ŞU ARALAR YALNIZ UÇMAK İSTİYORUM!
'Göksel şarkıları ne zaman gelecek?' diye merak ediliyordu. İşte o gün geldi. Göksel 'Bende Bi' Aşk Var' albümüyle sevenlerine kavuştu.
- Nasıl bir Göksel ile döndün?
Bütün aşkını olduğu gibi dile getiren bir Göksel var bu albümde. Bu sadece bir insana duyduğum aşk değil. Hayatla ilgili herkese ve her şeye duyduğum aşktan bahsediyorum. İlk aşkım müzikti. Şarkı söylemeye olan aşkım, bana tutkuyu öğretti. Daha sonra bir insana aşık olmanın, tutkuyla bağlanmanın nasıl bir şey olduğunu öğrendim.
- ’Bende Bi’ Aşk Var’ adında bir şarkınız yok ama albümün ismi olmuş.
’Yalnız Kuş’ şarkım ’Bende Bi’ Aşk Var’ sözüyle başlıyor. Oradaki yalnız kuş aşktan yana hayal kırıklığına uğramış gibi gözükse de, aşktan aldığı yaralarla daha yükseklere uçabilen bir kuş aslında. Albüme isim koyarken ’Yalnız Kuş’ ile ’Bende Bi’ Aşk Var’ arasında gidip geldim. Ama sonra ismin biraz daha pozitif olmasını istedim ve bunda karar kıldım.
- Neler yaşadınız bu albüm süresince? Nasıl duygular yansıdı albüme ve şarkılarınıza?
Daha tutkulu, daha coşkulu ve çok hayatın içindeydim. Dişi tarafım çok ön plandaydı. Burada ’dişi’ derken, cinsellikten bahsetmiyorum. Tutkulu, ayakta duran bir kadın. Albüm fotoğraflarını hazırlarken de ilham aldığımız Fellini kadınları ve Sophia Loren’di. Bugün kadınlar modern hayatın koşturması içinde daha erkeksi oldular. Benim de ayaklarım yere basıyor. Evde bir köşede oturmuyorum. Ama kadınsı taraflarımı hiç kaybetmedim. Bir tarafta tek başına uçmayı tercih edecek kadar özgür bir kuş var. Ama o kuş aynı zamanda çılgınlar gibi aşık da olabiliyor.
- O kadın hala yalnız mı?
Yalnız bir kadın. Ve şu aralar yalnız uçmak istiyor.
- Albüm fotoğrafları, videonuz her şey siyah beyaz bu albümde. Bu albümün başka rengi var mı?
Aslında siyah beyaz üstüne kırmızı anlatıyor. Tutkulu. Öyle bir siyah beyaz değil bu albüm. Canlı canlı. Ama boyalı değil. İçerisinde çok fazla retro tınılar var müzikal olarak. Siyah beyaz bize biraz 60’lı, 70’li yılların Avrupa sinemasını çağrıştırdı fotoğraflarımızda. Müziği çok güzel tanımlıyor. Albümün rengi siyah, beyaz, kırmızı ve biraz eflatun gibi geliyor.
- Eflatun neyi simgeliyor?
Hüznün tatlı bir melankolisini. Melankoliyi severim ben.
- Özellikle ’Acıyor’ şarkınızda dikkatimi çekti. Pes şarkı söylemek size ayrı bir hüzün katıyor.
Bunu yakalamış olmanız çok hoşuma gitti. Ben bu şarkıları evde ilk gitarla okuyorum. Sonra Ozan Çolakoğluna gittim. ’Rüzgar’ ve ’Acıyor’ ilk kaydettiğim şarkılardı. Çok iptidai şartlarda kayıt yaptık, sadece Ozan şarkıyı anlasın ve üstüne çalışabilsin diye. Pes söylediğim yerlerin tonlarını değiştirecektik asıl kayda girdiğimizde. Sonra biz o kayıtları o kadar çok sevdik ki olduğu gibi kullanmaya karar verdik. Ben müziği biraz pis seviyorum. O kayıtların tertemiz, steril olmasından çok, doğallığı seviyorum. Çünkü o duyguyu yakaladığım şarkıları yeniden okusaydım, o ilk andaki hissi vermek imkansızlaşacaktı.
