller, kripto solcular yahut doğrudan ajanlaşmış, sızma unsurlar da işin şakşakçısı olacaklardır.
3) Ancak başta Türkiye olmak üzere bu plana bölgede buna ayak direyen, direniş gösteren güçler vardır. Türkiye gelişmelerden endişelidir. (Türkiye devletini AKP’den ibaret ya da AKP sananlar yanılır!) Kaygıyla izlenmektedir.
4) Ancak Türkiye belli ki kaygı duymaktan ötede bu ihtimale “Hazırlıklı”dır da. Bilhassa ordu cenahından bir operasyon telkini olmakta ve “kırmızı çizgiler” hatırlatılmaktadır. Şimdi sessiz kalınmasının faturasının yarın öbür gün çok ağır ve ödenemez olacağı vurgulanmaktadır.
5) Bunun için “Koridor planı”nın bozulması kararı alınmış olabilir. (Zaten Türkiye bölgede bunu yapabilecek güce sahip tek ülkedir.) Hatta bunun için belli mekanizmalar harekete geçmiş bile olabilir!
6) Karşıt planlayıcılar Türkiye’nin bu eğiliminden “rahatsız” olmuşlardır. Türkiye’ye bir “ders verme” gereği hissetmişlerdir. Bunun içinde her zamanki gibi bir kez daha “Kürt ve terör kartı”nı kullanmışlardır.
7) Saldırı “Türkiye’nin bölgeye müdahale hazırlığı”na bir “cevap”tır.
8) Türkiye terör üzerinden bir kez daha tehdit edilmiştir. Türkiye devletine hem “Vatandaşlarınla arana kama sokarız hem de seni sorumlu gösteririz” denmektedir.
9) “Kendine güvenli bir alan açmaya ve bölgedeki etkinliğini arttırmaya çalışırsan (Yani “planımızı bozarsan”) cevabımız “”senin içini karıştırmak şeklinde olur” denmiştir. Türkiye terörü “sana sıçratırız”la tehdit edilmiştir. Derinde bizim bilemeyeceğimiz başka boyutlar, ayrıntılar da olabilir.
10) Psikolojik olarak PKK ve yandaşlarına “yeni bir “mağduriyet alanı” ve söylemi fırsatı yaratıp bir kez daha halkı kışkırtma ve bu kışkırtmayı ülke çapında yayma fırsatı da yan hesap olarak elde tutulmuştur. Ucu “Kürt ayaklanması” tehdidine kadar varır. Bu yüzden PKK cenahından son zamanlarda halka “silahlanın” çağrısı yapılmaktadır. Türkiye’nin ensesinde “İç savaş” tehdidi ile boza pişirilecektir ki zaten her fırsatta bu yapılıyor!
11) Türkiye’ye “direnme tersine işbirliği yap”, “sessiz kal” denmektedir.
12) Temel amaç gelişmeler karşısında “Türkiye’nin hareketsiz “ve tepkisiz bırakılmasıdır. Olaylara “seyirci” bir Türkiye istenmektedir.
O nedenle olayın “hükümet kurmakla”, “koalisyonla” vb –en azından şimdilik- bir ilişkisi yoktur. Bu gibi sığ yaklaşımları öne sürenler aslında olayın gerçek boyutunu örtbas çabasına (bilerek veya bilmeyerek) hizmet etmektedirler. Olayın safça ve iyi niyetle “barış isteyen” gençlerle de hiç ilgisi yoktur. Onlar belli ki bu planın acımasızca –maalesef- mağdurları durumuna düşürülmüşlerdir. Oyunun çapı ve hedefleri tahmin edemeyeceğimiz kadar büyüktür!
Evet, bölgeye dair planlar ve ona bağlı çatışmalar hız kazanmıştır. Daha da keskinleşecektir. Bunun bedeli ise yeni terör eylemleri, yeni katliamlar, yaygınlaştırılmış sokak hareketleri, kaos doğurucu hedeflere veya isimlere saldırılar, yeni bombalar olabilir. Ancak Türkiye bu tehditlere pabuç bırakamaz.
Zor bir sürece girilmiştir. Türkiye hem vatandaşlarının bilhassa can güvenliğini korumak, hem planları bozmak hem de bu güçlere “anladığı dil”den cevap vermek zorundadır. Biliyorum bu çok zor ve çetin bir sınavdır. Lakin Türkiye artık –istese bile- sürekli savunmada kalamayacak bir noktadadır!..
21.07.2015.
atillaakar@gmail.com