"ŞUNUN YAZDIKLARINA BAK!..ŞUNU İYİ BİR DÖVDÜRTMEK LAZIM!!!" CUMHURBAŞKANI TURGUT ÖZAL'IN KASTETTİĞİ YAZAR KİM MİYDİ?..İŞTE CEVABI!..

Türkiye Gazetesi eski Ankara temsilcisi Sabahattin Önkibar eski patronu Enver Ören'in siyasetçilerle ilişkilerini deşifre etti ve şahit olduğu madya-siyasetçi ilişkilerinden örnekler sundu!...

Bu pazar bire bir şahit olduğum medya-siyasetçi ilişkisi ve bakışlardan kesitler sunacağım.
Birinci sahne:
Yıl: 1990.
Turgut Özal Cumhurbaşkanı.
Enver Ören'le beraber Çankaya Köşkü'nde erken saatte randevumuz var.
Bekletilmeden Ahşap Köşk'teki deri koltuklu mini odaya alınıyoruz.
Rahmetli Özal gömülmüş gazete okuyor... Bizim alındığımızı görünce kafasını kaldırıp, "Çocuklar gelin. Hoş geldiniz, oturun şöyle. Şunu bir bitireyim..."
Turgut bey bitireyim dediği yazıyı okurken hıımmm diye bir ses çıkarıyor ve kafasını kızgınlıkla sağa sola çevirirken birden ağzından kelimesi kelimesine şu sözcükler dökülüyor:
- "Şunun yazdıklarına bak!.. Şunu iyi
bir dövdürtmek lazım. Başka türlü anlamaz bu."
Enver beyle ben donakalıyoruz.
Öyle ya yazısına kızdığı yazar için
dövdürtmek lazım diyen ülkenin Cumhurbaşkanı.
Peki Rahmetli Özal'ın okuduğu ya da kastettiği yazar kim miydi?
Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi'ydi.
Peki böyle bir sözü gazetecilerin yanında nasıl mı etti?Türkiye gazetesi tıpkı bugünkü gibi yine yandaş medyanın önde geleniydi, ama o zaman Tayyip beyin değil Turgut beyin yandaşıydı.

Tayyip beyin kızgınlığı
ve mühür
İkinci fotoğraf:
Yıl: 1994.
Mahalli genel seçimler var.
Türkiye gazetesi, TGRT ve İhlas camiası Tansu Çiller'i destekliyor.
İhlas mensuplarının oturduğu Yenibosna'daki dev siteden Tayyip Erdoğan'a tek bir oy bile çıkmıyor.
Tayyip bey bu duruma müthiş tepki verir ve seçildikten sonra belediyenin kapılarını İhlas'a kapatır.
Derken tam bu süreçte Enver Ören'in Sarıyer'deki yalısında devam eden restorasyonla ilave kat olayına anında müdahale olur ve inşaat mühürlenir.
Yapılan yorum mühürlenmede Tayyip beyin kızgınlığının olmasıdır.
Bunun üzerine Enver bey Erdoğan'a Nevzat Yalçıntaş'la Fuat Bol'u gönderir. Dahası aynı gün beni de arayarak şunları söyler:
- "Sabahattin, bu Tayyip bize çok kızgın, senin de hemşerin, programlarına geliyor.. Aran iyi imiş öyle duydum. Yalçıntaş Hoca ile Fuat'ı gönderdim, ama bir de sen devreye gir, aramızın düzelmesi lazım. Hemen İstanbul'a gel ve görüş."
Enver beyin iyi niyet mesajını Tayyip beye ben de iletiyorum.
Erdoğan mühür olayı ile zerre alakam yok diyor, ama İhlas'a ve patronuna olan kızgınlığını da saklamıyor.
Peki sonuç ne mi oluyor?
Aradan birkaç gün geçiyor.
Aaa o da ne?
Tesadüf herhalde kaçak inşaattaki mühür belediye tarafından sökülüyor.

Karımı müsteşar yapın
diyen bakan!
Üçüncü resim:
Yıl: 1995.
İktidarda DYP-SHP koalisyonu var ve Çiller başbakan!
Faizsiz İhlas Finans Kurumu'nun kuruluşuna direnç gösteren SHP'li bakanların imza atmaları için rahmetli Yalçın Özer'le tek tek ikna turlarındayız.
SHP'li Bakan Azimet Köylüoğlu, ancak bir şartla imzalarım dedi.
Nedir dedim ve şu karşılığı aldım:
- "Eşim Sağlık Bakanlığı'nda müsteşar yardımcısı. Müsteşarlığa vekâleten bakıyor. Onun müsteşarlığına yardımcı olun ben de İhlas Finans'ın kuruluşuna imza atayım."
Şaşırarak sordum:
-Efendim biz gazeteciyiz siz de hükümetin bakanısınız ve siz bizden eşinizi müsteşar yaptırmamızı istiyorsunuz. Yanlış mı anladım!
Köylüoğlu: "Hayır doğru anladın. Bak Sağlık Bakanlığı SHP'de değil DYP'de ve sizin kurumsal olarak DYP ile yakın ilişkileriniz var. Tansu hanım patronunuzu kırmaz. Müsteşarlık eşimin hakkı, ama SHP'liyiz diye ayak sürtüyorlar. Bu konuda yardımcı olun, ben de imzamı atayım."
Peki bu tekliften sonra sonuç ne mi oldu?
Medya Grubu olarak Çiller'e durumu bildirdik ve o da şimdi merhum olan Azimet beyin eşleri Sanem Köylüoğlu'nu müsteşar olarak atadı. Azimet bey de İhlas Finans'ın kuruluş imzasını attı.
Olur mu öyle şey demeyin, burası Türkiye, oluyor işte. Bu atamanın bir sürü tanığı var ki bir tanesi sonradan Sağlık müsteşarı olan Turktime yazarı sevgili Aytun Çıray'dır.

Erbakan hoca
ne istedi?
Dördüncü sahne:
Yıl: 1996'nın sonları.
Enver beyle Başbakanlık koltuğuna oturan Prof. Erbakan'ı ziyarete gidiyoruz.
Enver bey: Hocam emrinize girmeye
geldim.
Erbakan: Öyle mi, hoş geldin ama bu iş lafla olmaz
Enver bey: Nasıl olur hocam?
Erbakan: Televizyonunu hemen bize devredeceksin!
Enver bey: Anlamadım, size satmamı mı istiyorsunuz?
Erbakan: Hayır satmak yok. Parayı sen vereceksin biz yöneteceğiz. Yönetimi oluşturacağımız heyete teslim edeceksin.
Enver bey: Hocam bunun başka türlüsü olmaz mı?
Erbakan: Olmaz... Emrinize girmeye geldim diyorsan tövbe edip bunları yapacaksın!
Enver bey: Hocam heyeti bırakın da, yayınlarımızla size destek olalım!
Erbakan: Boş sözü bırak, ne demek yayınla destek. Çocuk mu kandırıyorsun Enver bey. Teslim olmaya geldim diyorsan önce tabi olacaksın.
Sonuç:
Randevu çıkışında Enver beyin ağzından şunlar dökülür:
-Adama bak yahu, dişimle tırnağımla kurduğum televizyonumu adamlarına yönettirecek! Bir daha buraya gelirsem!


Sabahattin Önkibar/ Yeni Çağ