- Böyle pes şarkı söylemek daha mı hoşunuza gidiyor?
Şan hocama gideceğim birazdan ve eminim hocam kızacak bana albümdeki şarkıları dinlediğinde ’neden tizlerden söylemedin şarkıları’ diye. (Gülüyor) Ben pes şarkı söylemeyi seviyorum. Ses gösterisi yapmakla şarkı söylemek tamamen farklı şeyler. O yüzden bazen vapurda şarkı söyleyen çocukların hiçbir teknik kullanmadan, hissederek söyledikleri şarkılar insanın içini parçalıyor. Mesela Kibariye de öyledir. Ben öyle ses seviyorum.
- Ozan Çolakoğlu ile ilk defa bu albümde bir araya geldiniz.
Egosu delilik sınırlarında olan aranjör arkadaşlarımız var. En fazla şımarması gereken insanlardan biri olan Ozan Çolakoğlu ise çok mütevazı bir insan. Ozan kendi sound’unu bana giydirmeye çalışmadı. Bana en çok ne yakışır, onu düşündü. O da 60’lar ve 70’leri, o retro sesleri kullanmak istiyormuş. Benim projem ona denk düştü. Şimdi diğer albümde de çalışmak için can atıyorum.
- Albümde tek size ait olmayan şarkı Mabel Matiz’e ait.
Mabel, uzun zamandır dinlediğim en yetenekli gençlerden. Şarkı sözleri bir ozan gibi. Şaşırıyorsunuz, 23 yaşında bir insan bu şarkıları nasıl yazar diye. Seveni var sevmeyeni var. Onun farkındayım. 1,5 yıl önce bana ’Yarım kalan şarkı’yı dinletmişti. Çok sevip albüme koymaya karar verdim. Çok eski şarkılar gibiydi.
- Bu albümün şarkı sözlerine ayrı bir önem vermişsiniz.
Eski şarkılarla ilgili albümleri yaparken çok fazla o şarkıları dinledim. Daha sonra başlangıç noktamdan uzaklaşmaya başladığımı fark ettim şarkı yazarken. Buna geri dönmek istedim. Güzel söz ve güzel melodi için uğraştım. Şarkılar bana ne hissettirdiyse olaylar öyle gelişti.
- Bundan önce cover şarkılardan oluşan iki albüm yaptığınızda sadık dinleyiciniz ’yeni bir nostalji kraliçesi mi geliyor’ diye endişelendi.
İlk cover albümü yaptığımda hiç tepki almadım. Çünkü ’Günün Birinde’ şarkısını söylediğimden beri insanlar benden nostalji albümü bekliyordu. Ben de doğru zamanda, değiştiğimi hissettiğim dönemde o albümü çıkardım. İkinci nostalji albümünü yapınca insanlar korktular. Benim artık sadece nostalji albümleri yapacağımı düşündüler. Aslında haklılardı. Ben de dinleyici olarak öyle düşünebilirdim. İkinci albümü yapmasaydım eksik kalacaktı. İkinci albümü de yapıp ’nostalji’yi kendi nostaljime gömdüm.
ARTIK NOSTALJİ YOK!
- Artık nostalji albümü yok o zaman.
Yok yapmam. Nostalji benim için kesinlikle ’Nostalji’ oldu artık.
- Sizden Göksel şarkıları beklenirken tedirginlik duydunuz mu? ’Nostaljik iki albümden sonra yeni şarkılar beğenilir mi’ tedirginliği?
Her zaman tedirgin olacak şeyler buluyorum. Uzun zamandır kendi şarkılarımı söylemiyordum. 4,5 yıl uzun bir süre. Dünyada bir sürü şey değişti. İnsanların müzik anlayışı değişti. ’Bakalım ne olacak’ diye düşündüm. İçimdeki ses, iyi olacağını söylüyordu.
- Kaç tane albüm çıkardınız. Biraz daha rahat olmanız gerekmez mi?
