Star yazarından Diyanet İşleri Başkanı'na: Hakk'ın itibarını halkın iltifatına feda etmeyin!

Saygıdeğer Diyanet İşl. Başkanı, elinizdeki imkanlar sınırlı olsa bile, Hakk'ın itibarını halkın iltifat veya tehdidine fedâ etmeyiniz, n’olur..

Star yazarı Selahaddin E. Çakırgil, Reina'daki terör saldırısına ilişkin olarak "Bu insanlık dışı katliamın bir pazarda ve bir mabette yapılmasıyla eğlence yerinde yapılmasının bir farkı yoktur. Bu gece yapılan bu terörü diğer olaylardan ayıran tek fark toplumda fitne oluşturarak yaşam biçimlerine göre toplumu bölmek ve karşı karşıya getirmektir" diyen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e yönelik olarak "Hakk'ın itibarını halkın iltifat veya tehdidine feda etmeyin, n'olur" dedi.

Selahaddin E. Çakırgil'in "Hakkın itibarını halkın iltifatına fedâ etmek, ne zamana kadar?" başlığıyla yayımlanan (5 Ocak 2017) yazısı şöyle:

Biliyorum netâmeli bir mevzu'.. 'İyi saatte olsunlar'ın hışmını celbetmemek gerekiyor..

Ama, bir takım kimseler var ki, bizim kesin doğru olduğuna inandığımız temel değerler sistemimizle diledikleri gibi oynuyorlar.. Ve kime yakınacağımızı, kime şikayet edeceğimizi bilemiyoruz.

***

Bazı kişiler etraflarına yığınla insanı topluyorlar.. Gittikleri her yerde kendilerini onbinler karşılıyor, yani yok sayılamazlar..

İki yıl kadar önce Diyanet İşl. Başk. Mehmed Görmez Hoca yaptığı bir konuşmada ilginç tespitlerde bulunmuş ve özet olarak, 'Belirli bir İslamî eğitim formasyonundan geçmiş akademisyenlerimiz bir konferans için bir büyük şehre gitseler, birkaç yüz kişi ancak gelir. Ama kendilerine şeyh veya seydâ denilen ve belirli bir İslamî eğitim formasyonundan da geçmemiş kimseler gittiklerinde, onları binlerce insan karşılar.

Bu durumun sosyolojisini tahlil etmek, kavramak zorundayız..'demişti.

***

90 yılı aşkın zamandır, ülkemiz ve halkımız, müdahaleci- totaliter laiklik anlayışının gereği olarak, İslam'a kendi istedikleri mânâ ve şekli vermek için her zulmü yaptılar. Halkımız da, ya bilmediğinden, ya da 'Aman, ülke ve halkımız zarar görmesin..' deyip b,u gibi en katı ve zâlimane müdahaleler karşısında buhranı zamana yaymak gibi bir taktiği esas alarak, bu zulüm uygulamalarını münasib zamanlarda değiştirmeyi düşündü.



Zaman bu yöntemi de tamamen boşa çıkarmadı ve bugün, devletin başında bulunanlar, her ne kadar 90 yıllık kemalist-jakoben- totaliter laikliğin kurallarıyla hâlâ da kuşatılmış olsalar bile, en azından halkın inancıyla, inancından kaynaklanan kültürüyle ve örfüyle geçmişteki gibi bir düşmanlık içinde olmayıp, tersine, mevcud yapıyı yıkmadan durumu ıslah etmeye çalışıyorlar.

Ama, bu durumu bilerek veya bilmeyerek kötüye kullananlar yok mu?

***

Dün F. G. bir takım kanunî sınırlar içinde gözükerek nicelerinin iyi niyetlerini suistimal etmediler mi ve ülke için büyük bir gaile oluşturmadılar mı?

O halde, aynı yılan deliğinden tekrar ısırılmamak feraset ve basireti bize her alanda dikkatli olmayı hatırlatıyor.

Sözgelimi, birisi çıkıyor..

Satranç oynayanları seyredenlerin bile domuz yiyenlere benzediğinisöylüyor..

Ağzı fren tutmaz birileri çıkıyor, 'sahih olmadığı bilinen hadis rivayetlerini bile, Hz. Peygamber'e hürmeten reddetmemek gerektiğini' söyleyip, reddedenlerin kafir olacağını söylüyor.

Birisi çıkıyor, Hz. Peygamber (S)'in abd / kul, yani insan bir peygamber olduğunu yok sayıp, onu yüceltmek adına;insanı yüceltmek için gönderilen İslam'ı, insanı köleleştirmek ve aşağılamak için gönderilmişçesine, en akıl dışı rivayetleri utanmadan tekrarlıyor ve insan idrarından ve sair beden artıklarından şifâlar üretiyor, cehennem ateşinin bunları yakmayacağını söyleyebiliyorsa...

Birisi çıkıyor, bir müslüman Ahiret'te sorgulanmak üzere götürülürken, eğer, 'ben filan tarikatın filanca kolundanım..' derseymiş, onu hemen azad edip, doğru, Cennet’e gönderileceğini muştuluyorsa..

***

Birisi çıkar, müridleri aracılığıyla ortalığa, 'başka şeyhler kul hakkı hariç, diğer günahları bağışlatır, bizim şeyhimiz kul hakkını da bağışlatır.. ' müjdesini (!) yayarsa...

***

Bir diğeri çıkıp, 'Peygamber'i görmek isteyen benim şeyhime baksın, aynen ona benzer..'; bir diğeri, 'Allah'ın nûru şeyhimizin simâsında tecelli etmiştir..' derse..

Bir diğeri,'Cehennem ateşinin yakmadığı kefenler’ satmaktan söz ederse.. Bir diğeri,İbnSinâ ve Farabî gibi bin yıl geride kalanlarıtekfir eder, onların kâfir olduklarını keşfederse..

Bir diğeri hadis diye bir arabça metin okuyup sonra da, ‘Bunu hadis kitaplarında bulamazsınız; bunları ehlullah ve evliyaullah âlem-i mânâda alırlar..’ derse, o zaman Allah ve Peygamber’le görüştüğüne dair iddiaları bağlılarınca yayılan ve Pensilvanya Şeyhi’nden ne farkı kalır bunların, Allah aşkına?

Saygıdeğer Diyanet İşl. Başkanı, elinizdeki imkanlar sınırlı olsa bile, Hakk'ın itibarını halkın iltifat veya tehdidine fedâ etmeyiniz, n’olur..