İyi bir şey yapma endişesi o. Öyle olmasa olmaz galiba. O endişe beni ayakta ve diri tutuyor. İlk albümü yapmaya çalışan Göksel’in heyecanı. Ölene kadar şarkı söylemek istiyorum. O heyecanı kaybetseydim emekli olurdum.
SANILDIĞI KADAR SAKİN DEĞİLİM
- Siz giyimle, müziğinizle hep eski zamanlara, eskiye özlem duyan bir insansınız. ’Eski özel ve güzeldir’ diyorsunuz. Eski sevgililere de takılı kalır mısınız?
Eski sevgililer hep kalıyor bir yerlerde. Bir insanı ’insani’ olarak zamanında sevmişsen, nasıl bir anda sevmekten vazgeçebilirsin ki? Kızgınlıklar, kırgınlıklar olur mutlaka. Ama içten içe ben hala sevmeye devam ediyorum. İnsan kazanmak, birileriyle yakınlaşmak o kadar kolay değil.
- Albümdeki bazı şarkılarda umduğunu bulamamış, hayal kırıklıkları çok olan kadının hikayesini dinliyoruz. Hayal kırıklıklarınız çok mu oluyor?
Özgürlüğüme düşkün bir insan olduğum için kolay değil. O yüzden hayal kırıklıklarım oluyor. Ben dışarıdan bakınca çok sakin görünüyorum ya, aslında öyle değilim. Biraz daha sessiz, sakin, idare eden bir kadın olsam, hayal kırıklarım olmayacak. Kendimden ve özgürlüğümden ödün vermekten hoşlanmadığım için hayal kırıklıkları oluyor. Benim gibi göz önünde olan bütün kadınlar aynı şeyleri yaşıyor aslında.
- ’Acıyor’ şarkınızdan hareketle size ’en son canınızı ne acıttı’ diye sorsam?
Uludere’de yanlışlıkla öldürülen köylüler...
- Aşk ne ifade ediyor sizin için? Hep hayal kırıklığı ve hüzün mü?
Aşka inancım var. Hiç kaybetmek istemiyorum. Daha çok aşık olacağım inşallah. Artık senden olan, çok kabul ettiğin bir şeye o kadar tutkuyla bakmıyorsun. Aşkın doğası böyle bir şey. Kolay olan şeye aşk duymuyoruz.
- Bu sakin duruşun altında fırtınalar kopuyor mu? En büyük patlamanız ne olur?
Ben kontrollü bir insanım. İnsanlara karşı anlayışlı davranıyorum çoğu zaman. Bunu bazen karşı taraf anlayamayabiliyor. O vakitlerde patlama noktalarım oluyor. Sesimi yükselttiğim, insanların yüzüne vurduğum zamanlar oluyor. İnsanları yüzleştiriyorum.
- En arabesk yanınız?
Bazen dram yaratıyorum. Şarkı yazarken o tarafım çok işime yarıyor. Yarattığım dramlar... Duyguları abartarak yaşamak en büyük özelliğim. Ama güzel bir şey.
DÖNEM FİLMİNDE OYNAMAK...
- Saçlarınızı kısa kestirmişsiniz.
Çocukluğumdan beri ilk defa bu kadar kısa kestirdim. Canım istedi. (Gülüyor) Tutuyordum kendimi, ’Albüm çıkacak böyle bir delilik yapmamalıyım, ya kötü olursa’ diyerek. Ama biraz daha kalsaydım bir gece vakti makası alıp kendim kesecektim. Gittim kestirdim. Hiç pişman değilim.
- Oyunculuk yapmak ister misiniz?
Bana soruluyor hep söyleşilerde ’İster misiniz’ diye. Günün birinde dönem filminde olmaktan hoşlanabilirim demiştim. ’Ben sinemada oynamak istiyorum’ gibi bir iddia değil yani.
- Dönem filmi olur diyorsanız size ’Muhteşem Yüzyıl’ ile gelseler?
Bilmem, o kadar eski dönem filmini düşünmemiştim hiç. Eğlenceli olabilirdi belki. O değil de Woody Allen’ın ’Midnight in Paris’ filmini izleyince ’Herhalde adam bir yerlerden duymuş da benim için yazmış senaryoyu’ demiştim.
AKŞAM
Bütün aşkını olduğu gibi dile getiren bir Göksel var bu albümde. Bu sadece bir insana duyduğum aşk değil. Hayatla ilgili herkese ve her şeye duyduğum aşktan bahsediyorum. İlk aşkım müzikti. Şarkı söylemeye olan aşkım, bana tutkuyu öğretti. Daha sonra bir insana aşık olmanın, tutkuyla bağlanmanın nasıl bir şey olduğunu öğrendim.
- ’Bende Bi’ Aşk Var’ adında bir şarkınız yok ama albümün ismi olmuş.
’Yalnız Kuş’ şarkım ’Bende Bi’ Aşk Var’ sözüyle başlıyor. Oradaki yalnız kuş aşktan yana hayal kırıklığına uğramış gibi gözükse de, aşktan aldığı yaralarla daha yükseklere uçabilen bir kuş aslında. Albüme isim koyarken ’Yalnız Kuş’ ile ’Bende Bi’ Aşk Var’ arasında gidip geldim. Ama sonra ismin biraz daha pozitif olmasını istedim ve bunda karar kıldım.
- Neler yaşadınız bu albüm süresince? Nasıl duygular yansıdı albüme ve şarkılarınıza?
Daha tutkulu, daha coşkulu ve çok hayatın içindeydim. Dişi tarafım çok ön plandaydı. Burada ’dişi’ derken, cinsellikten bahsetmiyorum. Tutkulu, ayakta duran bir kadın. Albüm fotoğraflarını hazırlarken de ilham aldığımız Fellini kadınları ve Sophia Loren’di. Bugün kadınlar modern hayatın koşturması içinde daha erkeksi oldular. Benim de ayaklarım yere basıyor. Evde bir köşede oturmuyorum. Ama kadınsı taraflarımı hiç kaybetmedim. Bir tarafta tek başına uçmayı tercih edecek kadar özgür bir kuş var. Ama o kuş aynı zamanda çılgınlar gibi aşık da olabiliyor.
- O kadın hala yalnız mı?
Yalnız bir kadın. Ve şu aralar yalnız uçmak istiyor.
- Albüm fotoğrafları, videonuz her şey siyah beyaz bu albümde. Bu albümün başka rengi var mı?
Aslında siyah beyaz üstüne kırmızı anlatıyor. Tutkulu. Öyle bir siyah beyaz değil bu albüm. Canlı canlı. Ama boyalı değil. İçerisinde çok fazla retro tınılar var müzikal olarak. Siyah beyaz bize biraz 60’lı, 70’li yılların Avrupa sinemasını çağrıştırdı fotoğraflarımızda. Müziği çok güzel tanımlıyor. Albümün rengi siyah, beyaz, kırmızı ve biraz eflatun gibi geliyor.
- Eflatun neyi simgeliyor?
Hüznün tatlı bir melankolisini. Melankoliyi severim ben.
- Özellikle ’Acıyor’ şarkınızda dikkatimi çekti. Pes şarkı söylemek size ayrı bir hüzün katıyor.
Bunu yakalamış olmanız çok hoşuma gitti. Ben bu şarkıları evde ilk gitarla okuyorum. Sonra Ozan Çolakoğluna gittim. ’Rüzgar’ ve ’Acıyor’ ilk kaydettiğim şarkılardı. Çok iptidai şartlarda kayıt yaptık, sadece Ozan şarkıyı anlasın ve üstüne çalışabilsin diye. Pes söylediğim yerlerin tonlarını değiştirecektik asıl kayda girdiğimizde. Sonra biz o kayıtları o kadar çok sevdik ki olduğu gibi kullanmaya karar verdik. Ben müziği biraz pis seviyorum. O kayıtların tertemiz, steril olmasından çok, doğallığı seviyorum. Çünkü o duyguyu yakaladığım şarkıları yeniden okusaydım, o ilk andaki hissi vermek imkansızlaşacaktı.
- Böyle pes şarkı söylemek daha mı hoşunuza gidiyor?
Şan hocama gideceğim birazdan ve eminim hocam kızacak bana albümdeki şarkıları dinlediğinde ’neden tizlerden söylemedin şarkıları’ diye. (Gülüyor) Ben pes şarkı söylemeyi seviyorum. Ses gösterisi yapmakla şarkı söylemek tamamen farklı şeyler. O yüzden bazen vapurda şarkı söyleyen çocukların hiçbir teknik kullanmadan, hissederek söyledikleri şarkılar insanın içini parçalıyor. Mesela Kibariye de öyledir. Ben öyle ses seviyorum.
- Ozan Çolakoğlu ile ilk defa bu albümde bir araya geldiniz.
Egosu delilik sınırlarında olan aranjör arkadaşlarımız var. En fazla şımarması gereken insanlardan biri olan Ozan Çolakoğlu ise çok mütevazı bir insan. Ozan kendi sound’unu bana giydirmeye çalışmadı. Bana en çok ne yakışır, onu düşündü. O da 60’lar ve 70’leri, o retro sesleri kullanmak istiyormuş. Benim projem ona denk düştü. Şimdi diğer albümde de çalışmak için can atıyorum.
- Albümde tek size ait olmayan şarkı Mabel Matiz’e ait.
Mabel, uzun zamandır dinlediğim en yetenekli gençlerden. Şarkı sözleri bir ozan gibi. Şaşırıyorsunuz, 23 yaşında bir insan bu şarkıları nasıl yazar diye. Seveni var sevmeyeni var. Onun farkındayım. 1,5 yıl önce bana ’Yarım kalan şarkı’yı dinletmişti. Çok sevip albüme koymaya karar verdim. Çok eski şarkılar gibiydi.
- Bu albümün şarkı sözlerine ayrı bir önem vermişsiniz.
Eski şarkılarla ilgili albümleri yaparken çok fazla o şarkıları dinledim. Daha sonra başlangıç noktamdan uzaklaşmaya başladığımı fark ettim şarkı yazarken. Buna geri dönmek istedim. Güzel söz ve güzel melodi için uğraştım. Şarkılar bana ne hissettirdiyse olaylar öyle gelişti.
- Bundan önce cover şarkılardan oluşan iki albüm yaptığınızda sadık dinleyiciniz ’yeni bir nostalji kraliçesi mi geliyor’ diye endişelendi.
İlk cover albümü yaptığımda hiç tepki almadım. Çünkü ’Günün Birinde’ şarkısını söylediğimden beri insanlar benden nostalji albümü bekliyordu. Ben de doğru zamanda, değiştiğimi hissettiğim dönemde o albümü çıkardım. İkinci nostalji albümünü yapınca insanlar korktular. Benim artık sadece nostalji albümleri yapacağımı düşündüler. Aslında haklılardı. Ben de dinleyici olarak öyle düşünebilirdim. İkinci albümü yapmasaydım eksik kalacaktı. İkinci albümü de yapıp ’nostalji’yi kendi nostaljime gömdüm.
ARTIK NOSTALJİ YOK!
- Artık nostalji albümü yok o zaman.
Yok yapmam. Nostalji benim için kesinlikle ’Nostalji’ oldu artık.
- Sizden Göksel şarkıları beklenirken tedirginlik duydunuz mu? ’Nostaljik iki albümden sonra yeni şarkılar beğenilir mi’ tedirginliği?
Her zaman tedirgin olacak şeyler buluyorum. Uzun zamandır kendi şarkılarımı söylemiyordum. 4,5 yıl uzun bir süre. Dünyada bir sürü şey değişti. İnsanların müzik anlayışı değişti. ’Bakalım ne olacak’ diye düşündüm. İçimdeki ses, iyi olacağını söylüyordu.
- Kaç tane albüm çıkardınız. Biraz daha rahat olmanız gerekmez mi?
İyi bir şey yapma endişesi o. Öyle olmasa olmaz galiba. O endişe beni ayakta ve diri tutuyor. İlk albümü yapmaya çalışan Göksel’in heyecanı. Ölene kadar şarkı söylemek istiyorum. O heyecanı kaybetseydim emekli olurdum.
SANILDIĞI KADAR SAKİN DEĞİLİM
- Siz giyimle, müziğinizle hep eski zamanlara, eskiye özlem duyan bir insansınız. ’Eski özel ve güzeldir’ diyorsunuz. Eski sevgililere de takılı kalır mısınız?
Eski sevgililer hep kalıyor bir yerlerde. Bir insanı ’insani’ olarak zamanında sevmişsen, nasıl bir anda sevmekten vazgeçebilirsin ki? Kızgınlıklar, kırgınlıklar olur mutlaka. Ama içten içe ben hala sevmeye devam ediyorum. İnsan kazanmak, birileriyle yakınlaşmak o kadar kolay değil.
- Albümdeki bazı şarkılarda umduğunu bulamamış, hayal kırıklıkları çok olan kadının hikayesini dinliyoruz. Hayal kırıklıklarınız çok mu oluyor?
Özgürlüğüme düşkün bir insan olduğum için kolay değil. O yüzden hayal kırıklıklarım oluyor. Ben dışarıdan bakınca çok sakin görünüyorum ya, aslında öyle değilim. Biraz daha sessiz, sakin, idare eden bir kadın olsam, hayal kırıklarım olmayacak. Kendimden ve özgürlüğümden ödün vermekten hoşlanmadığım için hayal kırıklıkları oluyor. Benim gibi göz önünde olan bütün kadınlar aynı şeyleri yaşıyor aslında.
- ’Acıyor’ şarkınızdan hareketle size ’en son canınızı ne acıttı’ diye sorsam?
Uludere’de yanlışlıkla öldürülen köylüler...
- Aşk ne ifade ediyor sizin için? Hep hayal kırıklığı ve hüzün mü?
Aşka inancım var. Hiç kaybetmek istemiyorum. Daha çok aşık olacağım inşallah. Artık senden olan, çok kabul ettiğin bir şeye o kadar tutkuyla bakmıyorsun. Aşkın doğası böyle bir şey. Kolay olan şeye aşk duymuyoruz.
- Bu sakin duruşun altında fırtınalar kopuyor mu? En büyük patlamanız ne olur?
Ben kontrollü bir insanım. İnsanlara karşı anlayışlı davranıyorum çoğu zaman. Bunu bazen karşı taraf anlayamayabiliyor. O vakitlerde patlama noktalarım oluyor. Sesimi yükselttiğim, insanların yüzüne vurduğum zamanlar oluyor. İnsanları yüzleştiriyorum.
- En arabesk yanınız?
Bazen dram yaratıyorum. Şarkı yazarken o tarafım çok işime yarıyor. Yarattığım dramlar... Duyguları abartarak yaşamak en büyük özelliğim. Ama güzel bir şey.
DÖNEM FİLMİNDE OYNAMAK...
- Saçlarınızı kısa kestirmişsiniz.
Çocukluğumdan beri ilk defa bu kadar kısa kestirdim. Canım istedi. (Gülüyor) Tutuyordum kendimi, ’Albüm çıkacak böyle bir delilik yapmamalıyım, ya kötü olursa’ diyerek. Ama biraz daha kalsaydım bir gece vakti makası alıp kendim kesecektim. Gittim kestirdim. Hiç pişman değilim.
- Oyunculuk yapmak ister misiniz?
Bana soruluyor hep söyleşilerde ’İster misiniz’ diye. Günün birinde dönem filminde olmaktan hoşlanabilirim demiştim. ’Ben sinemada oynamak istiyorum’ gibi bir iddia değil yani.
- Dönem filmi olur diyorsanız size ’Muhteşem Yüzyıl’ ile gelseler?
Bilmem, o kadar eski dönem filmini düşünmemiştim hiç. Eğlenceli olabilirdi belki. O değil de Woody Allen’ın ’Midnight in Paris’ filmini izleyince ’Herhalde adam bir yerlerden duymuş da benim için yazmış senaryoyu’ demiştim.
AKŞAM